Tunus Cumhurbaşkanı Kays bin Said, daha önce hiçbir siyasi
başarıya imza atmamış ve hiçbir tanınırlığı olmayan birisi olarak
başkan seçilmesini büyük ölçüde halkın parlamentoya olan güvenini
kaybetmesine borçluydu. Kays bin Said son süreçte aldığı
kararlarla, siyasetteki bu boşluktan hareketle -öyle görünüyor ki-
bozuk olduğuna inandığı siyasi sistemi ve anayasayı değiştirmek
için ele geçirdiği fırsatı değerlendirme niyetinde. Tunuslu
entelektüel ve gazeteci Selahaddin el Corşi ile Tunus’ta son
süreçte yaşanan krizi ve nedenlerini konuştuk.
'PARLAMENTODA 2019 SEÇİMLERİYLE ORTAYA ÇIKAN ZAYIF VE DAĞINIK
PARTİ TABLOSU, KRİZİN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ'
Tunus bu noktaya nasıl geldi?
Aslında arka planda yıllar boyu devam eden sorunların birikmesi,
ülkenin bu çıkmaza sürüklenmesine neden oldu. Gerçekte Tunus’ta
siyasi elit, devrimden sonra ülkenin işlerini yönetmeye hazır ve
ehil değildi. Devrim, dünyayı şaşırttığı gibi Tunus’taki siyasi
seçkinler için de sürpriz oldu. Bin Ali’nin ülkeden kaçması ve
yönetimde oluşan boşluk, Tunus siyasetinin deneme yanılma sürecine
girmesine yol açtı. Her aşamada yeni bir siyasi parti ya da
partiler grubu gündeme geldi ve ülke yönetiminde söz sahibi oldu,
ancak her seferinde de ülke yönetiminde başarısız oldular. Yönetme
girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı. Bunun sonucu olarak siyasi
çekişmeler yaşandı, her seferinde iktidara gelen partiler en ufak
bir başarı dahi elde edemediler.
'MECLİS SÜREKLİ GERGİNLİKLERE TANIK OLDU'
Bir başka neden ise 2019 yılındaki seçimlerden son derece zayıf
ve dağınık olmasının yanı sıra, acayip birtakım ittifaklara dayalı
parlamento yapısı ortaya çıkmasıydı. Ancak bu parlamentoda başından
itibaren sürekli karışıklıklara yol açacak çatışmalar da ortaya
çıkmaya başladı. Bu çatışma, ilk kez parlamentoya girmiş, kendisini
eski Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin takipçisi olarak
gören Özgür Anayasal Parti’yle İslamcı Nahda Hareketi arasında
Meclis çatısı altında yaşandı. Bu partinin lideri Abir Musa,
provokatif çıkışlarla Nahda’yı sıkı takibe aldı. Buna yanıt olarak
da Nahda, hareketin tarihi lideri Raşit Gannuşi’yi parlamento
başkanı olarak aday gösterdi. Nahda ayrıca Gannuşi’nin Meclis
Başkanı olması için tavizler vererek Meclis'teki diğer iki siyasi
partiyle pragmatik ittifak ve işbirliklerine girdi. Bu anlaşmaya
göre Tunus’un Kalbi Partisi’nden kadın bir milletvekili parlamento
başkan yardımcısı olurken Gannuşi’nin kendisi de başkan
olacaktı.
'HALK SİYASİ PARTİLERE VE PARLAMENTOYA OLAN GÜVENİNİ
KAYBETTİ'
Öyleyse bu krizin asıl nedeni salgın ve onun yarattığı
ekonomik kriz değil, asıl neden siyasi nedenler öyle
mi?
Salgın, az önce bahsettiğim siyasi arka planın yaşattığı krizi
daha da zirveye taşıdı. Bu kriz, aşamalı olarak stresli ve
zehirlenmiş siyasi atmosfer içerisinde olgunlaşan bir sürecin
ürünüydü. Bunun sonucu olarak halk, parlamentoya ve parlamentoda
başı çeken kesimlere karşı güvenini kaybetti, Nahda hareketinin
yaşadığı kriz de giderek daha kötüye gitti.
'CUMHURBAŞKANININ PARLAMENTOYU ASKIYA ALMA VE BAŞBAKANI
GÖREVDEN ALMA YETKİSİ YOK'
Sizce Tunus’ta son yaşananlar darbe olarak
nitelendirilebilir mi? Kays bin Said’in Anayasanın 80. Maddesi'ni
yorumlaması, hukuka uygun mu?
Onun 80. Maddeyi yorumu, maddenin içeriğiyle uyuşmuyor. Kendisi
aşırı yoruma kaçtığı gibi kendinden yeni eklemeler de yaptı. Bu
yaptıkları yüzünden de ülke çıkmaza girdi ve Tunus dünya gündemine,
darbe sürecine girmiş bir ülke olarak girdi. Uluslararası toplum,
Tunus’tan tek kişinin yönetimine girmek üzere olan bir ülke olarak
bahsediyor. Bu nasıl oldu? 80. Madde aslında parlamentonun askıya
alınmasını öngörmediği gibi bütün vekillerin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını da öngörmüyor. Ayrıca Cumhurbaşkanının bu maddeye
göre başbakanı görevden alma yetkisi yok. Ancak C. Başkanı Said,
bunun anayasanın ruhunda olduğunu iddia etti ve bu iddialarına
anayasal bir çehre giydirmeye çalıştı. Bana göre bu tutumu ve
yorumları yanlıştı.
'CUMHURBAŞKANI SAİD, KASITLI OLARAK DURUMU BELİRSİZ
BIRAKIYOR'
Cumhurbaşkanı Said’in son açıklamalarına bakılırsa sert
ve taviz vermez tutumundan vazgeçmiş görünüyor. Ne
dersiniz?
Bu kararlar ilk açıklandığında siyasi partilerin ve anayasa
hukuku uzmanlarının çoğu ile Tunus’taki hukuk çevreleri
Cumhurbaşkanı’nın yorumlarını reddetti ve bu kararların demokratik
süreçler üzerinde yıkıcı sonuçları olacağı konusunda uyardı. Bu
tepkiler geldikten ve yaptığının hukuka uygun olmadığı
belirtildikten sonra oluşan baskının ardından başkan, geri adım
attı (tabii buna uluslararası tepkileri de dile getirmek lazım),
darbe yapma gibi bir niyetinin olmadığını, tedbirlerin geçici
olduğunu ve 30 günü aşmayacağını, kendisinin anayasaya saygılı
olduğunu vs. dile getirerek bütün tarafları tatmin etmeye çalıştı.
Ancak bunu ifade ederken de “gelişen durumlara göre” ifadesini
eklemeyi ihmal etmedi. Bence kendisi 30 günle sınırlı kalmayacak ve
bu süreyi aşacak gibi görünüyor. Böylece uluslararası planda da
kendisine eleştiriler sürecektir.
O zaman darbe iddialarının karşılık bulmasıyla ilgili ne
söylenebilir?
Kays bin Said’in ilgili anayasa maddesine dair yorumu, siyasi
bir darbe sürecine giriyor izlenimini uyandırdı. Çünkü orduyu
kullandı, ülkeye yeni bir siyasi atmosfer yaşattı, gazetecilerin
özgürlüğüne ilişkin bazı noktalarda ihlallere yol açtı. Gerek
siyasi partiler gerek dernekler gerekse seçilmiş yetkililerin yurt
dışına çıkmaları yasaklandı. Bunun tek istisnası, güvenlik
soruşturması geçirenler ve gittikleri yerlerde kimlerle
buluşacaklarını açıklayanlar olarak belirlendi.
Ülkenin bir değişimin eşiğinde olduğu yönünde geniş bir hissiyat
var. Tunus tarihinde ilk kez askerlerin parlamento başkanını ve
vekilleri Meclis'e girmekten alıkoyması, askerin siyasete ilk kez
müdahale etmeye başlayacağına dair bir hissiyatı uyandırdı.
'ORTAKLARI, NAHDA’YI YALNIZ BIRAKTI'
Peki bu anayasal darbe, koalisyon ortaklarını tamamına
yapıldığı halde ortakların bir kısmı sert tepkiler verirken bir
kısmının ise sessiz kalmasını nasıl yorumlamalı? Örneğin Başbakan
Meşişi, gayet uysal davrandı ve Kays bin Said’in belirleyeceği
başbakana koltuğu teslim edeceğini söyledi.
Bu kişiler, Kays bin Said’in bu kadar ileriye gideceğini
öngörmemişlerdi. Said’in zayıf bir konumda olması nedeniyle bu
yaptıklarını daha derinleştiremeyeceğini düşünmüşlerdi. Said’in
tutumu belirginleşince her siyasi parti, kendi çıkarına hizmet
edecek tutumu takınmaya başladı. Her şeyden önce siyasi partilerin
önemli bir bölümü, Said’in adımlarını riskli ve anayasal meşruiyete
ters olarak görmesine rağmen Cumhurbaşkanı’yla diyalog kurmak ve
meydana gelen baskıyı azaltma yönünde tercihini kullandı. Nahda ve
ortağı Kerame Koalisyonu ise halk baskısı karşısında kendini buldu
ve daha sert tepki verme hatta sokağa çıkma eğilimi gösterdi.
Nahda’nın bütün bunlara rağmen sokağa çıkmaması, büyük ölçüde
koalisyon kurduğu siyasi partilerle birlikte sokağa inmesinin
mümkün olmadığını görmesinden kaynaklandı. Nahda’nın gösterilere
yönelmemesinin bir başka nedeni ise sokağın tepkisiydi. Tunus
sokağı, siyasetin boş vaatlerinden ve kısır döngüsünden kurtulma
amacıyla Cumhurbaşkanı’nın yaptıklarının arkasında durdu ve ona
destek verdi. Nahda’nın elini zayıflatan başka bir şey ise Başbakan
Meşişi’nin anayasal güvencelere sahip olmasına rağmen makamından
derhal istifa etmesi ve başkanın seçeceği bir başka isme makamı
teslim edeceğini açıklaması oldu.
'BAŞKAN SAİD’İN KARARLARI TAMAMEN İÇ DİNAMİKLERDEN
KAYNAKLI'
Peki Cumhurbaşkanı Said’in bu kararlarının arkasında BAE
ve S. Arabistan olduğu yönündeki iddialara ne
diyorsunuz?
Ben bu kararların doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından alındığını
ve başka bir tarafın dayatmalarıyla alınmadığını düşünüyorum. Bir
kere Said, ne mevcut anayasayı yeterli ve meşru görüyor ne de
mevcut siyasi yapıya inanıyor. O nedenle de mevcut siyasi yapıda
değişikliklere gidecek birtakım kararlar almaya yöneldi.
Tabii S. Arabistan ve BAE, meydana gelen olayı kendisine bağlı
medyada geniş bir şekilde verdi ve Kays bin Said’e geniş destek
verdi. Ancak bu, verilen kararların dışardan baskı ve zorlamayla
verildiği anlamına gelmiyor.
'TUNUS’TA YOLSUZLUK YAPANLARI KOLLAYAN BİR LOBİ VAR'
Yolsuzluk iddialarına gelelim. Tunus siyasetinde
yolsuzluklar hangi boyutta? Büyük bir yolsuzluk var mı ya da halkın
farklı kesimlerinin bu konudaki düşüncesi nedir?
Yolsuzluk meselesi devrimden bu yana sürekli gündemde. Tunus’ta
oldukça güçlü, yolsuzluk yapanları koruyan kollayan ve Tunus
ekonomisini sömüren bir lobi var. Bin Ali döneminde de büyük
yolsuzluk vardı ama yolsuzluk ağları ondan sonra oldukça büyüdü ve
genişledi. İşin bu yönü tamam ama, hukuksuzluğa yol açmayacak ve
birey özgürlüğünü, insan haklarını ihlal etmeyecek şekilde
yolsuzlukları kanuni yollardan kanıtlamak nasıl mümkün olacak? Asıl
üzerinde durulması gereken bu. Şu an Başkan Kays Said bunu
vadediyor. Nitekim tam da bu yüzden Said, vekiller, belediye
başkanları, bürokratlar ve eski bakanların büyük bir bölümünün yurt
dışına çıkışını yasakladı. Bu yolsuzluk dosyaları bir aylık süre
içinde açılacak ama bu dosyaların içeriğinin ne olduğunu bilmiyoruz
ve hüküm de veremiyoruz.
'GANNUŞİ VE AİLESİNİN YOLSUZLUK YAPTIIĞINA DAİR KESİN
KANITLARDAN YOKSUNUZ'
Gannuşi ve ailesine de benzeri suçlamalar yöneltildi,
ama bu suçlamaların büyük bir bölümü tarafsız basında değil daha
çok Suud ve BAE basınında yer aldı. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Gannuşi’nin iddia edildiği gibi yolsuzluklardan
elde edilmiş büyük bir serveti var mı?
Şu ana kadar bu iddialara dair kesin bir kanıt yok. Uzun süredir
bu iddialar dile getiriliyor. Nitekim mahkemelere gidildi ancak
mahkeme bu iddialara ilişkin herhangi bir karar veremeyeceğini zira
yeterli kanıtların bulunmadığını kaydetti. Mahkemeye gidenler de bu
iddialarından geri adım atma durumunda kaldılar. Bu iddiaların bir
kısmı siyasi amaçla ve rakibi zor durumda bırakmak için ortaya
atılmış iddialardır ve hala büyük bir kısmı kanıtlanabilmiş
değildir.
'ESKİ BAŞKAN MERZUKİ, DEVRİMİN İÇİNİN BOŞALTILDIĞINI
DÜŞÜNÜYOR'
Eski Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki’nin bir açıklaması
var, bu darbenin Arap Baharı’nı bitirmek için yapılmış son hamle
olduğunu söylüyor. Siz bu açıklamaya katılıyor
musunuz?
Merzuki’nin Devrimin karşı devrimciler ve eski rejimin
kalıntıları tarafından içinin boşaltıldığı ve Nahda’nın da buna
hizmet ettiği yönünde bir kanaati var. Ancak bu analiz, siyasi bir
analiz ve içeriyi analizden ziyade uluslararası boyuta odaklanıyor.
Benim de kanaatim Arap Baharı’nın Arap dünyasında otoriter
yönetimlere bağlı birçok çevreyi rahatsız ettiği yönünde. Elbette
Tunus’taki bu demokratik tecrübeyi zayıflatmak ya da yok etmek
isteyen taraflar var bölgemizde. Daha derin bir analiz yapmak
gerekirse içsel faktörlerin yani siyasetçilerin vatandaşlara
yönelik vaatlerini yerine getirememesiyle baş gösteren bir kriz ve
yetersizlik gösterdiklerini ortaya koyuyor. Güven krizini yaratan
temel faktör budur.
'NAHDA, ESKİ REJİMİN KALINTILARIYLA İŞBİRLİĞİ YAPTI'
Merzuki bir başka açıklamasında Nahda’nın eski rejimin
kalıntılarına dönük tutumu için “Timsahı beslersen zamanı gelince o
timsah gelir seni yer” şeklinde bir açıklama yaptı. Burada
kastettiği neydi ve Nahda nasıl timsahı besledi?
Nahda, başlangıçta Gannuşi Londra’dan döndüğünde amacı eski
Anayasal Demokrasi Partisi taraftarlarına karşıt bir siyasi güç
oluşturmaktı ve bu amaçla siyasi mücadeleye girdi. Ancak Gannuşi bu
çizgisinde sabit kalmadı, yavaş yavaş tutumunu değiştirmeye başladı
ve geldiği nokta itibarıyla 1956’dan bu yana ülkeyi yöneten bu
kesimlerle bir çeşit ateşkes ya da barış olması gerektiğini
düşünmeye başladı. Bu tutumu sayesindedir ki geçtiğimiz yıllarda
hayatını kaybeden eski rejimin adamlarından sayılan Nida Tunus
Partisi'nin lideri Kaid Sibsi ile koalisyon kurmasını mümkün kıldı.
Merzuki’nin Timsah örneğiyle kastettiği budur.
'HALKTA KARŞILIĞI OLAN PARTİLERİN KURULMASI GEREKİYOR'
Bu tür bir krizin yeniden patlak vermemesi için sizce
Tunus’ta yapılması gereken nedir?
Partilerin yeniden yapılandırılması, gerçek ve halkta karşılığı
olan partilerin kurulması lazım. Bu tür durumlara yol açan aşırı
yorumlara meydan vermemek için çerçevesi belli, kesin sınır ve
ifadelerle belirlenmiş bir anayasaya ihtiyaç var. Ayrıca siyasi
partilerin bu tür bir krize kaymasının önüne geçmek için anayasa
maddelerinin doğru şekilde anlamayı sağlayacak kesin yorum
yetkisine sahip bir anayasa mahkemesinin kurulması gerekiyor. Böyle
bir mahkemenin olmaması, beraberinde Cumhurbaşkanı’nın anayasayı
yorumlayamaya yetkili olduğu anlamına gelecektir ki şimdi biz bunun
mahzurlarını yaşıyoruz.
Tunus’ta anayasa mahkemesi yok mu?
Yok. Böyle bir mahkeme kurulması gündeme geldi ancak farklı ve
rakip siyasi grupların bu mahkeme üzerinde egemenlik kurmak
istemesi ve bu çabaların bir sonuca ulaşamaması nedeniyle
mahkemenin kurulmasından vazgeçildi. Ve bütün bu tartışmalardan
sonra Kays bin Said başkan olarak seçilince, mahkemenin anayasanın
kabulünden altı aylık süre içerisinde kurulması gerektiğini
belirterek bu sürenin geçtiğini ve artık kurulamayacağını
belirtti.
Selahaddin el Corşi
kimdir?
Yetmişlerde Nahda Hareketinin isim değiştirmeden önceki adı olan
Cemaati İslami üyesi olan Corşi, yetmişlerin sonunda, akademisyen
Ihmida en-Nifer ile birlikte hareketten ayrılarak “İslami Sol
Hareketi” kurdu. Tunus İnsan Haklarını Savunma Birliği'nin yönetim
kurulu üyesidir ve Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir.
Corşi, çeşitli entelektüel konuları tartışmak üzere Arap ve Arap
olmayan entelektüellere açık, 1989 yılında kurulmuş olan el-Cahız
Forum adlı fikrî kurumun başkanlığını yürütmektedir. Corşi ayrıca
yetmişli yıllarda bir dizi dergi ve gazetenin yayınlanmasına
katkıda bulundu. Seksenlerde aynı zamanda “Geleceğin İslam
Düşüncesi Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptı ve
doksanlarda “Hakakik” dergisinin genel yayın
yönetmenliğini yaptı. Halen bir dizi Arap gazetesinde yazıları
çıkmaktadır.