Sen ve kendin: Bir iç hesaplaşma romanı

Necati Tosuner'in yeni kitabı 'Sen ve Kendin' İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Alışılmış roman kalıplarının dışında bir kitap olan 'Sen ve Kendin', çok karakterli, çok mekânlı değil; belirli bir amaç doğrultusunda ilerleyen kahramanları da, o kahramanların engelleri de, belirli bir olay akışı da yok bu kitapta. Her şey iç hesaplaşma ve bu hesaplaşmanın engebeli arazisi üzerine kurulu.

Abone ol

1944 yılında doğan Necati Tosuner, 1965’te yayımladığı ilk (öykü) kitabı 'Özgürlük Masalı'ndan bu yana yazmaya devam ediyor. 1965’ten bu yana yirminin üstünde kitap... Layık görüldüğü onlarca ödül bir tarafa, Tosuner’in edebiyatımızdaki yerini belirleyen asıl şey dil işçiliği, kurgu kabiliyeti ve başarılı atmosfer yaratımından geçiyor. Zaten Semih Gümüş’le yaptığı bir röportajda söyledikleri de onun edebiyata olan yaklaşımını özetlemeye yetiyor.

Yazarken, kalem nereye gidiyorsa, bırak gitsin! Çağrışımların bizi ulaştırdığı yerden ille de hoşnut kalmamız gerekmez. Biraz kaygı duyabilirsek, orayı yeniden yazma isteği için yeterli olabilir. Hepimiz aynı sözlük ve aynı dil kurallarıyla yaşıyoruz. Yazarın dili, onun özel dilidir. Yazar olmak anlatacak bir şey taşımaktır. Yazarın onu anlatacak bir dil kurması, anlatılanı farklı kılar. Değeri, tek olmasıdır. Tek olmazsa, kalıcı olması da söz konusu değildir.

Bütün kitaplarıyla İş Bankası’na geçen Tosuner’in geçtiğimiz günlerde 'Sen ve Kendin' adında yeni romanı yayımlandı. 'Sen ve Kendin', insanın türlü halini bütün çıplaklığıyla ve olanca sertliğiyle etrafa saçan bir iç hesaplama romanı olarak özetlenebilir sanıyorum.

BİR DOST VE BİR DÜŞMAN OLARAK YALNIZLIK

Yalnızsan… Yalnızlık çekiyorsan… Kurtulmaya çalışıyorsan yalnızlıktan… Yalnızlığı tutmaz duvarlar, hemen sana atarlar.

Ama bu da öyle çok kötü bir şey sayılmaz gerçekte. Yalnızlığını üstlenmek zorunda kalacağını öylece yine öğrenmiş olursun çünkü. Haydi, şimdi kuşan bakalım yalnızlığını güzelce ve bir şey olmamış gibi yapmaya çalış kendine hiç göstermeden.

'Sen ve Kendin' alışılmış roman kalıplarının dışında bir kitap. Çok karakterli, çok mekânlı değil; belirli bir amaç doğrultusunda ilerleyen kahramanları da, o kahramanların engelleri de, belirli bir olay akışı da yok bu kitapta. Her şey iç hesaplaşma ve bu hesaplaşmanın engebeli arazisi üzerine kurulu.

Tosuner, deneysel bir form üzerine inşa ettiği metnini dört ana bölüme ayırıyor, her bölümü de kısa alt başlıklara bölerek karşımıza çıkarıyor. Kısa alt başlıklarıysa kısa cümlelerle dolduruyor– kısa ama acımasız cümleler. Buradan bakınca her kısa cümlede kitabın soluk alıp verdiğini, yer yer öfkeden, yer yer bezginlikten nefes nefese kaldığını hissediyoruz.

Tosuner’un farklı bir estetikle karşımıza çıktığı bu son romanında dört ana bölümü tematik bir şekilde değerlendirmek mümkün elbette. Alt bölümlerdeyse karşımıza sadece anlar çıkıyor; çoğu yerde zaman ve mekân bilgisini kasıtlı olarak okurun elinden alınıyor. Bu, her ne kadar riskli bir tercih olsa da Tosuner gibi bir ustanın elinde oldukça doyurucu bir kıvama geliyor, böylelikle de 'Sen ve Kendin' zamansız–mekânsız bir kitap olarak farklı bir değerlendirmeyi hak ediyor.

YAŞLILIK VE GENÇLİK İKİLEMİ

Saçlarına limonla kıvrım vermeye pek özendiğin günlerde tanımaya başladığın o ilk yalnızlıklarla hiç benzerlik taşımayan ve sanki yaşlılıkta tütsülenerek yeniden edinilmiş gibi görünen bir yalnızlık. Gücü güçsüzlüğünden gelen…

Can sıkıntısı örgülü bir yalnızlık.

Sen ve Kendin, Necati Tosuner, 248 syf., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020.

'Sen ve Kendin', bütün iç hesaplaşmalarını olanca cüretiyle ortaya koyarken, sen anlatıcının, yaşlı birinin, yine kendine yönelik bir mahkeme kurduğunu anlıyoruz. Suçlu da hâkim de aynı kişi. Sadece suç değil, masumiyet de yargılanıyor burada, aşk da yargılanıyor, hayaller ve dertler de yargılanıyor. Üstelik bir karara varmak için de değil –ne kararı– belki sadece ellerini kendi yakasından kurtarmak ve belki sadece rahat bir uyku çekmek için yapılıyor bu yargılama.

Tüm bu dengede yaşlı olanın sık sık gençliğine atıf yaptığını ve çeşitli temalarla karşımıza çıkardığı duygularını, yaşlılık–gençlik ikilemi üzerinden de kıyasladığını okuyoruz. Eski bir resme bakmakla aynaya bakmanın durumu gibi tıpkı.

Zaten Tosuner’in “Yaşlıadam Çeşmesi” diye isimlendirdiği yer de işte burası. Bu çeşmeye ulaşmak için yaşlanmak bir önkoşulken, yaşlılığın sadece yaşla ilgili olmaması gerektiği bir temenni olarak okura hatırlatılıyor– üstelik “daha empati lafı falan yokken”. Sonra yaşlılık masaya yatırılıyor, ömrün uzaması, bunaklığın artması…

KENDİNLE YAPTIĞIN ATEŞKEŞ

Benlik savaşını çoktan yitirmiş olarak. Başkalarıyla değil, kendinle yaptığın ateşkes! Uzun sürmeyeceği baştan sezilen bir ateşkes…

Yitirilen benlik savaşının kesin olarak sonuçlanmasına çok varken daha, terine hiç aldırmadan kana kana su içmek için yapılan bir ateşkes…

Tosuner, yaşlı–genç ikileminde ve çok yönlü olarak karşımıza çıkardığı bu yargılamada aslolanın insanın kendiyle yaşadığı sorun olduğunun altını çiziyor. Bir “dış mihrak” olarak niteleyebileceğimiz tüm ikinci kişiler, insanın yalnızlık savaşının şiddetini belirliyor olsalar da yalnızlık, her hal ve şartta kendini belli ediyor ve içine oturduğu insana bir türlü rahat vermiyor.

Tam da bu noktada çatışmayı hepten içeriye doğru çeviriyor Tosuner ve insanın kendini korumaya almasında, yine kendine yönelik üstten bir bakış olduğunu belirtiyor. Sonra, “Zavallılık da kolay değil elbet. Süklüm püklüm oluyorsun kendine karşı,” diyerek, insanın kendiyle bile hiyerarşik ilişki kurduğu anlara dokunuyor.

'Sen ve Kendin', ulaşılmaya çalışılan ne idiği belirsiz bir ideal benle, ona asla ulaşamayacağını bilen ve bunun varoluşsal sancısını hayatının hemen her yerine yayan, kendisiyle ancak bu şekilde başa çıkabilen bir benlikle tanıştırıyor okuru. Okur olarak bizler de yarı bilinçli, yarı bilinçsizce sürdürdüğümüz iç hesaplaşmalarımızı başka bir benlikte görüyor ve böylelikle kendi mağaramıza yeniden bir dönüp bakıyoruz.