Yıllar geçiyor ve insanoğlunun sınırlarını tahmin etmek anbean zorlaşıyor. 100 metreyi kaç saniyede koşabiliriz, ne kadar uzağa atlayabiliriz, ne kadar yükseklikten atlayabiliriz? Bu soruları dileğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Neden mi? Çünkü her an karşınıza Usain Bolt gibi biri çıkabilir ya da atletizmde yıldız kalmadı dediğiniz anda Armand Duplantis tekzibe gelebilir. O yüzden de kestirmesi çok zor artık ‘en’leri.
Tabii ki bu isimler tarladan yetişmiyor. Bir spor yıldızının yetişmesi için büyük bir emek, gensel faktörler ve olağanüstü bir adanmışlık gerekiyor. Küçük yaşta eğilen bir ağacın meyvesi tabii ki leziz oluyor. Mesela 7 yaşında kimileri televizyon için ya da tablet için mızmızlanırken siz elinizde sırık antrenman yapmak durumunda kalabiliyorsunuz. Tabii babanız bir sırıkla atlamacı olunca mızmızlanma şansını da elinizde tutamıyorsunuz doğal olarak. Çünkü o da yetenek gördüğü çocuğunun ‘harcanmaması’ için elinden geleni yapmak istiyor. Eee, anneniz de sporcu hatta heptatlet disiplininden biriyse, o yeteneğin elmas gibi işlenmesi kaçınılmaz. Armand Duplantis için de durum faklı olmadı.
Yüksekliği hep çok seven biri oldu. Komşusunun bahçesindeki yüksek ağaca tırmandığı sırada yoldan geçen ve panik yapan birinin 911’i aramasıyla başlayan hikayesinde bir de çatıda kaykay yapmak da var. Bu tutkuyu başarıya çeviren ise babası oldu.
Elinde sırıkla kırılmadık rekor, erişilmedik madalya bırakmayan Mondo’nun babası ABD’li bir sırıkla atlamacıydı. Annesi ise İsveçli bir hepatlet. 3 yaşından beri de elinde sırıkla yeteneğini başarıya çevireceği anı bekliyordu. Tabii büyüdükçe hem futbol hem de beysbola da merak salmıştı ama kariyerinin filizleri yine de sırıkla atlama dalına atıldı. Belki buna bir isyan belki çocukluk kararı ama 12 yaşında sırığı bırakıp tamamen beysbola konsantre olmak istediğini iletti ailesine. Ama bu karar uzun süremedi. İçindeki atletizm aşkı diğerlerine baskın çıktı ve yeniden sırıkla atlamaya yöneldi Duplantis.
‘PROFESYONEL’CE İSVEÇ’E
Yazlarını İsveç Spor Gelişim Sistemi içinde geçiren Mondo, zamanı geldiğinde de yarışmak için duygusal olduğu kadar profesyonel de bir kararla İsveç’i tercih etti. Hem ABD sistemindeki bol sporculu eleminasyondan uzak kalmış oldu, hem de İsveç’in rahat sistemi içinde kendisini hızla geliştirdi.
SEBZEYİ GEÇ KIZARMIŞ TAVUĞU VER
Şeker yemeyi çok seven bir sporcu olur mu diyorsanız tam da aradığınız kişi ile karşı karşıyasınız: Armand Duplantis. Hiç sebze sevmeyen Mondo, bir Louisianalı olarak tabii ki kızarmış tavuk görünce yelkenleri suya indiriyor. Eğer böyle beslenmeye devam etseydi bir yıl içinde iki salon bir açık alan rekoru gelir miydi bunu bilemeyiz ama yeme şeklini değiştirmiş olmasının bu rekorlar üzerinde etkili olduğu muhakkak. Annesinin yıllar süren çabasının da sonuç verdiğini söylemek elzem.
Tabii ki bu rekorlarda etkili olan bir etmen de Mondo’nun gözlem yeteneği. İzlediği tüm sırıkla atlama sporcularının tekniklerini hafızasına kazıyan hatta bunları taklit de edebilen Armand Duplantis, belki de bu tekniklerin karışımından yarattığı kendisine has tarzı ile değil rakip, rekor bile tanımadan yoluna devam ediyor.
YENİ SÜPER YILDIZ
Artık atletizmin cazibesini kaybettiği iddialarının tam üstüne geldi Duplantis. Aralarında benim de olduğum Bolt sonrası oluşan boşluğun dolmasının güç olduğunu düşünenlerin yanıldığını çok erken vurdu yüzümüze. Bazıları ona sırıkla atlamanın Tiger Woods’u diyor ama o atletizmin yeni yıldızı, sırıkla atlamanın Mondo Duplantis’i. O kadar. Çünkü sadece 20 yaşında ve kimseye benzetilmeye ihtiyacı olmadığını her adımında gösteriyor. Tabii daha ileride kimlerin ona benzetileceğini tahmin bile edemeyeceğim uzun bir kariyer onu bekliyor. Bize düşen ise insanoğlunun sınırlarını nereye kadar çekebileceğini yakından takip etmek.