Sektörel sorunlara karşı barolara destek paketi
Toplum için oldukça yakıcı sonuçları olan meselelerde çaba ve dayanışmanın sadece bazı duyarlı barolarımızın anlamlı ve değerli çabasına terk edilmiş olması, hukukçular için kabul edilebilir bir durum değildir. Başta Türkiye Barolar Birliği (TBB) olmak üzere ve bilinçli/bilinçsiz bir biçimde toplumsal beklentilerin uzağına düşmüş barolarımızın tutumunun, siyasal iktidarların barolara yüklediği anlamla örtüştüğü açıktır.
Ahmet Sevim*
Dünyanın neredeyse insanlık serüveninin en başına döndüğü, sürdürülebilir bir beslenme, barınma, sağlık ve güvenlik kaygısıyla asgari yaşam koşullarıyla karantinaya girdiği ve biz hukukçularda bile “Adliyesiz de olabilirmiş” duygusunun hâkim olduğu şu günlerde, hukuk gibi "lüks" bir konuda düşünmek ve yazmak oldukça güç.
Oluşan duygu ve inancın aksine, zor zamanlarda adaletin ayakta kalması, insanlığın büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımların korunması ve geliştirilmesi, insanlığın mirasına sahip çıkılması herkes açısından zorunlu, hukukçuların, özelde biz avukatların ise varoluş sebebi, vazgeçilmez görevdir. Çünkü savaş, salgın ve doğal afet gibi zor koşullarda bireysel hakların kısıtlanması, bu istisnai halin hukukun içinde tarif edilebilmesi ve adalet duygusuyla hazmedilebilmesi koşuluyla kabul edilmiştir. Toplum bu istisnanın, bir istisna olduğunu bilir ve gönüllü vazgeçme ile idareyi tolere eder. Aksi durumda, istisnai halleri pek seven ve çoğu kez kendi karar ve politikalarıyla kurguladıkları istisnai hallerin sürekli kılınması, iktidarların yönetim karakterine dönüşme potansiyeli her zaman bir tehlike olarak ortadadır.
Böylesi zor dönemlerde öncelik sıralaması büyük oranda değişen bireylerin, gündelik yaşamları içinde bir süreliğine önemsiz görünen hak ve taleplerini, güçlü bir şekilde sahiplenmeleri gerekmektedir. Çünkü toplumsal denetimin gevşediği dönemler, demokratik değerlerin aşındığı totaliter iktidarların oluşumu için bir kuluçka dönemidir, önlem alınmaması halinde otoriterleşme pandemik bir hal alır.
Doç. Dr. Tolga Şirin’in “Meşruluk başka bir şeydir hukuksallık başka bir şey. Biri olmadan diğeri eksik kalır. Eğer hukuksallığı görmezden gelmeye alışırsak 'istisna hali' norm olur ki bu da başka bir tehdittir”(1) isabetli tespitiyle oluşan tehlikeyi veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Türkiye’deki hukuk kurumlarının uzun süre ve oldukça çeşitli olağanüstü süreçleri tecrübe etmiş olmaları bakımından bu istisnai dönemlere hazırlıklı olması ve dolayısıyla bağışıklığının güçlü olması beklenirdi. Ancak aksine durumun kurumlarımız açısından hiç de iç açıcı olmadığını, bu genel “istisna hali”nin yapısal/bünyesel hastalıklara sebebiyet verdiğini söylersek haksızlık etmiş olmayız sanırım.
Bu bağlamda ve 5 Nisan Avukatlar Günü’nü de fırsat bilerek, projeksiyonu avukatların ve meslek örgütleri baroların gündemine tutmak isterim.
İnsan haklarını koruma ve kollama görevi baroların temel ve vazgeçilmez görevlerindendir. Mesleğin ve meslek örgütlerimizin faaliyetlerinin doğasından kaynaklanan bu görev, Türkiye’de uzun ve çetin bir mücadele sonucu yasal altyapısına kavuşturulmuş olmasına rağmen, siyasal iktidarlar tarafından bu gerçeklik bir türlü hazmedilmemiş ve her fırsatta bu yönlü faaliyetler had aşma olarak tarif edilerek, idari ve yargısal engellerle kısıtlanmak istenmiştir.
Türkiye’de iktidarlar tarafından barolara ve dolayısıyla avukatlara yüklenen anlam ve belirlenen çerçeve, yargısal faaliyetlerde de karşılık bulmuş, avukatların şekli, uyumlu ve hatta uysal bir “mesleki faaliyet” yürütmeleri beklene gelmiştir. Buna karşılık mesleğe ve meslek örgütlerine yönelik saldırıları karşılamakta güçlük çekmiş, avukat sayısı hızla artan, o oranda etkinliği hızla törpülenen meslek örgütleri, toplumsal rollerinden uzaklaşarak kendi sorunlarıyla boğuşmak zorunda kalan “herhangi bir meslek örgütüne” dönüştürülme çabasının nesnesi haline gelmiştir.
İktidarların ve hatta avukatlar dışındaki diğer yargı unsurlarının, avukatların yargı sistemin şekli bir parçası olması, Adli Yardım ve CMK hizmetlerini örgütleyen, evrak alıp evrak veren, Başsavcılıkların avukatlardan beklenti ve talimatlarını iletmesine indirgenmiş rolüne dair büyük idealine sığdırılması mümkün değildir.
Dünyayı etkisi altına alan salgının yaşamın tüm alanları etkilediği gibi mesleğimizi ve yargısal faaliyetleri etkilemesi kaçınılmazdı. Salgınla mücadele kapsamda soruşturma, dava ve yargısal faaliyetlere konu olan olaylarda gerek vatandaşların gerekse de avukatların hak kaybına uğramaması için duruşmaların ertelenmesinden sürelerin durdurulmasına, CMK ve Adli Yardım ödemelerinin hızlıca yapılmasına, staj kredilerinin ödenmesinin ertelenmesine kadar birçok konuda zorunlu, olumlu ve faydalı tedbirler alınmak suretiyle adli hizmetlerin olağanüstü süreçten az hasarla çıkması hedeflenmiştir.
Ancak aynı hassasiyet temel hak ve hürriyetlerin korunması, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik ağır saldırılar ile gazetecilerin tutuklanması, infaz yasasına ilişkin yapılan çalışmalar, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelikle savunma ve adil yargılama hakkının kısıtlanması, insanların sağlık/yaşam ve çalışma hakları arasında tercihe zorlanması, günlerce ve hatta aylarca haber alınamayan insanların akıbetinin ortaya çıkarılması talepleri karşısında sağır bir duvara dönüşmüş idari pratik, avukatların mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklanması konularında gösterilmemiştir. Halk iradesini hiçe sayan, her fırsatı değerlendirilerek ve hatta fırsat yaratarak belediyelere kayyım atamasının daha acısı Av. Tahir Elçi’nin katillerinin cezasızlık ve davanın nakli müesseseleri ile korunması çabalarının hukukçuların gündemlerinde yer almaya değer görülmemesidir.
Toplum için oldukça yakıcı sonuçları olan meselelerde çaba ve dayanışmanın sadece bazı duyarlı barolarımızın anlamlı ve değerli çabasına terk edilmiş olması, hukukçular için kabul edilebilir bir durum değildir. Başta Türkiye Barolar Birliği (TBB) olmak üzere ve bilinçli/bilinçsiz bir biçimde toplumsal beklentilerin uzağına düşmüş barolarımızın tutumunun, siyasal iktidarların barolara yüklediği anlamla örtüştüğü açıktır. Bu zorlu dönemde, adeta topluma sırtını dönerek, daha çok “sektörel” sorunlarla, üyelerinin vergi, ödeme ve muafiyetleriyle ilgili destek paketleriyle ön plana çıkmanın son tahlilde üye ve meslektaşları da zayıf düşüreceği tartışmasızdır. Çünkü bu haliyle ancak kendi sorunlarıyla boğuşan, bu sorunların çözümü için siyasal iktidarla iyi geçinmek zorunda olan bir meslek grubu görüntüsü verilmektedir. İktidarların avukatlar hakkındaki büyük ideali tam da budur.
Bu noktada, TBB ve Baroların mesleki ve toplumsal rolleri biri diğeriyle yarıştırılacak ya da vazgeçilecek roller olmadığının altı çizilmelidir. TBB’nin ve Baroların siyaset kurumu ve siyasal iktidar ile ilişkisini ya da çatışmasını yandaşlık ve karşıtlık üzerinden okumak doğru değildir. Baroların toplum hukukuna, temel hak ve hürriyetlere, mesleğe dair öneri ve itirazları hukuksal saiklere dayandığı, evrensel değerleri referans aldığı kabul edilmelidir. Tam aksine konuşulması gereken yerde susma, siyasal bir tutum olarak algılanmalıdır.
“Toplumun içinde yaşayan avukat kendisini bağımsız bir varlık olarak Devletin dışında temellendirir. Meslekçi zihniyet bu bağımsızlığı, avukatlıktan, savunmadan, onun doğasından neşet eden bir nitelik gibi görür. Eleştirel düşünce ise bu bağımsızlığın ancak işlevsel bir bağımsızlık olduğunu düşünür. Bu işlevsel bağımsızlık, avukatın, Devletin yargı organı içinde görev yaparken bile Devlete karşı mesafeli olmasını sağlar. Oyunun kurallarını koyan Devletin kendisini de bağlayan Hukuk işte bu mesafeden içeri girer. Avukat sadece Hukuka bağlıdır.”(2)
Toplum hayatı için bu kadar hayati görev üstlenen bir meslek grubunun toplumsal meselelerden bu kadar uzağa düşürülmesinin politik atmosferden beslendiği açıktır. İktidarlar, hukuk kurumları için enfeksiyon kaynağıdır. Korunmanın yolu siyasal ve hukuksal mesafeyi korumak temel ve evrensel değerleriyle barışık bir dayanışma zemini oluşturmaktadır.
Hayat adaletle, adalet savunma ve dayanışma ile ayakta kalır. Avukatlar günü kutlu olsun.
*Avukat, Batman Barosu
1- Doç. Dr. Tolga Şirin
2 - Haluk İnanıcı,21.Yüzyılda Avukatlık ve Baro; Eleştirel Bir Değerlendirme, Birikim Dergisi