Selin Sayek Böke 'değişim'i anlattı: Kaybedecek bir seçimimiz daha yok
Genel seçimlerin ardından konuşmayan Selin Sayek Böke sessizliğini bozdu. İktidar olasılığının 'değişim'siz zora gireceğini düşündüğünü söyleyen Böke, "Değişim iddiamız ve bunu hemen yapma irademiz de buradan şekilleniyor" dedi.
ANKARA - Seçim yenilgisinin ardından değişim
tartışmalarının başladığı CHP’de kurultaya sayılı günler kaldı. 4-5
Kasım’da yapılacak kurultay, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile
Grup Başkanı Özgür Özel arasında kıyasıya bir yarışa sahne olacak
görünüyor.
İstanbul il kongresini destekledikleri aday kazandıktan sonra
özgüveni daha da artan değişim ekibi, ilk yola çıktıkları güne göre
çok daha iddialı. Delegelerin toplumun sesine kulak vererek değişim
talebini gerçekleştireceği beklentisi yüksek.
Kurultay sürecinde değişim çağrısı yapan birçok isim bu çağrının
gerekçelerini ve nasıl bir CHP istediklerini anlattı. Seçim
sürecinde partinin genel sekreterlik koltuğunda oturan, birçok
kritik görüşmede yer alan Selin Sayek Böke de değişimin yanında
tutum aldı.
Bugüne kadar hiç konuşmayan Böke sessizliğini Gazete Duvar’a
bozdu. Böke, seçim yenilgisinin nedenlerini, yapılan hataları,
eksikleri ve seçim sonrası içinde yer aldığı değişim ekibinin nasıl
bir CHP hedeflediğini anlattı:
‘SEÇİMİ KAYBETTİK, SEÇMENİMİZİ DE KAYBETMEK ÜZEREYİZ’
Seçim sonrası hiç konuşmadınız. O nedenle 14-28 Mayıs
seçim süreciyle başlamak istiyorum. Partinin üst yönetimindeydiniz.
Sürecin içinde, birçok önemli temasta yer aldınız. Seçim neden
kaybedildi, neden yenildiniz?
Siyasetin özeleştiriyi de yapabilecek özgüvende olması gerek.
Sonuçta biz bu seçimi kaybettik. Birinci tespit bu olmalı. Bence
daha da tehlikelisi 28 Mayıs itibariyle seçmenimizi de kaybetmek
üzereyiz. Bizim değişime dair hedefimiz yeniden seçim kazanma,
iktidar olma iddiasıyla siyaset yapma dönemini başlatmak. Var olan
seçmenimize ve de iktidar olabilmek için bize bugüne kadar oy
vermemiş seçmene de ‘biz buradayız, sizi duyuyoruz, sizinle
birlikte siyaseti örmek istiyoruz’ diyen bir duyma haline
ihtiyacımız var. İki kaybı o nedenle ayrı değerlendirelim
isterim.
‘SİYASİ İTTİFAKI SİYASİ PAZARLIK GİBİ GÖREN ANLAYIŞ
DAYATILDI’
En özet hali şu: 2019’da ittifakla bir seçim kazanıldı. Orada
ittifaka seçim kazandıran, toplumda var olan ittifakı siyasete
taşıma becerisiydi. 2023’te ise toplumda var olan ittifak ve
demokrasi talebinde buluşmayı siyasi ittifaka taşıma becerisi
gösterilemedi. Onun yerine topluma siyasi ittifakı siyasi pazarlık
gibi gören bir anlayış dayatıldı. Bu toplumsal ittifakla siyasal
ittifak arasında açılan uçurum seçimin sonucuna yansıdı. Şeffaf
olmayan, kapalı kapılar ardında yürüyen ve toplumun ihtiyaçları ve
talepleri doğrultusunda siyaset ören değil, kendi içinde pazarlık
yapan bir izlenim yaratıldı.
‘SİYASET ÜRETMEK YERİNE REKLAM KAMPANYASI YÜRÜTMEK’
İkincisi CHP uzun zamandır siyasetsizleştirildi. Örgütüne de
bunu dayattı. Karşınızda demokratik kanalları kaldırmış otoriter
bir rejim var. En büyük gücünüz sahada var olan örgütlülüğünüzdür.
Ama genel merkezden talimat veren, örgütün yerelde sahada gördüğü
siyasi gerçekliği merkeze taşıyan mekanizmaları kapatan bir ortam
yaratıldı. Bunun yerini de siyaset yaparak iktidar olma iddiası
yerine reklam kampanyası yaparak iktidar olma iddiası aldı. En ağır
sonucunu nerede yaşadık? Altı farklı siyasi partinin ortaklaştığı
çok detaylı metinler vardı. O metinlerle toplumu buluşturacak bir
siyaset üretmek yerine kalp yapan bir siyasete doğru evrildik.
Üstelik ikinci tura giderken büyük bir dezenformasyon kampanyası
karşısında örgütlü bir karşı duruşu harekete geçiremedik.
Dezenformasyona sessiz kalan, siyaset üretmek yerine reklam
kampanyası yürüten anlayış seçimde başarısızlığı getirdi. Partinin
seçilmiş örgüt ve siyasi yöneticileri ile değil, atanmış
danışmanlarıyla siyaset kurulduğu için başarısızlık geldi.
İtirazınız olmadı mı?
Süreç içinde itirazlarımız elbette oldu. Ama o günün sorumluluğu
‘içeride itirazını yap, dışarıda eksik gedikleri kapat, iktidar
olma iddiasında buluşmuş toplumu hayal kırklığına uğratma’ idi.
Onun için geriye dönük bunları söylemek daha mümkün ve kolay.
‘DEMOKRATİK BİR HAT DEĞİL SİYASİ PAZARLIK MASASI KURULDU’
Seçimin kaybedilmesinin en büyük nedenlerinden birinin
de yanlış aday tercihi olduğu değerlendirmeleri var. Siz Kemal
Kılıçdaroğlu’nun yanlış aday olduğunu düşünüyor musunuz? Bu da bir
hata mıydı?
Ben kişiler üzerinden siyaset tartışmasını hep yanlış bulurum.
Aday bir sonuçtur. Biz süreci, o süreç içindeki işleyişi
tartışmalıyız. O dönem toplum, ‘anti demokratik, otoriter rejim
karşısında demokrasiyi en geniş hatta kur’ diyordu. Biz onu
yapmadığımız için kaybettik. Demokratik bir hat değil, siyasi
pazarlık masası kuruldu. Bu tartışmalar yapılacaktır ama
unutmayalım o gün toplumun talebine karşılık siyaset örme gayretini
gördüğü kişi genel başkandı. Dolayısıyla o günün koşulları içinde
değerlendirmek gerek.
Seçim sürecinde zihinlerde en çok kalan konulardan biri
Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin ikinci tura kalmasının ardından Zafer
Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile yapılan görüşme oldu. Siz de o
görüşmede vardınız.
Fotoğrafta vardım, görüşmede yoktum.
Görüşmeden aylar sonra “gizli protokol” yapıldığı ortaya
çıktı. Bilginiz var mıydı? Bilginiz yoksa ortaya çıktıktan sonra ne
düşündünüz?
Bilgim yoktu. Belki de “seçmeni kaybettik” dediğimiz bölüm
açısından da bu çok kritik. Seçmene biz ‘şeffaf, katılımcı,
demokratik yönetim olarak geliyoruz. İstişare ile geliyoruz. Kapalı
kapılar ardında iş yapan değil toplumun gözü önünde siyaset yapan
yeniyi kuracağız’ demiştik. Bunun yapılmadığını ortaya çıkaran
örneklerden biri oldu. Seçmende güven duygusunu zedeleyen durumun
ortaya çıkması ‘değişin’ diyen süreci de başlattı. Şeffaflık
partinin içinde, yönetim kadroları arasında da yoktu. Bunu kurmakla
sorumlu olan, siyaseti var eden liderdir. Dolayısıyla liderlik
anlayışı ve lider değişimi bu değişim sürecinin önemli
parçalarından.
'KANDIRILMIŞ, TERK EDİLMİŞ, YALNIZ BIRAKILMIŞ, UMURSANMAMIŞ
HİSSETTİM'
Gizli protokolü öğrendiğinizde ne
hissettiniz?
Biz de toplumun parçasıyız. Kandırılmış, terk edilmiş, yalnız
bırakılmış, umursanmamış… Toplumun hissettiği şeyleri biz de
toplumun bir parçası olarak elbette hissettik.
‘İKTİDAR OLACAĞIMIZA ÇOK İNANMIŞTIM’
Milletvekili adayı olmadınız, neden?
Çünkü ben iktidar olacağımıza çok inanmıştım. İcraatta bakanlık
yapmaya dair bir talep açtım. Bana verilen sözler üzerinden değil,
doğrunun bu olduğunu düşündüğüm için yaptım. Ben 3 dönem
milletvekili olarak doğru bildiğim şeyleri yaptım. Toplumun benden
beklediğini düşündüğüm şeyleri yapmaya gayret gösterdim. CHP’nin
bir milletvekili olmaktan çok da onur duydum. İktidara bu kadar
yakın olduğumuz bir yerde bütün bu birikimimi icraatta, bakanlıkta,
Türkiye için var etmeyi hedef olarak gördüm. Ben o iktidara
inandım, yarın için de inanmaya devam ediyorum. Bu değişimi
yaptığımızda o iktidar yeniden çok gerçekleşebilir bir iddia
olacak.
‘SONUÇTAN BAĞIMSIZ 6 KASIM SABAHI CHP’NİN BİR NEFERİ OLARAK
KALKACAĞIZ’
CHP Genel Merkezi'nde de bugün seçim yenilgisi için “12.
kattan düştük” yorumları yapılıyor. Muhalefetin genelinde büyük
hayal kırıklığı var. Kurultaya giderken partinizdeki bu yarış
umutsuzluğu artırır mı?
Değişimin olacağından hiçbir şüphe duymuyorum. Halka rağmen
siyaset yapılamaz. Değişimi kendimiz bir şey istiyoruz diye ortaya
koymadık. Halktan duyduğumuz bir değişim talebi olduğu için bunu
yapıyoruz. Halkın bu derece yoğun istediği bir şeyin
gerçekleşmemesi zaten mümkün değildir. Sonuçtan bağımsız olarak 6
Kasım sabahı hepimiz CHP’nin bir neferi olarak kalkacağız. CHP’nin
yerel seçimlerdeki başarısı için de üzerimize düşen sorumluluğu ve
yetki alanlarını kullanarak çalışmayı sürdüreceğiz. Biz düştüğümüz
yerlerde kalmayan insanlarız. Sorumluluğumuzun farkındayız.
Selin Sayek Böke, Gazete Duvar Ankara Temsilcisi Nergis
Demirkaya'nın sorularını yanıtladı.
‘SORUMUZ 'GENEL MERKEZ'DE KİM OTURSUN?' DEĞİL. CHP İKTİDAR
OLSUN İSTİYORUZ’
Değişimden kastınız ne? Kemal Kılıçdaroğlu da ‘değişim’,
hatta ‘değişimin en büyük öncüsü ben olurum’ diyor. Ayrıştığınız
nokta ne, nasıl bir değişim vaat ediyorsunuz?
“Neden değişim?” sorusunun yanıtı 28 Mayıs’tan öncesi ile didik
didik bir hesaplaşma değil. 28 Mayıs itibariyle, biz o güne kadar
toplumu bir iktidar iddiasında buluşturduk ve inandırdık. ‘12.
kattan düştük’ diye tarif edilen durum bu. O inandırdığımız iktidar
iddiasını topluma hatırlatacak bir çıkışa yeniden ihtiyaç var.
CHP’de değişimi yapacağız ki, yeniden iktidar iddiası hatırlansın.
“Neden değişim?”in en özet yanıtı şu; Türkiye’de iktidar iddiası
için değişim. ‘Türkiye’nin en önemli seçimine giriyoruz’ dedik.
Kaybedildikten sonra Genel Başkan ‘Bu da herhangi bir seçim’ dedi.
Toplumla duygu bağının kopması yeniden iktidar iddiasını
zorlaştıran bir şey haline geldi. Değişim olmazsa genel merkezin bu
bağı tekrar kurması çok zor. Sorumuz 'Genel Merkez'de kim otursun?'
sorusu değil. CHP iktidar olsun istiyoruz.
Değişimcilere yönelik en çok yapılan eleştirilerden
biri, ‘Sadece Genel Başkan değişsin istiyorlar. Değişimin içeriği
yok’ şeklinde. Açıkladığınız tutum belgesi de bu tartışmayı
bitirmedi.
Toplumdan gelen bir değişim talebi var. Tutum belgesi süzülerek
ortaya çıkmış bir belge. Onlarca il başkanı, yüzlerce delege
tarafından sahiplenilen, partinin geçmişte yöneticiliğini,
milletvekilliği yapmış kıdemlilerince, partinin bugün yeni
neferleri tarafından sahiplenilen bir belge. Gördüğümüz bu durum
büyüyor ve bir dip dalgayla sahipleniliyor.
Sizin de emeğiniz var mu ‘Tutum
Belgesi’nde?
Evet, ben de parçasıyım, katkı verdim. Ne değişmeli? Siyaset
yapma biçimimiz, siyaset anlayışımız değişmeli. Örgütü ile genel
merkezin kurduğu ilişki değişmeli. Örgüte vakfettiğimiz yetki ve
sorumluluklar değişmeli.
Somut olarak söylersek neler değişecek?
Milletvekili adayları çok merkezi belirleniyor. CHP’li
milletvekillerinin seçileceği garanti 39 yer, CHP örgütünün kendi
temsilcilerine verilmedi. Kim karar verdi buna, Genel Başkan verdi.
Oysa ki adaylıklarda mümkün olduğunca örgüte sormalıyız, ön seçim
yapmalıyız. Cumhurbaşkanı adayını da üyeye sormalıyız. Şimdi
üyenin, il başkanının bu manada hiçbir yetkisi yok, PM’nin MYK’nın
yetkisi olmadığını yaşadıklarımızla gördük. Bu merkezileşmiş
siyaseti yeniden halkla buluşturacak bir açılma tarif ediyoruz.
Katılımcı yeni süreçler anlatıyoruz. Tüzüğümüzde küçük kurultaylar
var. İttifak yapacaksanız kurultay delegesini çağırır, sorarsınız.
Biz liderden başlayıp aşağı doğru inen değil, örgütten başlayıp
lidere taşınan bir siyaseti, bunun mekanizmalarını kurabiliriz. Bu
mevcut tüzüğün içinde de var. Bunu işletmemeyi seçmiş anlayışın
bugün değişim yapması mümkün mü? Siyasi anlayış değişmeli.
Kılıçdaroğlu da tüzük değişikliği diyor.
Elbette bizim de tutum belgemizde var olan doğrularda hepimizin
buluşmuş olması partimizin yarınki bütünlüğü açısından çok
kıymetli. Ancak, neden bugüne kadar yapılmamış bu değişiklikler?
‘YENİYİ ESKİMİŞ ANLAYIŞ YAPMAZ’
Kılıçdaroğlu’nun tüzük değişikliği vaatlerinde sizin de
önerilerinizle örtüşen başlıklar var. Aktif üye, milletvekillerine
dönem sınırlaması gibi…
Neden? Çünkü toplum bunu talep ediyor. Toplum bunu dün de talep
ediyordu. Bugüne kadar neden yapılmadı. Geçen dönem Meclis’te
kadınlara eşit temsil için fermuar teklifi vermedik mi? Bu
listeleri onaylayan Genel Başkan değil miydi? Neden yüzde 50 kadın
aday yok. Mesele tüzük değil, mesele bunu uygulama anlayışı. Özgür
Özel’in yanındaki insanlara bakın. Gençler, kadınlar var. Başka bir
siyaset tarif ediliyor orada. Bu yeniyi eskimiş anlayış yapamaz
artık.
‘Yeniyi eskimiş olanlar yapamaz’ diyorsunuz ama sizler
de karar mekanizmalarında, uzun yıllar siyaset yapan isimlerdiniz.
Bülent Tezcan gibi değişimci olarak ortaya çıkan “eski” isimlere
bakınca “Siz nasıl değiştireceksiniz?” eleştirisi var. Özgür Bey’in
de yaklaşık 15 yılı var, sizin de 10 yılınız var
siyasette.
Kendimle ilgili söyleyeyim. Ben gerektiği yerde itiraz eden,
gerektiği yerde koltuktan kalkan biri oldum. Bildiğim doğrular ve
savunduğum, ilkeler neyi gerekiyorsa bundan sakınmamış bir
siyasetçiyim. Yarın da öyle olacağım. Bizim ‘değişim’ diyen kıdemli
siyasetçilere yöneltilen eleştirinin bir haksızlığı var. Onlar
‘değişim olması gerektiğini görüyoruz, biz değişim döneminde
yeniden bir koltuğa aday değiliz’, diyorlar. Onlar da özeleştiri
verecektir ama şunu önemsiyorum, Genel Başkan'ın yanında duran aynı
kıdemdeki insanlardan ‘Biz yeniden aday olmayacağız’ cümlesini
duydunuz mu? Orada çok daha fazla kıdemli var. O tartışılmıyor.
‘Değişim’ diyenlerin içinde kıdemli olan da genç olan da var.
İttifak sistemine dair eleştiriniz, ‘39 vekil vakası’…
Tüm bunlar Cumhurbaşkanlığı sisteminin getirdiği 50+1
zorunluluğundan kaynaklanmadı mı? Değişimciler olarak bundan
sonrası için ittifaka nasıl bakıyorsunuz?
İtirazımız ittifaka değil, ittifakın yapılış, işleyiş biçimine.
Toplumsal bir ittifaka CHP tarafından öncülük yapılması gerektiğini
anlatıyoruz. Kimliklerle ayrıştıran bugünün iktidardaki sağ
zihniyetinin karşısında adalette demokraside, katılımcılıkta
buluşturan, hepimizin zenginleşip bunu paylaşacağımız bir yeniyi
vaat eden sosyal demokraside toplumu buluşturan yeni bir siyaset
diyoruz. Hayatın içindeki pratiklerle toplum sosyal demokrasiyi
talep ediyor zaten, bize de buna siyaseten özgüvenle öncülük etmek
düşüyor. Bu tarif zaten toplumsal ittifakı anlatıyor. Yanlış olan o
günkü siyasi ittifakın bir iç hukuku yoktu. Aday, milletvekilleri
nasıl belirlenecek, süreç nasıl işleyecek diye bir iç hukuk
olmayınca, kuralsız girilen bir ittifak bir pazarlık masasına
dönüştü. Oysa ki böyle bir iç hukuk yazılmasına dönük talep,
eleştiri içeride yapıldı. Sözlü, gerekli yerlerde metinlerle de
önerilerimizi sunduk. İttifaklar toplumun talep ettiği şekilde
yapılmalı, iç hukuku olmalı, şeffaflıkla yürütülmeli, katılımcılık
ve istişare ile toplumu içine dahil eder şekilde çalışmalı. Bunu
yapacak bir yeniyi var edeceğiz.
Saadet Partisi Genel Başkanı'na dün ‘CHP’de değişim
olursa bu sizin CHP ile ilişkinizi nasıl etkiler?’ diye soruldu.
Gelişecek yeni bir durumun birçok siyasi partiyi de
etkileyebileceği öngörülerek bu sorular soruluyor.
CHP’nin toplumsal ittifakın temsilcisi ve öncüsü olması
gerektiğini düşünüyoruz, hedefimiz takılmış olduğumuz yüzde 25 cam
tavanı aşmak. Elbet iddiamız ittifaksız iktidara gelmek ama
toplumun talebi doğrultusunda, açık, şeffaf, istişareye dayanan
siyasi ittifakların hepsinin de elbette öncüsü oluruz.
‘YAPILAN SAĞA OY VEREN SEÇMENE AÇILMAK DEĞİL Kİ, SAĞCI
SİYASETÇİLERE KOLTUK AÇMAK’
Kılıçdaroğlu’na gelen eleştirilerden biri de partinin
sağa kayması. İktidar olmak için sağ kesimden de oy almanız gerek.
Sizin sihirli formülünüz nedir o kesimlerden oy almak
için.
Bugün yapılan sağa oy veren seçmene açılmak değil ki, sağcı
siyasetçilere koltuk açmak. Bu devam ediyor. DEVA Partisi’nin 13
ilçe başkanıyla görüşme… Olacak iş mi? Genel Başkan kaldığı sürece
hiçbir şeyin değişmediğini, değişmeyeceğini gösteriyor. Neden
değişim olması gerektiği bundan daha net ortaya konabilir mi?
Elbette sağa oy veren seçmeni ikna etme sorumluluğumuz var.
Kimlikleri üzerinden ayrıştırılan topluma ‘iktidar sizi yoksullukta
buluşturuyor, oysa ki biz sosyal demokrat bir iktidarın ekonomik
modelinde, zenginlikte buluşturacak siyaset’ diyoruz. Bu sağa da
sola da oy vereni kucaklıyor.
Özgür Özel’in altı ok, laiklik vurguları dikkat çekici.
Baykal dönemi CHP çok eleştirilir. Değişimcilerin kazanması
durumunda partinin daha da küçülebileceği, marjinalleşeceği
eleştirilerine ne dersiniz?
Biz mirasımız ‘altı ok’a bugün toplumun yaşadığı sorunlara
çarenin orada yattığını bildiğimiz için de sahip çıkıyoruz. Geçmişe
romantizm değil. Mesela laiklik… Tarikat yurtlarına mahkum edilen
gençler canlarına kıyacak kadar hayattan kopmaya itiliyorlar.
Laikliği var ederseniz herkes inancını özgürce yaşar, devlet de tüm
toplum kesimlerine en temel kamu hizmeti yatırımını yapar,
çocuklara yurtlar açar. Bunu halkçı bir anlayışla yapar, çocukların
yurtlarda ölüme terk edilmediği bir kamucu anlayışla yaklaşır.
Milliyetçilik dediğimizde, toplumu toplum yapan bir vatan sevgisi
var. Bu vatan sevgisinde, ‘bizler-onlar, benden olan-olmayan’ diye
ayrıştıran iktidarın karşısında ‘hepimiz bu toplumun parçasıyız’
diyen bir iddiayı konuşuyoruz. Dolayısıyla biz ilkelerimizi
gönülden ve aklen sahipleniyoruz. Bunun içinde mirasına sahip çıkan
duygusal bir taraf var ama bunun ötesinde toplumsal sorunlara
çarenin de burada yattığını gören, bilen, bir devrimciliğe dayalı
tavır da var.
Kurultaya sayılı günler var. İstanbul il kongresinin
ardından değişimcilerin havası daha da değişti. Başladığınız
noktanın ilerisinde görünüyorsunuz ama kazanmaya yakın mısınız,
kazanacak görünüyor musunuz? Sahada tablo nasıl?
Kazanmaya çok yakınız, kazanıyoruz. Delege toplumla irtibata
geçtiği her an değişime dair talebi duyuyor. Bundan önce ikili
yarış olduğunda 100 imzayla girip 400 oy almıştı o dönemin
muhalefeti. Şimdi yüzlerce imzayla girilecek ve bunu kat kat aşan
bir oyla seçimin sonuçlanabileceğini öngörebiliriz.
Anladığım kadarıyla delegeye ve vicdanına
güveniyorsunuz. Toplumun değişim çağrısına kulak vereceğini
düşünüyorsunuz. Ama bu kurultayın en büyük dezavantajının yerel
seçimler öncesi yapılması gösteriliyor. Siyaset yapan insanların
beklentileri var ve bu beklentiye göre de pozisyon alınabilir.
Genel Merkez baskısından bahsediliyor. Sizi zorluyor mu bu
süreç?
CHP demokratik, katılımcı süreçlerde herkesin özgür iradesi ile
tercih yapacağı Türkiye hedefi ile çalışıyorsa, tüm mensuplarının
da bu sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini düşünürüm. Baskı ne
olursa olsun yüzde 48’lik, demokrasi iddiasına sahip çıkan ve
yıllardır değişmeyen bir toplum var. Baskı ne olursa olsun, halkın
bir paydaşı olarak kendisi ve halkın talebini kurultaya taşıyacak
olan delege, süreç nasıl işlerse işlesin değişimi getirecektir.
Hepimiz koşulsuz delegemizin vicdanına ve özgür iradesine
güveniyoruz.
İMAMOĞLU’NA DİVAN BAŞKANLIĞI ÖNERİSİ: 'DEĞİŞİMİN GÜCÜNÜ
GÖSTERİYOR'
Kurultay öncesi Kılıçdaroğlu’ndan ‘iç barış hareketi’
olarak yorumlanan bir adım geldi. İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Divan Başkanlığına önerdi. Yansıyan
haberlere göre İmamoğlu da ‘olumlu’ bakıyor. Değişim çağrısını ilk
yapan siyasetçilerden birinin İmamoğlu olduğunu düşündüğümüzde
sizce bu ne anlama geliyor?
Değişimin gücünü, kazanmakta olduğunu gösteriyor. Güçlü bir
değişim dalgası var, genel merkez bu dalgayı görmezden gelemiyor.
İmamoğlu CHP açısından önemli biri. O görevi de layıkıyla
yapacaktır, kendisinin kararıdır. Bize düşen kurultayın en sağlıklı
demokratik katılımcı şekilde işlemesini sağlamak.
Kurultaydaki konuşmaların da delegeleri yüzde 10
etkilediği söylenir. Özgür Bey’den nasıl bir konuşma
bekleyelim?
Özgür Bey’in en ayırt edici siyasi özelliği çok enerjik,
heyecanlı bir siyasetçi olması. Bunun kurultaya da yeni döneme de
olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Biz gençlikten bahsederken ‘ruhu
genç yeni bir siyaset’ diyoruz. Heyecanlı, kararlı, cesaretli…
Özgür Özel’de buluşan bu sıfatlar kurultay konuşmasına
yansıyacaktır.
Sadece lider değil kadro da önemli diyorsunuz. Nasıl bir
Parti Meclisi listesi göreceğiz?
Örgüt kendini içinde görmeli. İkincisi yeni dönemin Parti
Meclisi Türkiye’nin sorunları ile örtüşen bir uzmanlığı ve bu
uzmanlıkla örtüşen bir siyaseti var etmeli. Biz 2. Yüzyılın Parti
Meclisi’nde CHP’yi ilk seçimde iktidara getireceği vizyonu
göreceğiz. PM’nın iç işleyişi önemli. Meclis gibi çalışan, kurul
içinde kararların alındığı bir dönem de başlıyor olacak.
‘KAYBEDECEK BİR SEÇİMİMİZ DAHA YOK’
Milletvekili adayı olmadınız. Kurultayı kazanırsanız siz
nasıl bir sorumluluk üstleneceksiniz?
Ben dün de buradaydım yarın da burada olacağım. CHP’nin neferi
olarak siyaset yapmaya, siyasete katkı yapmaya devam edeceğim.
Kendi varlığımı üstleneceğim yetki alanı üzerinden tarif etmedim.
Değişimin parçasıyım.
Değişim olmazsa yerel seçimde başarısız olunacağını
düşünüyor musunuz?
Değişim olmazsa iktidar olasılığının zora gireceğini
düşünüyoruz. Değişim iddiamız ve bunu hemen yapma irademiz de
buradan şekilleniyor. Kaybedecek bir seçimimiz daha yok. Yerel
seçimlerin kazanılması için de değişim şart.