Şehre, insana ve yaşamaya dair: How To With John Wilson
John Wilson tarafından ortaya çıkarılan belgesel türündeki mini dizi "How To With John Wilson", prömiyerini 23 Ekim 2020'de HBO'da yaptı. Yabancı olmadığımız meseleleri bambaşka bir perspektiften yeni bir biçimde aktaran Wilson, yazdığı güçlü metinler ve üzerine kurguladığı dahiyane görüntülerle daha önce karşılaşmadığımız bir sanat eseri ortaya koyuyor.
Gizem Üstündağ
Belgesel türündeki mizi dizi "How To With John Wilson", son dönemde HBO'nun öne çıkan yapımları arasında. Belgeselci John Wilson, 2 yıl gibi bir süre içerisinde çektiği görüntüleri, yazmış olduğu başarılı metinlerle bir araya getirerek 6 bölümlük dahiyane bir yapım ortaya koyuyor.
Elinde kamerasıyla bir şehrin nabzını tutuyor adeta John Wilson. 2 yıl boyunca neredeyse yaptığı her şeyi kaydediyor ve yazdığı metinleri çekmiş olduğu görüntüler üzerine kurguluyor. Güçlü bir metin ve başarılı bir kurgu ile şehre, insana ve yaşamaya dair ‘’farklı bakış açıları mümkün’’ fikrini zihinlere yerleştiriyor. Kalabalık ve kaos içindeki bir şehrin varyasyonlarını, kameraya nadiren yansıyanları Wilson'ın kamerası ile birlikte keşfe çıkıyoruz.
Yaşamını sürdürdüğü New York’un portresini keskin yorumlarda bulunmadan, büyük cümleler kurmadan kamerasını New York’un gündelik yaşamına, aşırılıklarına, tuhaflıklarına, çıldırmışlığına döndürerek başarılı bir toplumsal eleştiri örneği sunuyor. New York’a dair tüm bu anlatı, bir miktar karanlık aynı zamanda oldukça aşina olduğumuz konulara dair bolca empati de içeriyor. Aynı zamanda bir şehrin tarihine dair önemli veriler sunuyor. Küçük detaylar üzerinden kurduğu anlatıyla toplumsal, sınıfsal ayrımcılığın geçmişten günümüze değişmeyen mevcudiyetini ortaya koyuyor. Metropollerin yalnızlaştıran doğasına bir selam çakıyor ve her şeyin çok hızlı seyrettiği bir şehir yaşamında bir durup soluklanmanın, neleri kaçırdığımızı görebilmenin belki ilk adımı olduğunu hatırlatıyor. Kamerası ile tüm şehre ulaşıyor ve oldukça naif bir yerden fakat sert bir gerçeklikle baş başa bırakıyor; birileri yalnız, birileri mutsuz, birileri öfkeli, birileri hasta, birileri aç, birileri ölüyor, birileri haykırıyor, birileri yardım istiyor..
Tercih ettiği konu başlıkları aşina olduğumuz ve belki de sıklıkla aklımıza takılanları önümüze getiriyor. Kolektif bilginin farklı hatırlanması, bir kedinin evdeki yaşama verdiği zarar, hesabın nasıl bölüşüldüğü, mükemmel risottunun yapımı, hafızanın nasıl geliştirileceği... Her bölüm, başlığından bir ipucu alsa da Wilson hiçbirini sandığımız yerden ele almıyor aslında. Her bir bölümün bağlandığı yer bambaşka bir meselesi olduğunu fark ettiriyor. Bir anlamda her bir bölüm sonu, dünyaya ve kendi hayatına dair kırılmaların, dönüşümlerin bir sunumu.
Wilson, tüm samimiyeti ve içtenliği ile sormaya devam ediyor. Üstenci bakışın ya da yargılamanın olmadığı bir dil ile düşünmeye itiyor. Bir anlamda absürtlüğün tanımını çektiği görüntülerle yapıyor, alay etmeden, sadece nasıl diye soruyor.
Sezonun ilk bölümü olan ‘’small talk’’, ayak üstü yapılan muhabbetlerin, hiçbir derinliği olmayan sohbetlerin kişilerarası iletişimdeki yerini sorguluyor. Acıların, travmaların paylaşıldığı bir ilişkinin güçlendirdiği bağlara inanıyor olsak da kuvvetli iletişime giden yolun havadan sudan sohbetlerle de mümkün olabildiğini gösteriyor.
İlgi çeken bölümlerden biri de ‘’scaffolding’’ olarak geçen, New York’u adeta ele geçirmiş olan yapı iskeleler hakkında. Güvenlik açısından elzem görülen bu yapıların ne derece güvenilir olduğu tartışmaya açık kuşkusuz. Yapılması gerektiği için yapılanların güzel bir örneklemesi gibi bu demir yapılar. Güvende hissedebilmek için yeterli fakat güvende tutabilmek için yetersiz. Bir iskelet deyip geçtiğimiz yapıların insanların hayatlarında nasıl yer ettiğini, şehrin tam ortasında var olarak rahatsız ettiği günlük yaşamı ortaya koyuyor Wilson, gerçekte neden varlıklarına ihtiyaç duyulduğunun farkına varmamızı sağlayarak. Meşrulaştırılan gereklilikler ile yola devam eden insan, günün sonunda korunduğunun, önemsendiğinin huzuruyla bir diğer güne uyanıyor ve tekerrür... Kendisinin yerine onu düşünen birilerinin varlığı güvende bir hayat yaşadığına ikna ederken ıskaladığı tek şey mevcudiyetin devamı için sorgulamanın kaçınılmaz olduğu oluyor.
Hafızayla ilgili olan bölüm; hatırlamanın ıstırabında unutabilmenin lütuf olduğunu, zamanın korkunç ilerleyişinde unutmanın kaçınılmaz ve hatta yaşanılabilir bir hayat için gerekliği olduğunu hatırlatıyor. Hesabın bölüşülmesi adlı bölüm, kapitalimizin amansız işleyişine ve tüm ilişkilerin maddeci boyutta nasıl geliştiğine dair önemli bir bakış sunuyor. Evimizdeki mobilyalara zarar veren kedinin kendi konforumuzu düşünürken bir diğerinin yaşam konforunu elinden alabilme hakkımız olduğu düşüncesinin acınasılığına dikkat çekiyor.
Sezonun son bölümü ise koronayı çıkarıyor karşımıza. Komşusu için mükemmel risottuyu yapmaya çalışırken, geç kalınmışlığın derin pişmanlığını getiriyor önümüze. Varoluşun ertelenemeyecek kadar kısa olduğuna, zamanı değil derken zamanın elimizden alıp götürdüklerine dair tarifsiz, çarpıcı bir yorum getiriyor. Karantinanın olduğu bir dönemde hastaneye kaldırılan komşusu için mükemmel bir biçimde yapmaya çalıştığı risotto, belki de bir daha hiç yapmaya istek duymayacağı bir risotto gerçekliği ile yüzleştiriyor. Yitip giden zamanda mükemmeli elde etmeye çalışırken yan yana bile gelinemeyen anları hatırlatıyor korona ve daha nicelerini..
Sezon finalinde anlıyoruz ki ne mükemmeli bulmak için vaktimiz var ne ayaküstü sohbet için imkanımız.. Ne evcil hayvanımızdan yakınmaya hakkımız var ne de meşru gösterilen haklara itibar etmenin mecburiyeti.. Tüm bölümlerin, her şeyin sonunda soruyoruz, dünyayı algılayabilmek için çetin süreçlerden mi geçmeli ve anlamların derinleşmesi için bir tehdit mi gerekli?
Yabancı olmadığımız meseleleri bambaşka bir perspektiften yeni bir biçimde aktaran Wilson, yazdığı güçlü metinler ve üzerine kurguladığı dahiyane görüntülerle daha önce karşılaşmadığımız bir sanat eseri ortaya koyuyor. Sürprizlerle dolu ilk sezonu, pür dikkat izleme deneyimiyle sona erdirirken ikinci sezon onayını alan bu güzel diziyi sabırsızlıkla bekliyoruz..