Selçuk Mızraklı: Yüzümüz kültüre dönük olacak
31 Mart’ta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı seçilen Selçuk Mızraklı, mazbatasını aldığı günden bu yana çok sayıda ziyaretçi ağırladı. Ziyaretçilerden çiçek yerine kitap getirmelerini isteyen Mızraklı, getirilen kitaplarla kütüphane açmayı tasarlıyor. “Her halk kendi dilinde, kendi kimliğinde, kendi kültüründe çoğalır” diyen Mızraklı, Kürt dili ve kültürünün gelişmesi için yapılan çalışmaları destekleyeceklerini söyledi.
DİYARBAKIR - Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra, İstanbul’dan gelen arkadaşımı tatlı yemeye, bir kadayıfçıya götürmüştüm. Garson, “Manzaralı” diyerek en uçtaki masalardan birine götürdü. “Manzara” dediği ne olabilirdi? Pencereye yakın yol vardı ve yolun diğer tarafında da Büyükşehir Belediyesi. Şöyle bir bakınca polisler, barikatlar, Akrepler, TOMA’lar görünüyordu belediye binasının önünde. Manzara buydu ve hemen geri çekildik oradan, belediye binasını görmeyen bir masa tercih ettik.
Kayyım iktidarı süresince, polis sayısındaki azalma dışında, belediyenin manzarası hep böyle kaldı.
Sonra devran döndü, halkın seçtiği belediye başkanları gecikmeli de olsa mazbatalarını aldılar ve ilk işleri belediyenin önündeki barikatları kaldırmak oldu. Şair ağabeyim Hicri İzgören’le belediye giderken, belediye binasının önündeki meydanın nasıl ferahladığını düşündüm. Halktan korkmamak, ferahlık duygusunun mekanlardan insanlara kadar sirayet etmesine olanak sağlıyordu. Belediye binasının sağında solunda zırhlı polis araçları yine duruyordu ama olsun, onlar zaten şehrin her tarafında vardı.
Belediye Eş Başkanları’nın tebrik ziyaretlerini kabul ettikleri odanın önü kalabalıktı. Tanıdık belediye çalışanlarıyla karşılaşmak ise şaşırtıcıydı. Mesele şuymuş: Kayyım döneminde sürgün gittikleri kurumlardan geri dönmüşler. Gözlerinden geri dönmenin sevinci, huzuru okunuyordu.
‘SEVİNÇLİ DEĞİLİZ’
Eş Başkanları ziyaret edenler görüşmeyi kısa tutuyordu çünkü ciddi bir kuyruk vardı kapı önünde. Sırasını bekleyenlere belediye çalışanları güler yüz gösteriyor, çayı, suyu eksik etmiyorlardı.
Eş Başkan Hülya Alökmen Uyanık yoktu ama Selçuk Mızraklı, Hicri ağabeyle ikimizi kapıda karşıladı. Yine güler yüzlü, mütevazı, yorgun ama her türlü belayı da karşılamaya hazır bir kararlılıkla.
“Bu seçimi tek başımıza kazanmadık, halkın iradesiyle kazandık” dedi Selçuk Mızraklı ve “Ama sevinemiyoruz çünkü Leyla Güven’in açlık grevi eylemi 170’inci gününe giriyor ve binlerce mahpus insanımız açlık grevinde” diye ekledi.
Mazbatalarını aldıkları günden beri tebrik için gelen ziyaretçiler hiç eksilmemiş. Kendi adaylarının seçilmiş olması Diyarbakır halkını sevindiriyor elbette. Ama görünen o ki asıl sevindikleri konu, belediyeyi kayyımdan kurtarmak olmuş.
YAZAR VE OKURLARIN BULUŞTUĞU MEKANLAR
Selçuk Mızraklı ile dışarıda bekleyenler nedeniyle kısa bir görüşme yapabildik kuşkusuz konuşacak daha birçok şey vardı. Ama kurulması düşünülen kütüphaneye küçük de olsa bir katkımız olsun diyerek elimizde kitaplarımızla gitmiştik ziyarete ve bu nedenle kültür sanat alanında Mızraklı’nın aklından geçirdiklerini öğrenmeye çalıştık
İleride, masa üstünde çok sayıda kitap göze çarpıyor. Mızraklı, tebrik ziyaretine gelenlerin çiçek yerine kitapla gelmesini istemişti. Biriken kitaplar mesaj yerine ulaştığını gösteriyordu.
Mızraklı, gelen kitaplarla bir kütüphane açacaklarını da belirtmişti mesajında. Peki nasıl bir kütüphane olacak? Kütüphane için bir isim düşünmüşler miydi? Mızraklı kütüphane isimi ile ilgili henüz netleşmiş bir şeyin olmadığını söylüyor. Kütüphanenin yeri için ise bazı düşünceleri var. “Mesela” diyor, “Suriçi’nde, tarihi bir yerde olabilir. Ya da Yüksek Kahve’nin oradaki Millet Kıraathanesi’ni insanların kolayca ulaşabileceği bir kütüphaneye çevirebiliriz. Hem okurlar kitaba kolayca ulaşabilsin istiyoruz hem de bu kentin yazarlarının, şairlerinin toplanacağı bir kütüphane. Yazarlar ve okurların buluştuğu bir yer… elbette bunları kentin yazarlarıyla, sanatçılarıyla konuşarak, onların fikirlerini, önerilerini alarak gerçekleştirmeye çalışacağız.”
YÜZÜ KÜLTÜRE DÖNÜK ÇALIŞMALAR
Selçuk Mızraklı, yakın zamanda sosyal medya hesabından belediyeye ait tiyatro ve konferans salonunun nasıl tahrip ve yağma edildiğini gösteren bir video paylaşmıştı. Kayyımdan önce bu salonda yüzlerce tiyatro gösterisi yapılmış, film gösterilmiş, dinletiler, konferanslar yapılmıştı. Videoda reji odasının tahrip edildiği, sahne ışıklarının söküldüğü, bilgisayar kasalarının yerlere saçıldığı görünüyordu.
Mızraklı burayı tekrar kullanılır hale getireceklerini belirterek, şunları söyledi: Her halk kendi dilinde, kendi kimliğinde, kendi kültüründe çoğalır. Yarın bu halkın ihtiyaç duyduğu temel kurumları tesis etmeye çalışacağız. ‘Enkaz devraldık’ deyip işi yavaştan almayacağız, çok hızlı bir şeklide toparlanmaya ihtiyacımız var. Bütün bunları yaparken de kültürün, edebiyatın, sanatın yani bir halkın sözünün hem estetik hem de ruhen en güçlü biçimde ifade edildiği alanlara yüzü dönük bir çalışmayı esas alacağız.
Başta Cegerxwîn Kültür Merkezi olmak üzere belediyeye ait birçok yerin başka kurumlara hibe edildiğini hatırlatan Mızraklı, ilk meclis toplantısında bu konunun gündeme geleceğini söyledi. Mızraklı, belediye kurumlarının geri alınması için girişimlerde bulunacaklarını belirterek, “Mesela Kongre Merkezi koca bir alana sahip. Konferansların yapılabileceği, kursların verilebileceği, sinema ve tiyatro gösterilerinin yapılabileceği bir yer olarak tasarlanmış. Biz burayı yeniden aktifleştireceğiz. 7. Amed Tiyatro Festivali’ni burada gerçekleştireceğiz” dedi.
KAYYIMIN ODASI, BANYOSU
Görüşmenin ardından kayyımın kullandığı odaları ve banyoyu görme fırsatımız da oldu. Şatafat, Mızraklı’nın paylaştığı videoda belirgindi ve herkes gördü zaten. Odaları ve banyoyu gezerken, böyle bir ortamda çalışmayı kim istemez, diye düşünmedim değil hani.
Bir de şunu düşündüm: Böyle bir ortamda çalışan insan, birincisi, kendisine bu imkanı sağlayan muktedire hep minnet ve bu imkanı elimden her an alabilir korkusu duyacak. İkincisi, kaymakamlık maaşıyla hayatında göremeyeceği lüks gözünü kamaştırır ve kendisine sağlanan imkanları böyle fütursuzca kullanır. Büyük çoğunluğu yoksul halka hep o şatafatın içinden demagoji yapar. Ama işte, 31 Mart’ta olduğu gibi, halk o demagojiye pirim vermiyor her zaman.