Semra Kuytul: İslami faaliyetleri bitirme işi Müslüman kimlikli bir hükümet eliyle yapılıyor
Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’nın Kurucu Başkanı Alparslan Kuytul, 24 Ocak'ta verilen tahliye kararının ardından kısa bir süre sonra yeniden tutuklandı. Son 16 yıldır Türkiye’yi yöneten anlayışın siyasal İslam’dan bambaşka bir noktaya sürüklendiği yeni bir tespit değil ama Kuytul'un eşi Furkan Nesli Dergisi yazarı Semra Kuytul’un anlattıkları, durumun bildiklerimizle sınırlı olmadığını gösteriyor.
Merkezi Adana’da bulunan Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’nın Kurucu Başkanı Alparslan Kuytul’un başına gelenler “yeni Türkiye”nin hukuksuzluklarına derin bir çentik daha attı. F tipi cezaevinde, 10 ayı tecritte yani tek başına olmak üzere, tutuklu kaldığı toplam 350 günün ardından birlikte yargılandığı iki vakıf yöneticisi ile beraber tahliye edilen Kuytul, 24 saat geçmeden yeniden tutuklandı. Polisin, evinin çevresine kurduğu ablukaya itiraz eden eşi Furkan Nesli Dergisi yazarı Semra Kuytul da gözaltına alındı.
Furkan Vakfı’nın başına gelenleri Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul ile konuştuk. Semra Kuytul’un açıklamaları, Türkiye’de İslami cemaatlerin içinde bulunduğu durumu anlamak açısından çok önemli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti yöneticilerinin, kendi iktidarlarını sadece Türkiye’nin değil tüm dünya Müslümanlarının hamisi olarak gören pek çok açıklaması mevcut. Peki böyle bir siyasi anlayış, neden İslami cemaatleri hedef alıyor? Abdullah Öcalan’ın idamı tartışılırken, idamın MHP’nin koalisyon ortağı olduğu bir hükümet tarafından kaldırıldığını hatırlatan Semra Kuytul, AK Parti eliyle de İslami faaliyetlerin yok edildiğini söylüyor.
Hem Semra Kuytul’un bu tespitini paylaşan cemaat mensuplarının tutumu hem de Alparslan Kuytul’un, tahliyesinin ardından Bolu F Tipi Cezaevi'nin önünde kendisini karşılayan kalabalığa yaptığı konuşmadaki şu sözlerinin Furkan Vakfı’nın hedef alınmasında payı olduğu kuşkusuz, “Mısır'daki darbeye karşı geldiniz, İmam Hatiplere katsayı zulmünü kaldırdınız, kamuda başörtüsünü hallettiniz, takdir ettim. Güzel şey yaparsanız takdir ediyorum, yanlışa da yanlış diyorum. Hayır, yanlışımıza yanlış deme! Ya hatasız olan Allah ve Peygamberidir. Hepimiz hata yaparız. Hocalar doğruyu konuşmayacak da kim konuşacak? Ama alışmışlar yalnız namazı abdesti anlatan hocalara. Onlar benim gibi hoca istemiyor”…
Son 16 yıldır Türkiye’yi yöneten anlayışın siyasal İslam’dan bambaşka bir noktaya sürüklendiği yeni bir tespit değil ama Semra Kuytul’un anlattıkları durumun bildiklerimizle sınırlı olmadığını gösteriyor. Şimdi sözü Semra Kuytul’a bırakalım…
Eşiniz, cezaevi çıkışı yaptığı açıklamada siyasi iktidarı eleştirmekten geri durmayacağını gösterdiği için mi yeniden tutuklandı?
Hocaefendi susmuyor, tenkit etmeye devam ediyor. Çıkar çıkmaz konuşacağını da zaten biliyorlardı. İşin aslı, cezaevinden çıkar çıkmaz yeniden tutuklamayı kafaya koymuş gibi peşimize düştüler. Namaz için durduğumuz tesiste bile etrafımızda sivil polisler, jandarma komutanı ve erleri vardı. Tahliye kararı çıkar çıkmaz hâkimle başaramadıklarını savcıyla başarmak için harekete geçmiş olmalılar. Etrafımızda “Aman elinizden kaçırmayın, onu tekrar alacağız!” gibi bir hava estirdiler.
(24 Ocak 2019 akşamı, Bolu F Tipi Cezaevi'nden tahliye edilen Alparslan Kuytul’un kendisini karşılayanlara yaptığı konuşma)
Siz de evinizin çevresinde günler süren polis ablukasına tepki gösterdiğiniz için gözaltına alındınız.
Evet, eşim tekrar tutuklandıktan üç gün sonra evimin hâlâ abluka altına oluşuna tepki göstererek, alınan polis tedbirinin fotoğrafını çektiğim için gözaltına alındım. Yapmak istediğim estirilen bu ağır baskı havasına bir tepki vermekti. Fakat bir insanın evinin günlerce ablukada tutulmasına, mahallelinin huzurunun bozulmasına vereceği en doğal tepkiyi verdiğim için değil de “polislerin özel hayatını teşhir ettiğim” gerekçesi ile beni ve benimle birlikte olan ama olayla alakasız arkadaşlarımı gözaltına aldılar.
(Alparslan Kuytul, Adana’daki evinde tahliyesinin üzerinden 24 saat geçmeden yeniden gözaltına alınarak tutuklandı)
Muhalif tüm kesimlere yönelik hukuksuzluğun sıradanlaştığı bir dönemde Furkan Vakfı’nın hedef alınmasının özel bir anlamı var. İslami ideolojinin savunuculuğunu yaparak iktidara gelmiş ve 16 yıldır iktidarda olan bir siyasi anlayış neden bir İslami cemaati hedef alır?
Şimdi söyleyeceklerim bize bunu yaptılar diye duyduğum kişisel bir öfke değil. Bize yaptıkları son 16 yıllık sürecin de bir göstergesi. Genel olarak Türkiye’de İslami kesimin şahsiyetsizleşmesine, korkaklaşmasına, haklıdan taraf değil de maddi menfaatlerden taraf olmasına sebep olacak berbat bir süreç yaşattılar 16 yıldır. Çok ciddi bir şahsiyet kaybı, çok ciddi bir ahlak erozyonu yaşandı. Müslümanların “Bizim mahallenin adamıdır” diye gördüğü İslami kimlikli birinin başta olduğu bir dönemde Müslümanlar haksızlıkları, hukuksuzlukları görmezden geliyor. Gazeteci Ruşen Çakır soruyor bu soruyu, doğru bir soru, bizim başımıza gelenler ya CHP iktidarında gelseydi ne olurdu?
(Ruşen Çakır,“Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı olayı bize gösteriyor ki Türkiye’de siyasi iktidarı eleştiriyorsanız, mesafeli duruyorsanız, İslamcı da olsanız kendinizi kurtaramayabiliyorsunuz” dediği yayınında, “Bunlar CHP iktidarında yaşansaydı ne olurdu?” diye sordu.)
‘BİZE YAPILAN GÖRÜNEN KISMI. ARKA PLANDA CİDDİ BİR YIKIM VAR’
Bize yapılan aslında sadece vitrinde görünen kısmı. Arka planda o kadar ciddi bir yıkım var ki, bir harabe var ortada! Hocaefendi yüksek sesle tenkit etmeye devam ediyor, biz de bize yapılanları sürekli anlatıyoruz diye bizimki dışarı yansıyor. Tenkit etmeyeceksin, hatalarını söylemeyeceksin! Boyun eğmeyince başına geleni çekeceksin! Ama her şey zorbalıkla olmaz!!!
Sadece bir tweet attığı için, bir sadaka verdiği için, bir bankaya para yatırdığı için insanların başına gelenler ortada. Giden kayboluyor. Uzun yıllar süren yargılamalar, kadın, çoluk çocuk ile cezaevlerinin dolup taşması, tüm bu hukuksuzluklar insanların gözünü korkuttu. Yüz binleri etkileyen mağduriyetlerden halkın korkması çok normal. Bir korku imparatorluğu havası var. Topluma etliye sütlüye, hiçbir şeye karışmayın mesajı veriliyor sürekli.
Menfaat beklentisi mi var bu cemaatlerin, herkes mi göbekten bir bağ kurmuş bilemiyorum. Ama biz doğru bildiğimizi söylemeye devam ediyoruz çünkü bizi ister tutuklasın ister ne yaparsa yapsın bizim kimseyle bir menfaat anlaşmamız yok. Hocaefendinin tutuklandığı ilk zamanlarda şöyle bir olay yaşadım. Bizim dürüstlüğümüzü de bilen birisinin Hükümetten de yakından tanıdığı kişiler var. Kendisiyle, “bizim terörle, suçla alakamız olmadığını Cumhurbaşkanına anlatır mısınız, acaba birileri bizi yanlış mı tanıtmış?” diye konuştuk. Bizi tanıdığı ve söylediklerimize inandığı halde geri çekildi. Daha sonra öğrendik ki yarım bir cami inşaatı varmış, oraya yüksek bir meblağ yardım yapacağını söylemiş Hükümet. Bu konuya girersem inşaatımız yarım kalır diye geri çekildi sanırım. Yani her zaman kişisel menfaat olmasa da birilerini menfaatle, birilerini parayla, birilerini korkuyla susturuyorlar.
‘HALİFEYE BAŞKALDIRIYORMUŞUZ YORUMU YAPANLARLA DA KARŞILAŞTIK’
Bize, kendi başınıza gelene ses veriyorsunuz ama başkalarının başına geleni anlatmıyorsunuz diyorlar. İşin aslı, biz derdine ses olacak mağdur da bulamıyoruz! Mağduriyetleri görüyoruz, onlara gidiyoruz ama anlatmamızı istemiyorlar. “Sizin resmi kursunuz kapatılmış, baskınlar yapılmış ama medyada sesiniz hiç duyulmamış, biz duyuralım” diyoruz. “Aman siz karışmayın bu işe! Bizi siyaset malzemesi yapmayın” gibi cevaplar alıyoruz. İnsanlar kendi haklarını korumaktan bile vazgeçmişler. “Medresemi kaybetmişim, n’olmuş! Bari canımı kurtarayım” diyor sanki. Kendisini savunmuyor, bizden de yardım istemiyor. İslami bir idare varmış ama biz fitne yapıyormuşuz ya da halifeye başkaldırıyormuşuz, yorumu yapan kişilerle de karşılaştık. Fitne çıkardığımızı veya fitnecilere malzeme verdiğimizi söyleyenler de var. Türkiye’de kötü bir gidişat var, insanların gözleri açılsın diye gayret sarf ediyoruz.
‘BİR EMNİYET MENSUBU, 'ADANA’DA 296 YURT KAPATILDI, 6’SI SİZİNKİ' DEDİ’
Bize yapılanı biz bas bas bağırdık. Vakfımıza kayyum atandı, Hocaefendi tutuklandı, öğrenci evleri kapatıldı diye bağırdık. Sadece Furkan Vakfı’na yapılmadı bunlar. O kadar çok yer baskına uğramış ve kapatılmış ki! Adana’da bize operasyon yapıldıktan birkaç ay sonra, öğrenci evleri mühürlendiğinde bir Emniyet mensubu bana “Adana’da 296 tane yurt kapatıldı, sadece 6’sı sizinki. Neden bu kadar tepki veriyorsunuz!” dedi. Bunların çoğu yurt değil ama yurt diyerek kapatmışlar. İslami çalışmalar böyle yapılır zaten. 5-6 öğrenci bir evde oturur sohbet ederler, çalışırlar. Yurt denilerek kapatılanların çoğu böyle evler.
‘İSLAMİ FAALİYETLER BASKILANMIŞ, YÜZDE 90’I BİTİRİLMİŞ DURUMDA’
İslami faaliyetler baskılanmış hatta yüzde 90’ı bitirilmiş ama kimse bundan bahsetmiyor. Benim bildiğim tanıdığım, ismi ülke çapında tanınmış bazı hocaların faaliyet yaptıkları, eğitim verdiği yurtların çoğu kapatıldı ama hiç ses yok! Türkiye’nin geldiği bu noktada İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Silivri çıkışı söylediği o cümleler aklımıza geliyor ister istemez. O meşhur konuşmasında “..cemaatlerin kökünü kazıyacağız” demişti. (10 Mart 2014’te Ergenekon Davası'ndan tahliye olan dönemin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Silivri çıkışı yaptığı açıklamada, “Özerklikmiş, Türk vatanını bölmekmiş, bu amaçlarına ulaşamayacaklar. Koşullar çok elverişlidir. Atatürk devrimini kesin sonuçlarına ulaştıracağız…Bizim içeri atılmamızla oluşan manzarayı görüyorsunuz. Bölünmüş Türkiye manzarası… Dervişler, müritler, cemaatler Türkiyesi manzarası. Bunların hepsinin kökünü kazıyacağız” demişti. ÖAÇ.). Bugün İslami cemaatler bize yapılana ses çıkarmıyorlar diye şaşıranlara soruyorum, kendisine yapılana bile ses çıkarmayanlar bizi niye savunsun?
‘İDAM, MHP İKTİDARDAYKEN KALDIRILDI. İSLAMİ FAALİYETLER DE AK PARTİ DÖNEMİNDE BİTİRİLİYOR’
Anlattıklarınız siyasi iktidarın İslami cemaatlere adeta savaş açtığını gösteriyor. Peki neden?
Hocaefendinin bu soruya verdiği bir cevabı var: Bundan 20 sene önce MHP’nin koalisyon ortağı olarak iktidarda olduğu günlerde Abdullah Öcalan’ın idamı gündemdeydi ve koalisyon hükümetinin imzasıyla idam kaldırıldı. O günleri hatırlıyorum bu konu sebebiyle ortam oldukça gergindi. Eğer bunu başka bir parti yapsaydı MHP’nin kitlesi buna çok büyük tepki verirdi. Apo’nun idam kararı kaldırılacaksa bunun MHP’nin eliyle yapılması, şimdi bakıyoruz da en mantıklı yolmuş! Bunun benzeri 16 yıldır İslami camiaya yapılıyor.
İslami faaliyetleri bitirme işi Müslüman kimlikli bir hükümet eliyle yapılıyor. Bu durumda Müslümanlar da “nasıl olsa bizim mahallenin adamları, vardır bir bildikleri, seslenmeyelim, iktidarımızı yıpratmayalım” desin. Bu nedenle şu soru çok önemli: Neden CHP iktidarında yapılamayan AK Parti iktidarında yapılıyor? AK Parti neden iktidar oldu, kim tarafından, kimin desteğiyle iktidar oldu? Asıl hedeflerden biri demek ki İslami faaliyetleri bitirmekmiş ve bu, Müslüman birini başa getirerek sükûnetle yapılmak istenmiş. Bu parti sanıldığı gibi İslam’a hizmet etmek için kurulmuş bir parti değil demek ki! Müslümanların tepki vereceği konular sükûnetle halledilmiş!
‘MÜSLÜMAN IRAK’A AÇILAN SAVAŞTA CHP İKTİDARDA OLSAYDI BU HALK SESSİZ KALMAZDI’
Şu 16 yıl içinde AK Parti’nin bir proje parti olduğu birçok kişi tarafından da dile getirildi. Bunu anlamak için Irak’ta, yanı başımızdaki Müslüman bir ülkede bir buçuk milyon insan ölürken, komşumuzun toprakları bombalanırken biz ne yaptık diye sorsak yeter. CHP’nin iktidarında halk bu savaşa sessiz kalır mıydı? Kalmazdı! Asla! Suriye savaşı da aynı şekilde izah edilebilir. Aynı şekilde Filistin meselesi de böyle! Meydanlarda Filistin için sloganlar atılıyor ama İsrail ile anlaşmalar, ticaret devam ediyor ve bütün bunlara halkın sesi çıkmıyor.
‘28 ŞUBAT MAĞDURLARI, O GÜNLERDE YAŞADIKLARIMIZ BUGÜNLERİN YANINDA DEVEDE KULAK KALIR DİYOR’
İslami kesimde son zamanlarda 28 Şubat sürecinde yaşanan baskılarla bugünlerin mukayesesi yapılıyor. Sizin yorumunuz nedir?
Benim yaşım küçüktü ama o dönemin şahidi hatta mağduru olan çok tanıdığım var. Ben o süreçte başörtüsü sebebiyle okuldan atılmadım ama başörtüsü yasağı sebebiyle okuyamayanlardanım. 28 Şubat sürecinde başörtüsü yüzünden işinden atılmış, o günlerin başörtüsü mücadelesini vermiş bir arkadaşım şöyle diyor, “O günlerde yaşadıklarımız bugünlerin yanında devede kulak kalır”…
‘DİNİN GÖRÜNTÜSÜ VAR AMA İÇİ BOŞALMIŞ DURUMDA’
Yine seçim yaklaşıyor ve yine “Benim başörtülü kardeşim” retoriği devrede… İslami kesim “başörtünüzü açtıracaklar” korkusuyla bir kez daha teslim alınıyor. Buna ne diyorsunuz?
Ne denir buna! Dini istismar etmeye devam ediyorlar. Seçim dönemi geldi mi dini hatırlıyorlar ama din diye bir şey kalmadı memlekette. Dinin görüntüsü var ama içi boşalmış durumda. Ben bu demagojiler artık tutmaz, Müslümanların biraz daha gözü açılmıştır diye düşünmek istiyorum. Ancak anlattığım gibi insanlar bir takım sebeplerle aldatılmaya hazır maalesef. Doğru olmadığını hissetse de riske girmek istemiyor, anlamazlıktan geliyor. Ama sonra aldatıldık demesinler! Her şey ortada!
Eşiniz Alparslan Kuytul ilk başta dört farklı örgütten suçlandı sonra örgüt sayısı ikiye düştü. Bu kadar inandırıcılıktan uzak bir iddianın nedeni neydi sizce?
Hocaefendi hakkında önce FETÖ, PYD, PKK, IŞİD üyeliği ve propagandası suçlaması yapıldı. İddianame hazırlandığında ikisi çıkarılmış, FETÖ ve PKK kalmıştı. Bu süreçte ben ve arkadaşlarım toplamda yüz binlerce insanla konuşmuşuzdur, bütün bunlara inanan bir kişiyi bile görmedim. Dosya tam bir komediydi. Bu dört terör örgütü sebebiyle Hocaefendi 10 ay tecritte kalmak zorunda kaldı. Çünkü hakkınızda FETÖ’cü iddiası varsa yanınıza PKK’lı veremiyorlar, PKK’lı iddiası varsa IŞİD’li veremiyorlar… Yani bu dört terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddiasını onu tecritte tutmak için de kullandılar. Bu süre zarfında F tipi hücrede tek başına kaldı. Sonunda Furkan Vakfı dosyasında kala kala dolandırıcılık iddiası kaldı. Bu iddianın da aslı astarı yok ama en başından suçlama bu olsaydı o zaman F tipi cezaevine girmesine, 10 ay tek başına tecritte kalmasına sebep kalmayacaktı.
‘SUÇLAMALAR, DIŞARIDAKİ DESTEK EYLEMLERİNİ ENGELLEMEK İÇİN DE KULLANILDI’
Hocaefendiyi terör örgütüyle suçlayarak onun için dışarıda yapılması muhtemel eylemleri de engellemiş oldular. Çünkü polis bir yerde toplandığımız an bize “terör örgütü savunuculuğu yapıyorsunuz, terör suçlusunu övüyorsunuz” diyerek müdahale etti. Suçlama daha farklı olsaydı biz tepkimizi kimse müdahale etmeden rahatça ifade edebilirdik. Bu aynı zamanda topluma, korkutma maksatlı verilen bir mesajdı.
‘EŞİMİN 20 YILLIK KONUŞMA KAYITLARI BİZİ KURTARDI’
Allah yardım etti de eşimin 20 yıllık konuşma kayıtlarının varlığı bizi kurtardı. Bütün bu örgütler hakkındaki görüşleri ortada. FETÖ’cü olması mümkün değil. PKK, PYD, IŞİD, hakkındaki düşünceleri, konuşmaları ortada. Bu nedenle bu iddiaların hiçbiri tutmadı. Allah yardım etti ve aklandık. Dosya şu anda gerçekten bomboş ve gerek 8 Kasım’da terör propagandası iddiasından gerek ise 22 Ocak’taki Furkan Vakfı Suç Örgütü iddiasından yani operasyon sonrası hakkında açılan her iki davadan da ilk mahkemede tahliye aldı.
‘BİZ KENDİ İŞİMİZDE GÜCÜMÜZDE OLAN İNSANLARDIK. ALLAH BİZİ ÖYLE BİR SÜRECE SOKTU Kİ, BAŞIMIZI KALDIRDIK’
İslami kesimlerden beklediğiniz dayanışmayı göremediğinizi anlattınız. Peki ya farklı çevrelerden arayıp soran oluyor mu?
Birçok İslami cemaat ve tarikattan ses yok belki ama İslami çevrelerden duyarlılığı olan bazı sivil toplum kuruluşları yazar ve hocalardan destek aldık. Görevi insan haklarını savunmak olan örgütlerden arayıp soranlar oldu. Bunlar dışında insan hakları konusunda duyarlılığı ile tanınan milletvekillerinden CHP’den Sezgin Tanrıkulu, HDP’den Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Saadet Partisi’nden Cihangir İslam bu konuya duyarsız kalmayan isimlerden. Sn. Temel Karamollaoğlu da bizzat aradı. Bir de Milli Gazete ve TV 5 var. Bunlar dışında toplumun büyük bir çoğunluğunda ciddi manada bir susturulmuşluk var. Ulusal kanal ve gazeteler zaten bize açık bir sansür uyguluyor. Biz kendi işimizde, gücümüzde, faaliyetimizde olan insanlardık. Allah bizi öyle bir sürece soktu ki, başımızı kaldırdık ve bu vesileyle birbirinden kıymetli insanlarla tanışma fırsatımız oldu, çevremiz genişledi.
‘BU GİDİŞ İYİ BİR GİDİŞ DEĞİL. GELİN HEP BİRLİKTE SESİMİZİ ÇIKARALIM’
Herkese diyoruz ki bu gidiş iyi bir gidiş değil, gelin hep birlikte sesimizi çıkaralım. Duyarlılığınızdan ve samimi yaklaşımınızdan dolayı size de çok teşekkür ederim Özlem Hanım. İnsan zor zamanda yanında olanları unutmamalı, biz de sizleri unutmayacağız. Bu Türkiye şartlarında yaptığınız zor bir meslek. Tarafsız ve dürüst gazetecilik bugün gerçekten zor zanaat ama asıl bugün çok kıymetli! Meslek hayatınızda başarılar diliyorum. (Söyleşinin sonundaki ifadeleri normal şartlar altında metinden çıkartırım ama bu kez Semra Hanım özellikle eklenmesini istediği için çıkartamadım. Bu mahcup açıklamayı okurların anlayışla karşılayacağını umuyorum.ÖAÇ.)