Önceki yazıda, Twitter’dan adına atılan
“her şeyi açıklayacağım, tuğlayı çekeceğim” mesajları sonradan
silinen ama o arada Sedat Peker’in devreye girmesiyle
kafamızda ampuller yakan “Özel Kuvvetlerden Emekli Albay Levent
Göktaş”ı hatırlamıştım.
“Hablemitoğlu suikastı”ndan tutuklama kararı varken
kaçmıştı…
Ve Sedat Peker, nedense emin şekilde o mesajların ona ait olduğunu
varsayarak, kendisine atılan laf üzerine, “Yaşar Baba
vasıtasıyla bana teklif ettiğin para ile ortadan adam kaldırma
tekliflerine de geleceğim” demişti.
Aşağıda 2009’un Ocak ayında peş peşe yazdığım iki yazı var.
İlkinin konusu, Botaş’ın “Tuz Gölü Su Hattı İhalesi”ne
fesat karıştırma vakasındaki Mavi Hat Operasyonu ve davası
vasıtasıyla ortaya çıkan bağlantılar.
O günlerin gazete haberlerine göre olaylarımız şöyle, işin
merkezindeki İbrahim Selçuk isimli işadamı, “ihale çetesinin
dinlenmesi”, bu dinlemelerin (E) Özel Kuvvetler Albayı Göktaş
tarafından teyidi ve dinleme kayıtlarının, iddiaya göre, ihaledeki
holdingin sahibi veya çevresi tarafından “dinlenenler”e
verilmesi!
“Araştırmacı gazeteci” olmadığım için ortaya karışık haberlerden
isimleri yan yana getirince zaten aklım almıyor!
İktidara yakın bir holding ve biri o gün tutuklanan,
diğeri aynı şüpheye rağmen serbest bırakılan iki patronu… Bir adet
“ihaleye fesat” örgütlenmesi… Rüşvet… Dinleme…
Şimdi Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden sorumlu tutulan ve
“kim bilir daha neler neler” denen Özel Kuvvetler Albayı ve
ekibi…
Tutuklamalar, tahliyeler, Yargıtay’da bozulan
mahkûmiyetler…
Patronlardan iktidara yakın en ünlüsünü serbest bırakan ama
Genelkurmay’daki Kozmik Oda aramasında yeşil ışık yakmış, bir ileri
bir geri alınmış bir hâkim…
Fetöcülükle suçlanan bir başka hâkimin “darbe girişimi”nde
suçsuz bulup tahliye ettiği önemli bir general… O generalin sonra
yeniden tutuklanıp 12 yıla mahkûm edilmesi… O cezanın da az
bulunması…
Generalin ifadesinde “Herkesi aradım… Bazılarına
ulaşamayınca siyasilere yakın olan eniştemi aradım”
demesi…
O eniştenin o ihale davasında serbest bırakılan patron
olması.
Biz yoruluyoruz. Onlar yorulmamış!
Şimdi aktaracağım yazılarımdan ilki o günkü haberler
üzerine.
İkincisi ise o günlerde yaptığım, elbette yanılma paylı bir
“Ergenekon meselesi tahlili.” Düne devam gibi.
DİNLEME VAR MI! (13.1.2009)
Size bir haber okuyacağım (Yazılı okuma!):
"Mavi Hat operasyonu kapsamında yapılan telefon dinlemelerinin, suç
örgütü lideri olduğu iddia edilen İbrahim Selçuk ve yandaşlarına
sızdırıldığı ortaya çıktı.
Operasyon kapsamında telefonları dinlenenlerin listesinin
Fenerbahçe As Başkanı ve Limak şirketi sahibi Nihat Özdemir
tarafından Selçuk kanadına verildiği de belirlendi.
Kaçakçılık Daire Başkanlığı tarafından dinlemeye alınan
telefonların listesinin sızması da ifadelerle birlikte iddianameye
girdi.
Belgelere göre skandal şöyle ortaya çıktı:
BOTAŞ'ın 19 Haziran 2006 tarihli Tuz Gölü Su Hattı ihalesine
Selçuk'un başını çektiği ve içinde İhale Komisyonu üyelerinin de
bulunduğu ekip tarafından rüşvet organizasyonuna konu edildi. Bu
kapsamda ihaleye giren şirketler ile bağlantı kurularak, ihaleyi
kazanma garantisi karşılığında rüşvet pazarlığı yapıldı.
Selçuk önderliğindeki ekip öncelikle ihaleye katılan Nihat
Özdemir'in şirketi Limak'ın başını çektiği konsorsiyum ile bağlantı
kurdu.
İbrahim Selçuk'un telefonlarının dinlendiğine ilişkin
araştırmasının sonuçları da dinlemeye takıldı.
- 2006.07.06 15:12:05 (SMS kaydı) Lokman USTA (Selçuk'un
ortağı): İbrahim tel'nunda sıkıntı var mı?
Mustafa Levent GÖKTAŞ (Dinleme bilgisine ulaşan şahıs):
Var, Bitecek.
USTA: Dinleme var doğru mu?
GÖKTAŞ: Doğru"
(Bu dinlemelerin çok ayrıntısı çıkmış o zaman)
Bu haber geçen Şubat ayının 6'sında, 7'sinde Türkiye'de hemen her
günlük yayın organında yer aldı. Belki kiminde konmamıştır, şimdi
hatırlamıyorum!
Bakın, "Dinleme bilgisine ulaşan şahıs" olarak hangi isim var?
Mustafa Levent Göktaş.
Bakın, "Dinleme sıkıntısı var, bitecek" güvencesini kim
veriyor?
Mustafa Levent Göktaş.
Bakın, "Doğru" diyen kim?
Mustafa Levent Göktaş.
Bu isim size az tanıdık geldi mi?
Bir benzerlik buldunuz mu?
Eskişehir'de silah ve patlayıcılardan oluşan bir "cephanelik",
"Darbe Tekniği; Devlet Yönetimini Kısa Sürede
Çökertme
Kılavuzu" gibi eserler, Özel Kuvvetlerin özel
dokümanları, Kızılay'da tüp geçide sabotajla ilgili "hedef yazılı
askeri çalışma", dinleme kayıtları, Kuvvet komutanlarının toplantı
kayıtları ile yakalanan Emekli Binbaşı Fikret Emek, evinde ele
geçirilen bir TSK kimliği ile nüfus kimliğini şöyle izah etti:
"Bu kimlikler Komutanım Albay Mustafa Levent Göktaş'a
aittir. Kendisi MAK (Muharebe Arama Kurtarma Alayı'nda
komutanımdı. Ben de 2001 ile 2004 arasında alayın İKK
(İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma) Şube Müdürü idim. 1983'te
Özel Kuvvetler'e üsteğmen olarak girmiştim. Albay Göktaş'ın
belgelerinin bende bulunmasının sebebi, bazen banka ve diğer resmi
işleri takip etme açısından kendisinin verdiği fotokopiler
olmasıdır..."
Göktaş Hukuk Bürosu sahibi de olan, İngilizce, Rusça, Arapça
bilen, generallik beklerken dört yıl önce emekli edilen, eşinin
Yargıtay'da görevli olduğu belirtilen 50 yaşındaki Emekli Albay ve
avukat. Avukat Mustafa Levent Göktaş dün "Ergenekon zanlısı" olarak
tutuklandı. İddiaya göre, Göktaş, "Sauna Operasyonu"nda
Özel Harp belgeleri ve sabotaj planlarıyla yakalanan grup içindeki
Yüzbaşı Gökhan Nuri Bozkır'ın da avukatıydı.
Belki değildi.
Önceki Genelkurmay Başkanı’nın (Yaşar Baba mı yoksa, yok yok
değildir!) Fenerbahçe maçlarını nedense yanında izlediği Özdemir'le
ilgili haberdeki isim…
Belli ki "iyi subay"dı; belki "iyi avukat"tı, belki de "iyi
çocuk".
ERTESİ GÜNKÜ YAZI (14.1.2009)
“Ergenekon” denen mesele açısından 2004 önemli bir yıl olmalı.
AKP iktidarı, AB yolundaki adımlar, tezkerenin reddi,
ABD’nin Irak’ı işgali, Musul ve Kerkük meselesi, Kerkük ve
arkasından Süleymaniye’de çuvala da varan biçimde, TSK mensupları
ile ABD askerlerinin gerilimi…
Ayrıca “darbe tasarımları”, Genelkurmay Başkanı Özkök’e
suikast girişimi…
Silahlı Kuvvetler içinde “yolsuzlukla mücadele” patlaması,
eski bir kuvvet komutanının, Emekli Oramiral Erdil’in rütbe de
sökülerek mahkûmiyeti, ayrıca çok sayıda subayın da bu yüzden
atılması veya soruşturulmasının birikerek gelip çakıştığı bir
yıl.
Başka şeyler de vardır tabii!
Bence:
Şimdi uzatmadan şu çıkarsamaları söyleyeyim:
1.(Bence de); 2004 ve o yılki Yüksek Askeri Şûra, Silahlı Kuvvetler
içinde “ilk Ergenekon tasfiyesi”nin başlatılmak istendiği
dönem.
2. (Bence); Seçilen yol, kolun kırılıp yen içinde kalması.
3. (Bence); Bir yandan TSK’da yolsuzlukla mücadele seferberliği,
diğer yandan, olağan ve hiç olağan olmayan emeklilikler, istifaya
zorlamalar, alt kademe tasfiyeleriyle ciddi bir girişim dönemi.
4. (Bence de); Bunda sadece iktidar devirme, iç kargaşa çıkarma
meselesi değil, Kuzey Irak faaliyetleri, orada da çeşitli ilişki ve
suikast niyetleri de etkili. (Göktaş Kuzey Irak’la övünüyor
muydu?)
5. (Bence); Siyasi iktidar ve ordu komuta ayağı zayıf olan,
karışık, karmaşık, öncelikleri kısmen farklı renklerin daha hızla
birbirine yaklaştığı bir yıl aynı zamanda.
6. (Bence); Karşı gruplaşma, örgütlenme, buluşmanın
“anti-Amerikan” rengine rağmen, ciddi bir desteği ABD’deki
(İsrail’e en yakın) en şahinlerden de geldi. Yani öyle kaba bir
“Rusçu, İrancı” meselesi değil. Perle, Rubin, Kristol gibi “Neocon”
ağababaların o dönemki tavırlarını iyi bilenler bunu daha rahat
anlayacak. Onların hükümet, Kuzey Irak için sözlerinin burada nasıl
yankılandığını hatırlayan da.
7. (Bence); Bu kol ile yen meselesinin ABD’den de bir gölgesi
vardı. Bush yönetimi şahinlerinin, Cheney dışında kısmen
tasfiyesiyle, buradaki ayrışma süreci de hızlandı.
Gidenler:
Yukarıdakilerin bir kısmı elbet sadece çıkarsama.
Bazı hatırlatmalarla düşünmeye devam edelim:
2004 iki önemli “Komutan”ın, Aytaç Yalman ve Şener
Eruygur’un emekli olmasıyla bitti.
Bu “normal” emekliliklere, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın
kimi önemli isminin olağan olmayan gidişi de eklendi.
Öncelikle, iki yıl üst üste terfi verilmeyen Genelkurmay
Harekât Başkanı Korgeneral Köksal Karabay, bir gün Genelkurmay
Başkanı olmayı umarken emekliliğe zorlandı.
Özel Kuvvetler Komutanı Tuğgeneral Sadık Ercan, terfi
yerine emekli edildi.
Yanılmıyorsam, Özel Kuvvetler Tugay Komutanı Tuğgeneral
Abdullah Kılıçarslan da.
“Sosyetik fişleme” denen faaliyetle adı duyulan 2. Zırhlı
Tugay Komutanı Mehmet Kaya Varol da.
Sadece onlar değil.
Sayıyı ve tüm isimleri bilmiyorum ama tesadüf bu ya…
Mesela, sonradan Eskişehir’de cephanelik ve çok özel
belgelerle, gizli kayıtlarla Ergenekon zanlısı olarak tutuklanan
Özel Kuvvetler Muharebe Arama Kurtarma Alayı İstihbarat ve
İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürü Binbaşı Fikret Emek
de…
Evinde adına düzenlenmiş belgeler bulunan “Komutanı”, MAK
Alay Komutanı Albay Mustafa Levent Göktaş da. Hani yine “Ergenekon
zanlısı” olarak önceki gün tutuklanan Avukat Göktaş da
2004!
İkinci dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’tü;
unutmamalı ki “İkinci Başkan” da Orgeneral İlker Başbuğ!
Mutabakat:
2004 sonunda, Jandarma’nın başına Orgeneral Fevzi Türkeri
gelmişti. 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon’du. Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
İbrahim Fırtına idi.
“Kol kırılır yen içinde”nin ilk safhasının ardından, “kol” yine
yen içindeydi de, tamamen kırık değildi.
Zannımca, Orgeneral Büyükanıt dönemi kimilerince “beklenen
an” olarak telakki edildi.
Toplumdaki “iktidara doğal muhalefet” pek doğal olmayan
biçimde de manipüle edildi.
27 Nisan muhtırası gibi, biraz acele kotarılmış karargâh
destekleriyle birlikte.
Lakin şaka gibi ama şöyle de düşünüyorum:
Cumhuriyet mitinglerinin coşkulu kalabalığı, Gül’ün önünün
yargıda kesilmiş olması, medyadaki angaje hava, “millet iktidarı
süpürecek” diye milleti de kandıran tahlil gücü yüksek propaganda
tayfası bizzat o odakları da yanılttı.
İyi yaptılar, seçime güvendiler!
Ama beğenseniz de beğenmeseniz de, çok karara asla ortak
edilmeyen halk da seçimlerde biraz kafasına göre, biraz kalbine
göre oy kullanıyor, kendi bildiğini yapıyor!
Bu döneme bir de, benim çokça yazdığım, aslında
Erdoğan’ın (artık) Gül’den başka bir aday istemesini de içeren
“Washington ve Dolmabahçe mutabakatı” gibi iki önemli uzlaşmayı da
eklemeli.
Nitekim Büyükanıt da, anlaşıldığı kadarıyla, bu işlere mesafe aldı,
“Fenerbahçe tribünü”ne çıkmayı tercih etti!
SONUÇ:
Bir girizgahla 13 yıl önceki iki yazımı koydum. İlkinde çok
sular aktı. Tahliyeler oldu. Suçlananlar işleri büyütmeye devam
etti. Patron enişte-kayınbirader general ilişkisine, patronla yakın
olan Erdoğan nasıl bakıyordu? Neden ısrarla generalin mahkumiyetini
istedi?
Bütün bu süreçlerde kimler kimleri rehin alıyordu? “Fetö ağı” ne
kadar işin içindeydi?
Bugün bir suikastın bir numarası olarak aranan Emekli Albay nasıl
her köşeden çıkabiliyordu?
Yaşar Baba kimdi? Kimlerin temizlenmesi isteniyordu? Kimlerin
başına neler gelmişti?
2004 üzerine 2009 tahliline gelince; çoğu varsayım elbette. Ama
tayin ve tasfiyeler hakiki. Dünkü yazının girişindeki kanaatim
biraz da o tarihlere dayanıyor!