Son teknoloji iletişim araçlarıyla boşanma hakkında ilginç hüküm
getiren fetvanın tek sorunu kadın haklarını ve haysiyetini
çiğnemesi değil. Aynı zamanda insan aklıyla alay edercesine cehalet
çukurundan sesleniyor oluşu. On beş asırdır verilen milyonla fetva
içinden bir iki tanesini seçerek, kimi yerel adetleri, günümüze ve
ülkemize taşıma çabasına sessiz kalmak olmaz. Tarihe mal olmuş veya
farklı coğrafya ve kültürlerde yaşanmış alışkanlıkları, haberleşme
araçlarıyla sürdürülebilir kılma hevesi sadece bu fetvaya özgü
değil. Demek ki bu hevesi anılan SMS yoluyla “boşama” fetvası
örnekliğinde tartışmak kaçınılmaz.
Bilindiği gibi kişinin sorusuna cevap olmak üzere üretilmiş
içtihada fetva denir. Yani fetva hem kişinin sorusuna özel hem de
içinde yaşanılan zamanın ihtiyacına uygun içtihat demek. Fetvanın
en önemli özelliği ise nasa değil hukuka ilişkin sorulara cevap
getirmek için kurulmuş bir mekanizma oluşu. Nasa ilişkin yani vahiy
ve sünnette açıkça belirtilen bir başka deyişle değiştirilemeyecek
hükümler hakkında fetva verilmez. Şerî yani birey ve toplum
hayatını düzenleyen hukuk alanındaki sorulara cevap üretme işini
üstlenir, fetva. İnsan aklına bırakılan meselelerle ilgili dini
görüş. Günün ihtiyaçlarına göre gerçekleşen olay ve eylemlerdeki
dine uygunluk değerlendirmesi, fetvalar. Fetvanın bir başka
özelliği de bağlayıcı olmayışı. İnsan herhangi bir müçtehitten
fetva isteyip cevap almışsa da ona uymak zorunda değil. Beğenmediği
takdirde gidip bir başka müçtehide sorabilir. Üstelik bir başka
müçtehit farklı dayanaklarla tamamen değişik bir cevap da verebilir
aynı soruya karşılık olarak. Bu nedenle Diyanetin anılan fetvasını,
önceki birçokları gibi görmezden gelmek mümkündü. Ancak fetva
mekanizmasının işlevi/işlevsizliği açısından konuşulmalı.
Fetvanın bir özelliği insan aklıyla çözüm üretilmesi olduğu gibi
aynı zamanda hayatın gerçekleriyle uyumlu olması. Hayatta karşılığı
olmalı fetva hükmünün. Uygulanabilir olmalı. Gerçeklikten kopuk
fetva olmaz. Kendi kendini baştan işlevsiz kılan bir fetva sizce de
tuhaf değil mi? Koca, canı istediği vakit kısa mesaj, mail, mektup,
faks ya da telefonla "boş ol" diyebilecek. Karısının bu mesajı
aldığından emin olması istenmeyecek ama kadın mesajın kocasından
geldiğinden emin olacak. Nasıl? Emniyete mi soracak? İstihbarata
mı? Yoksa Bilişim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bundan böyle "boş
ol" mesajlarının izini sürme görevini de mi yüklenecek? Bylock
listelerindeki karmaşayı ve hataları çözememişken hem de. Yoksa
fetvaların idari işleyişle ilgisinin kurulması gerekmiyor mu? Bir
fıkıh ehli çıkıp "fetva, günün toplumsal, siyasal, idari işleyişine
uyumlu olmak ve günün sorunlarına cevap getirmek niyetiyle yazılma"
derse, diyebilirse ne âlâ.
Bu durumda Din İşleri Yüksek Kurulu ve fetvaları külliyen yok
hükmündedir, diyebiliriz biz de. Hukuk devletinde vatandaşlarını
hukuken bağlamayan fetvalar üreten bir kuruma hiç mi hiç ihtiyaç
yoktur. Kaldı ki tarih boyunca değişen ihtiyaçlara cevap ürettiği
için vardı. Fetvanın bu özelliği farklı ülkelerde, farklı
zamanlarda farklı uygulamaların yapılabileceğine de en açık delil.
Geçmişin hukuki yorumları olan fetva uygulaması, somut kriterlere
sahip modern hukuk düzleminde karşılıksız kalmaktadır. Bugün
ülkemizde ihtiyaç olmadığı ortada. Laf olsun diye koca bir kurul
oluşturulup, hayatta karşılığı olmayan hükümler üreterek toplumu
meşgul etmeleri gereksiz ve hatta zararlı. "Ama fıkıh", "ama
şeriat, "ama fetva" diyecek çokları ve din düşmanlığı olarak
görecekler. Ancak fıkıh, şeriat, fetva din değil hukuk. Bu fetvayı
veren hazeratın, kendi kızları için aynı hükmü geçerli
bulmayacağına da şüphe yok. Evlilik ve boşanma gibi örfe ilişkin
konularda mevcut kanunları işaret etmeli fetvalar veya susmalı.
Hukuken geçersiz olduğu bilinerek verilen bu fetvalar insanların
düşünme ve akletme becerisini baltalayan prangalar. İnsanların
zihnine pelesenk vuran bu türden fetvaların bir de suç tarafı var
tabi. Anayasasında eşitlik yazan bir devlette kurul güya ‘dinin’ en
yetkili ağzı görünerek ayrımcılık yapar, kadını ikinci sınıf
gösterirse açıkça suç işlemiş olur.
Son fetvanın çağrıştırdığı bir başka konu da en az yüz elli
yıldır İslam dünyasında süren ‘ceditçilik’ tartışmaları oldu. Hani
Akif’in "asrın idrakine söyletmeli İslam’ı" dizesiyle dikkat
çektiği mesele. İslam dünyasında günümüz bilgi ve algı düzeyiyle
yeni tefsirler ve bu yeni tefsirler doğrultusunda yeni içtihat
üretme ihtiyacı, özellikle nakilciler tarafından reformistlikle
suçlanır ya işte fetva bu suçlamaları hatırlatıyor. Merak ettim,
"şimdi bu fetvayı verenler reformist sayılacak mı?" diyerek kulak
kabarttım, göz gezdirdim ama çıt yok. Tuhaf. Üç beş yüzyıl önceki
yerel adetleri ‘çağı yakalamak gayretiyle’ günümüz bilişim
teknolojisine uyarlayanlara reformist suçlaması(?) yöneltilmezken
medeni kanunu yani bugünün örfünü geçerli bulanların ‘bozguncu’
ilan edilmesi de ayrı muamma. Teknolojiyi kullanmak serbest o
teknolojiyi de üretebilmenin temelinde yatan düşünsel gelişime
ulaşma çabası kusur sayılıyor. Akılcılık-nakilcilik karşıtlığı
üzerine süregelen tartışmalar sonuca ulaşmadığından kopya fetvalar
dönemine geldik.