Sedat Peker’in son videosunda Suriye’deki cihatçı El Nusra
örgütüne yönelik silah sevkiyatıyla ilgili hakikatin çok küçük bir
kısmını oluşturan ifşaatı, Kürt ve Alevi sorunlarına dair
yüzleşmeyi andıran beyanatları küçümsenecek türden değil.
Suriye’ye silah sevkiyatı, demografik yapıya müdahale, yasadışı
petrol ticareti ve diğer karanlık işlerin tamamı başta ABD ve Rusya
olmak üzere bu sahadaki diğer aktörler tarafından zaten biliniyor.
Nitekim 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye’nin savaş uçağını
düşürmesinden sonra Rus yetkililer bu konuda çeşitli açıklamalar yapmış, fakat
izleyen süreçte iki ülke arasında oluşturulan ittifakla bunlar
gündemden çıkarılmıştı.
Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerine ilişkin
ifşaatların uluslararası arenada siyasi, yahut hukuki sonuçlarının
olması ülkeler arasındaki çıkar ilişkilerine tâbi. Belki zaten söz
konusu devletler, ellerindeki bilgi ve belgeler sayesinde
Türkiye’deki iktidardan çeşitli tavizler elde ediyorlardır da bizim
haberimiz yok.
Bununla beraber yakın zamana kadar AKP-MHP aparatı olan Peker bu
itiraflarıyla, devletin Suriye-Libya faaliyetleri üzerinden
milliyetçi-muhafazakâr kitleleri etrafında kenetleme yöntemine,
bunun üzerinden yürütülen propagandaya kilit vuruyor.
Peker “devleti korumak için” bu sahalardaki etkinlikleri “suç”
olarak görmüyor ama buralardan elde edilen devasa rantın birkaç
aile içinde pay edildiğini söyleyerek kendince “halkçılık” yapıyor.
Böylece hem “vatan haini” yaftasından sıyrılıyor hem de AKP-MHP
tabanında eski rantiyeden pay alamayan yoksul
milliyetçi-muhafazakâr kitleye hamasi nutuklar atmak yerine
acıtıldıkları yeri hatırlatıyor.
PEKER’İN KÜRT MESELESİYLE YÜZLEŞMESİ, VERDİĞİ BİLGİLER KADAR
ÖNEMLİ
2014 yılından itibaren Suriye’de önce IŞİD ve El Nusra, daha
sonra sakalları inceltilmiş cihatçılardan oluşturulan ÖSO üzerinden
yürütülen Kürt karşıtı savaşın “mantıksızlığına” Peker’in yaptığı
vurgu ise, iktidarın hegemonik söylemi karşısında pısan birtakım
muhalefet unsurlarının dahi ilerisinde bir bakışa işaret
ediyor.
Düşünün, Peker gibi bir derin devlet unsuru bile “kanlarında duş
alacağız” dediği için Barış Akademisyenleri’nden özür dileme
noktasına geliyor. Suriye’de pekâlâ Kürtlerle “kapitalist çıkarlar
çerçevesinde” bir anlaşma-barış tesis edilebileceğini söylüyor.
“Vatan-millet” söyleminin arkasına saklanan gerçek suçları gıdım
gıdım da olsa açıklıyor. Ama böyle bir dönemde CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu hâlâ iktidarın tedavüle soktuğu bir dilden konuşmaya,
iktidarın başvurduğu “gâvur kanı” gibi ayrımcı söylemlere tenezzül
ederek muhalefet yürütmeye yönelebiliyor.
Bu açıdan iktidarın elindeki en büyük koz muhalefeti kendine
benzeyecek noktaya kadar getirmiş, geriletmiş olması.
Öte yandan devletin bütün karanlık odalarında, karanlık
adamlarla teşrik-i mesaisi bilinen Peker’in Kürt ve Alevi
meselesiyle ilgili bir yüzleşmeye yönelir gibi yapması, verdiği
somut bilgilerden, yaptığı ifşaatlardan daha önemsiz sayılmaz.
Peker’in Kürt meselesiyle ilgili söylediklerinin
milliyetçi-ırkçı cenahta nasıl bir etki yaracağını şu aşamada
ölçmenin imkânı yok. Ama devletin 1990’lardan beri Kürt karşıtı
operasyonlarında da kullandığı Türkçü bir aktörün bu
“yüzleşmesinin” onyıllar sonra bile dönülüp referans
gösterileceğine kuşku yok. Çünkü Peker’in kendisi, devletin
anti-Kürt politikada kendi unsurlarını bile ikna edemediğini
göstermesi açısından çarpıcı bir örnek.
Dahası Peker, “Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehal
Türk yapmaktır” diyerek asimilasyon ve askeri harekâtları çözüm
olarak sunan İsmet İnönü’nün meşhur “Kürt raporunu” referans
göstererek geçmişten bu yana devleti ve Türk toplumunu
şekillendiren anti-Kürt politikanın yarattığı tarihsel bedeli
hatırlatırken, hâlihazırda hem tüm suçlarını anti-Kürt politika
ırmağında aklamaya, hem de gücünü ve ittifakını bu yolla muhafaza
etmeye çalışan iktidarı ideolojik olarak da darbeliyor.
PEKER HEDEFLEDİĞİ ANLAŞMAYI YAPABİLECEK Mİ?
Peker’in itiraflarında ulvi hedefler yok. O kişisel bir
anlaşmanın peşinde ve bu anlaşmayı sağladığı anda susmaya hazır
olduğunu hem daha önce göstermiş hem de hâlâ ima ediyor: “Ben
sadece bir özür bekledim abi”.
Peker ilk etapta kendisine yollanan ulaklara güvenmediği için
“aklını tatile çıkarmıştı.” Ayrıca yaptığı görüntülü görüşmeleri
kayıt altına alan ve sıkıştığı zaman bunları ifşa eden, tekinsiz
bir profille anlaşmak da iktidar açısından büyük riskler
barındırıyor(du).
Fakat Peker son videosunda “ben artık önceki videolardaki ben
değilim” anlamına gelebilecek “aklımı tatilden getirdim” sözüyle
kendisiyle anlaşmaya yönelecek olanlara güven mesajı verse de
“yoklamasını” yaptıklarının sayısını epey azaltsa da arzuladığı
anlaşmaya artık muvaffak olamayabilir.
Çünkü Peker’in şu ana kadar yaptığı açıklamalar nedeniyle bu
sefer iktidar “aklını tatile çıkarmış”, onunla herhangi bir
anlaşmaya yönelmekten imtina ediyor gibi görünüyor. Zira bundan
sonra Peker’in susmasının bile iktidar açısından kurtarıcı bir
etkisi olmayabilir. Peker’in çektiği tuğla bir daha yerine konsa
bile duvarın dengesi sarsılmış durumda ve bundan sonra üstüne
çekilecek sıva da duvarı eskisi kadar sağlam tutmaya
yetmeyebilir.
İKTİDAR PEKER’E KARŞI AKLINI TATİLE ÇIKARABİLİR
İktidarın Peker’e karşı aklını tatile çıkarması halinde ise
Peker’in konuşmak ve ifşaatlarının dozajını giderek artırmak
dışında bir seçeneği olmayacak.
Bu durumda Peker videolarını bekleyen kitlelerin ilgisini diri
tutmak, kamera ve tripota daha fazla sarılmak zorunda. Bunu
yapamadığı anda yalnızlaşacağını ve çok daha kolay gözden
çıkarılabileceğini bildiği için artık iktidardan çok halka
sesleniyor, sosyal medya kullanıcıları arasında ilgi gören bazı
repliklerini bile özellikle bir nevi taklit ediyor.
Peker’in her videosunun sonunda yaptığı “Turanı kuracağız”,
“Büyük Türk birliğini kuracağız” vurgusu, meselesinin sadece
kişisel değil, aynı zamanda ideolojik olduğuna dair bir gönderme.
Aksi halde etrafında bir kitle bulamayacağını biliyor.
Ayrıca düne kadar Peker’in yanında Türkçü-İslâmcı söylem
üzerinden motive olan ama esas olarak belli ekonomik, sosyal ve
siyasal çıkarlar için kenetlenmiş dar mafyoz erkek gruplar vardı.
Şimdi ise Peker’in bir zamanlar düşman görüp hedef bellediği bazı
“solcular” bile, utanmasalar sempatilerini açığa vuracaklar.
Peker, anlaşma yapmak istediği iktidara meselesinin kişisel
olduğunu, bu kişisel mesele hallolduğu anda kamerayı-tripotu
kaldıracağını gösteriyor. Fakat bu anlaşmayı yapabilmesini
sağlayacak kitle desteğini muhafaza edebilmesi için iktidarla
ideolojik bir meselesi olduğunu da göstermek zorunda.
O yüzden Türk milliyetçilerinden Alevilere, yoksullardan
“namuslu solculara”, Kemalistlerden İslamcılara, Kürtlerden
“namuslu devlet adamlarına” kadar herkese mavi boncuk dağıtıyor.
Etrafındaki kitleyi genişlettikçe karşısındaki hasımları da “kibrit
kutusuna sığacak kadar” daraltıyor. Tam da bu nedenle Peker,
ifşaatlarını yaparken hakikati boca etmek yerine gıdım gıdım
veriyor, çoğunlukla da sadece imâ ediyor. Çünkü yoğun kitle
ilgisine rağmen hâlâ kişisel anlaşmasının peşinde ve bunu bir
şekilde yapabileceğine inancı azalsa da devam ediyor.
PEKER ANLAŞIP SUSMAYA KARAR VERDİĞİNDE NE OLACAK?
Dolayısıyla Sedat Peker belki de kısa vadede susmayacak. Ama ya
susarsa? Susmanın da türlü halleri var. Şimdiye kadarki kitlesel
ilgiyi kendisine yönelik bir nefrete dönüştürmemek için elbette bir
“anlaşma” yapsa bile videolarını hemen kesmeyebilir. Ama iktidarla
bir şekilde anlaştıktan sonra “tiki tikine” gitmekten vazgeçip
konuşmalarını cemaat imamı gibi hutbelere çevirebilir ve kendisine
yönelik ilgiyi öfke ve nefrete dönüştürmeden azaltıp
bitirebilir.
Peki Peker muradına erip anlaşma yaptığında, videolarına,
ifşaatlarına son verdiğinde, bir şekilde susmaya karar verdiğinde
ne olacak? Şimdiye kadar söylediklerinin yüzlerce misli olan
hakikatlerin ortaya çıkması için yeni bir Peker’in çıkması mı,
yoksa iktidarın arzuladığı zaman koyacağı seçim sandığı mı
beklenecek?
Peker sustuğunda şimdiye kadar gösterdiklerinin izini sürüp
iktidarı zorlayacak bir muhalefet var mı? Giderek iktidarın diliyle
konuşmaya başlayan mevcut muhalefet, Peker- iktidar kavgasını
“yesinler birbirlerini” yaklaşımıyla izleyip çekirdek çitletecekse,
(ki milyonlarca YouTube izleyicisi zaten bunu yapıyor) Peker ve
iktidara anlaşma, helalleşme zamanı tanıyacaksa bunca çalkantıdan,
hesaplaşmadan halka ne pay kalacak?