Seferi Yılmaz içeride, o ‘bagaj’ kapandı

Umut Kitabevi’nin bombalandığı 2005 yılı, dönemin başbakanı Erdoğan’ın Diyarbakır’da, “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” dediği bir yıldı. Seferi Yılmaz’ın tutuklandığı 2016 yılı ise Erdoğan’ın bu kez “Türkiye’de Kürt sorunu yok, kimse bize yutturmaya kalkmasın” dediği bir yıl ve bu kez seçilmişlerin tutuklanması daha “işlevli” görünüyor…

Hakkı Özdal hakkiozdal@gmail.com

Şemdinli Belediye Başkanı Seferi Yılmaz, geçtiğimiz pazar gecesini pazartesi sabahına bağlayan saatlerde tutuklandı. HDP’nin eşbaşkanları dahil 11 milletvekilinin, hemen hemen tüm il belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından bu “yeni tutuklamalar” yeterince ilgi uyandırmıyor. Seferi Yılmaz’ın tutuklanması da öyle oldu. Oysa Yılmaz, son 11 yılda (hatta biraz daha geniş bir bakışla, son 35 yılda) yaşadıklarımızı, bizzat hayatının ortasından geçen soğuk bir demir gibi taşıyan müstesna bir örnek.

Seferi Yılmaz ilk olarak 1985’te tutuklandı. Bir ‘itirafçı’ onun, Şemdinli’de 15 Ağustos 1984’teki PKK eylemlerinde ‘kılavuzluk’ yaptığını öne sürmüştü. 15 yıl cezaevinde kaldı.

Cezaevinden çıktıktan sonra da memleketi Şemdinli’de yaşamaya devam etti. İlçe merkezindeki Özipek Pasajı’nda bir kitapçı dükkanı açtı. 15 yıl hapis yatıp dışarıya çıkmış biri olarak adını “Umut Kitabevi” koydu. Bu “Umut” çok geçmeden devletle yeniden karşılaşacaktı.

Seferi Yılmaz, 9 Kasım 2005 günü, aynı pasajda dükkanları olan esnaf arkadaşları Metin Korkmaz ve Mehmet Zahir Korkmaz ile birlikte kitabevinde öğle yemeği pişirdi. Dükkanın arka tarafında tam sofraya oturacaklardı ki ön taraftan bir cam kırılması sesi duyuldu. Seferi Yılmaz ön tarafa gidince dükkanın içine iki el bombası atıldığını gördü ve “bomba var” diye bağırarak dışarı fırladı. (1) Bu esnada kaçan birini gördü ve bir süre kovaladı. Başkalarının da bombaları attığı sanılan bu kişiyi kovaladığını görünce kitabevine döndü. Esnaf arkadaşlarından Mehmet Zahir Korkmaz hayatını kaybetmişti.

Kaçan bu şahıs, daha sonra jandarmaya ait olduğu kesinleşecek 30 AK 933 plakalı bir araçta halk tarafından yakalandı. O ‘beyaz Reno’da iki kişi daha vardı. Önce polis, sonra asker olduklarını söylediler. Halk bu üç kişiyi polise teslim etti ama olaylar durulmadı. Olaydan saatler sonra, Cumhuriyet Savcısı o otomobilin içinde ve etrafında keşif yaparken, aralarında CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın da bulunduğu kalabalığa ateş açıldı. Burada da bir kişi öldü.

Şüphelilerin serbest bırakıldığı söylentisi üzerine olaylar ertesi gün de devam etti. 15 Kasım’da Şemdinli’de yaşananları protesto etmek için Yüksekova’da yapılan protesto gösterisine de ateş açıldı ve 3 kişi de burada hayatını kaybetti.

Bir kitabevinin bombalanmasıyla başlayan olaylarda daha bir hafta geçmeden 5 kişi hayatını kaybetmiş yüzlerce kişi yaralanmıştı.

‘Beyaz Reno’da yakalanıp emniyete teslim edilen kişiler; astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İlgezdi ile PKK itirafçısı Veysel Ateş’ti. Daha sonra uzman erbaş Tanju Çavuş da “halkın üzerine ateş açmak” suçlamasıyla dosyaya dahil oldu. Bu Reno’nun en ilginç yeri ise ‘bagajı’ydı. O bagajda toplam 105 kişinin, “sakıncalı”, “milis” ve “devlet yanlısı” gibi başlıklarla sınıflandırıldığı listeler, DTP’li siyasetçilerin fotoğrafları, polis ve asker yelekleri, otomatik silahlar ve patlayıcı madde bulunmuştu.

Astsubay Ali Kaya, o esnada Hürriyet muhabiri olan Saygı Öztürk’e, “Şemdinli’ye elimize kaval mı alıp gitseydik. Tabii ki oraya silahlı olarak gideceğiz” diyecekti. (2) Fakat olayın üç zanlısı bombalamayla ilgili oldukları iddiasını inatla yalanladılar.

Ortaya çıkan tablo, bölgenin özellikle 90’lı yıllardan aşina olduğu “kontra” eylemlerine tıpatıp uyuyordu. Bu tür bir eylemde bunca kanıtın ele geçmesi muazzam bir fırsattı. Ama önce dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın zanlılardan Ali Kaya için söylediği “Tanırım iyi çocuktur” sözü, sonra da savcı Ferhat Sarıkaya’nın Büyükanıt’ı da hedef alan iddianamesi olayın önüne geçti. Savcı görevden azledildi. Dosya, 2011 yılında, sadece söz konusu bu üç kişinin 39’ar yıl ceza almasıyla kapatıldı.

“Şemdinli savcısı” olarak “ünlenen” Ferhat Sarıkaya 15 Temmuz’dan sonra “itirafçı” oldu. Bir süre, “kurduğu kumpasları anlatarak” özgürce gezdi. Sonra durumun saçmalığı fark edilerek tutuklandı. Ama onun “itirafları” doğrultusunda Şemdinli dosyası da yeniden açıldı.

Şemdinli dosyasının ‘yeniden’ açılmasından iki hafta sonra, 2005’te bombalanan kitabevinin sahibi olan ve 30 Mart 2014’teki yerel seçimde, oyların “yüzde 50”sini alarak ilçenin belediye başkanı seçilen Seferi Yılmaz gözaltına alındı ve tutuklandı.

Umut Kitabevi’nin bombalandığı 2005 yılı, dönemin başbakanı Erdoğan’ın Diyarbakır’da, “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” dediği bir yıldı. Dosyanın biraz da “sansasyonel” bir şekilde açık tutulması siyasal olarak işlevliydi.

Seferi Yılmaz’ın tutuklandığı 2016 yılı ise Erdoğan’ın bu kez “Türkiye’de Kürt sorunu yok, kimse bize yutturmaya kalkmasın” dediği bir yıl ve bu kez seçilmişlerin tutuklanması daha “işlevli” görünüyor…

Umut Kitabevi, bombalandıktan üç ay sonra, 18 Mart 2006’da, o zaman DTP Eşbaşkanı olan Ahmet Türk’ün de katıldığı bir törenle yeniden açılmış, Ahmet Türk bu açılışta şöyle söylemişti:

“Geçmişte yaşanan acı olayları kaşımayalım. Bu ülke hepimizin ülkesidir. Bu ülkede binlerce yıl beraber yaşadık. Bu ülkenin sorunlarını sadece askeri yöntem ve tedbirlerle çözmek mümkün değildir. Gelin aklımızı ortaya koyalım. Birlik ve kardeşliği sağlayalım. Demokrat ve çağdaş bir ülke yaratalım.”

Ahmet Türk’ün bu konuşmasının üzerinden yaklaşık 11 yıl geçmiş. “Mesele”, basit siyasi çıkarların, cemaatlerin, yargı kumpaslarının, pragmatist ittifakların çevrelediği kısır bir dairede, “o anda işe ne yarıyorsa öyle yapılarak”, gerçek anlamda bir çözüm için hiçbir kalıcı önlem alınmayarak bugüne gelmiş. Şimdi bombalanan kitapçının sahibi Seferi Yılmaz da, o kitapçıyı yeniden açarken, “Gelin aklımızı ortaya koyalım. Demokrat ve çağdaş bir ülke yaratalım” diyen Ahmet Türk de hapiste. O Beyaz Reno’nun, içinden acı bir tarihe ulaşılabilecek bagajı, Kürt meselesindeki ‘devlet bagajı’ sıkıca kapalı… Ve soracak olursanız “Kimse yutturmaya kalkmasın, sorun yok…”

(1) Seferi Yılmaz’ın, TBMM Komisyonu’na, olay gününe ilişkin tanıklığına dair söyledikleri için: https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/kr_22HakkariSemdinli.pdf

(2) http://www.hurriyet.com.tr/terorist-haci-nin-sozuyle-suclandik-4095809

(3) http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/08/050812_turkey_kurds.shtml

(4) http://www.radikal.com.tr/politika/erdogan-kurt-sorunu-yok-kimse-bize-yutturmaya-kalkmasin-1497131/

Tüm yazılarını göster