Şehirde bir kedi dolaşıyor!
Yazar Nick Bradley'nin 'Kedi ve Şehir' romanı, Seda Çıngay Mellor çevirisiyle Can Yayınları tarafından yayımlandı.
'Kedi ve Şehir' tam da ismiyle müsemma bir roman. Yazar Nick Bradley, okuru, dünyanın en büyük, en hareketli şehirlerinden biri olan Tokyo’da gezdiriyor. Şehrin hemen her bölgesinde farklı bir grup insanın hikâyesine odaklanıyor. Hepsini bir araya getiren şeyse bir sokak kedisi. Ancak bu kedi o kadar da sıradan bir kedi değil.
Bradley’i böyle bir roman yazmaya iten şeylerin başında onun Japonya’yla, Tokyo’yla olan ilişkisi geliyor. 1982’de Almanya’da doğuyor Bradley. İngiltere’de büyüyor ve hayatının bir döneminde Japonya’da yaşayıp eğitim görüyor. Tokyo’da geçen tekdüze günlerinde, böylesi bir roman yazmaya karar veriyor. Bunu da Books on Asia’dan Susan Karen Burton’a verdiği bir röportajda şöyle açıklıyor:
"(Kitabın temel fikri) Tokyo’da yaşarken ve her gün aynı güzergâhta gidip gelirken, aynı insanları görmem ve sık sık onların geçmişlerini, hayatlarını ve nereye gittiklerini merak etmemdi. Ve içlerinden birini görmediğimde, ona ne olduğunu merak ederdim. İşe gidip gelmeyi bıraktığımda, beni her gün gören o insanlardan herhangi birinin, “Ah, eskiden her gün bu saatte bu yoldan yürüyen o yabancı adam nerede?” diye düşünüp düşünmeyeceğini merak ederdim. Sanırım bu, romanı yönlendiren bağlantılar fikrinin başlangıcıydı."
Bradley, temel çıkış noktasının bu olduğunu belirtse de yazım sürecinin çeşitli aşamalardan oluştuğunu söylüyor. Evvela bir edebiyat festivali kapsamında “gitmek” temalı bir öykü kaleme almış. Öykünün merkezinde bir kedi varmış. Bradley daha sonra birbirinden bağımsız gibi görünen birkaç öykü daha yazıp bunları birbirine bir kediyle bağlayabileceğini keşfetmiş. 'Kedi ve Şehir' işte bu karardan sonra ortaya çıkmış.
'Kedi ve Şehir', geçtiğimiz günlerde Can Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabı çeviren isimse Seda Çıngay Mellor.
DÖVMEDEN KAÇAN BİR KEDİ
Her şey bir dövme stüdyosunda başlar. Bir tebori sanatçısı olan Kentaro görece yaşlı bir adamdır. Geleneksel yöntemlerle dövme yapar. Bu işlem hem çok acılı hem de çok pahalıdır. Müşterileri genelde Yakuzalardan oluşur. Bu da hem kendi konumuna hem de sanatına bir ağırlık katar.
Bir gün stüdyoya çok genç bir kız gelir ve dövme yaptırmak istediğini söyler. Kentaro onu vazgeçirmek için elinde geleni yapsa da başarılı olamaz. En sonunda ona bir dövme yapmayı kabul eder. Kızın isteği üzerine sırtına Tokyo’yu işleyecektir.
Kentaro aylar süren dövme seansları boyunca Tokyo’yu aşama aşama işler. Her bölgesini farklı bir mevsimde çizer. En ince ayrıntıları bile ekler. Ancak kızın isteği üzerine hiçbir insan çizmez. O da bir sokağa bir kedi çizer.
Bir sonraki seansa kediyi çizdiği sokakta bulamaz Kentaro. Kedi başka bir sokaktadır. Bir sonrakinde yine başka bir sokakta. En sonunda dövmede yer alan kendi stüdyosunun kapısının önüne kadar gelir kedi. İşte her şey böyle başlar.
KEŞİSEN HAYATLAR
Çok başarılı bir korku öyküsü şeklinde başlayan roman kitabın genelinden farklı olarak gerçeküstü öğeler içerse de sonraki sayfalarda karşılaştığımız öyküler ve karakterler bildiğimiz gerçeklik üzerine kuruludur. Hatta yer yer toplumcu gerçekçi ayrıntıları bile kapsar.
Bunun ilk örneğini Ueno İstasyonu civarında yaşayan evsizlerde görürüz. İçlerinden bazıları zorunluluktan, bazıları çeşitli utançlardan, bazıları da koyvermişlikten sokaklarda yaşamaya başlamıştır. Bir yandan polislerden bir yandan da kendilerine şiddet uygulayan serserilerden korunmaya çalışırlar. 2020 Olimpiyatları öncesinde geçen bu öykü bir yönüyle de bir aile trajedisini konu edinir. (Olimpiyatlar için inşa edilen stadyumu ve onun etrafında yaşayan evsizleri konu edinen bir roman daha var. Miri Yu’nun yazdığı Tokyo Ueno İstasyonu. Bu da aklınızda olsun.)
Bir sonraki öyküde şirket çalışanlarının, bir sonrakinde bir taksicinin, bir sonrakinde bir dedektifin öyküsünü görürüz. Kitaptaki öyküler böyle gider… İşin ilgi çekici kısmı şu: Her bir öykü kendi başına bağımsız bir parça olarak var olurken, Bradley bunları Kentaro’nun çizdiği ve sokaklarda dolanıp duran bir kediyle birbirine bağlar. Tabii tek bağlantı da bu değildir. Bir öyküde geçen küçük bir detay, bir başkasında büyük bir ivmeye sebep olabildiği gibi, bunun tersi birtakım durumlar da geçerlidir. Bradley bir de bunun haricinde karakterlerin birbirileriyle olan ilişkilerine eğilir. Yani romandaki bağımsız öyküler, bağımsız insanlar zaman zaman birbirleriyle bir araya gelirler. Böylece öykü parçaları bir romana dönüşüverir.
BİR MELANKOLİ ŞEHRİ OLARAK TOKYO
Bradley sadece Tokyo’ya değil, Japon edebiyatına da kendini çok yakın hisseder. Hatta “Japon Edebiyatında Kedi Figürü” başlıklı bir yüksek lisans tezi bile yazar. Ülkeyle sokak kedilerinin çok fazla iç içe olduğunu, bunun da edebiyatta kendine çokça yer bulduğunu belirtir. Bunların başında da Sōseki’nin Ben Bir Kediyim adlı romanı gelir. Hatta Bradley, Sōseki’ye bir selam vermek için kendi romanındaki kedi türünü (üç renkli, mike neko diye tabir edilen) onunkiyle aynı türden seçer ve şöyle der:
"Yaşadığım Tokyo'nun batı bölgelerinde, ne zaman bir sokak sahnesi yazmaya çalışsam, içinde hep bir kedi olurdu. O mahallelerde çektiğim tüm fotoğraflarda da hep kediler vardı. Tokyo’daki sokak kedilerinin sayısı, oraya bir kedi koymamayı imkânsız hale getiriyordu."
'Kedi ve Şehir’deki kedi, romanda dolanan bir karakter gibidir. Gezip gördüğü her yerde, romandaki öyküler, karakterler arasında bağlantılar kurar. Onları bize dolaylı olarak tanıtır. Bazısının yanında çok kalır, onun yemeğini paylaşır, bazısından sürekli kaçar. Biz de böylece o karakterlerle ilgili bilgi ediniriz. Bu noktada kediyi Alice’in tavşanına da benzetmek mümkün. Kedi de tıpkı tavşan gibi okuru peşine takıp olmadık yerlere sürüklüyor, çeşitli maceralara, çeşitli olaylara sokuyor.
Bu yolculuk esnasında şehirde en çok karşımıza çıkan tema yalnızlıktır. Karakterler birtakım insanlarla temas halinde olsalar da aslında yalnız bir görünüm sergilerler. Yalnızlık da zaman zaman melankolik zaman zaman da duygusuz, mesafeli ilişkiler ortaya çıkarır. Hepsini yan yana getirince modern Tokyo’ya dair kafamızda bir resim oluşur. Peki bu resim, dövmeci Kentaro’nun çizdiği resim midir? Ne kadarı ona aittir? Ne kadarın kedi gibi sürekli devinen, değişen bir tutum sergiler? İşin bu kısmı tam net değil.
(Kedi ve şehir temasını seviyorsanız “Stray” adlı oyuna da bir göz atabilirsiniz. Kaybolmuş bir sokak kedisinin bir siber şehirden çıkmaya çalışmasını işleyen oyunda, evet, bir kediyi oynuyorsunuz.)