Şener: Afişimizi görünce vinçlerle geliyorlar

AK Parti’nin kurucuları arasında yer alan Abdüllatif Şener ile CHP’den milletvekili adayı olduğu Konya’da bir araya geldik. Eski bakan Abdüllatif Şener, seçim çalışmaları sırasında AK Parti’nin engellemeleriyle karşılaştığını söyledi.

Abone ol

KONYA - AK Parti’nin kurucularından, 2002- 2007 yılları arasında AK Parti hükümetlerinde başbakan yardımcılığı ve devlet bakanlığı görevlerini üstlenen, daha öncesinde Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında kurulan Refahyol hükümetinde 1996-1997 yılları arasında maliye bakanlığı yapan Abdüllatif Şener, 24 Haziran seçimlerinde CHP’nin Konya’da 1’inci sıradan milletvekili adayı oldu.

Şener ile Konya’daki seçim çalışmaları sırasında esnafı ziyaret ederken görüştük. Esnafın yoğun ilgiyle dükkânlarına davet ettiği Şener, seçim çalışmalarının zor şartlar altında devam ettiğini söyledi. İnsanların afiş asmak için duvar vermeye korktuğunu belirten eski bakan, 24 Haziran seçimlerinden umutlu olduğunu anlatarak yanıtladı sorularımızı.

Konya’daki seçim çalışmalarınız nasıl gidiyor? Seçmenin size ilgisi nasıl?

Bir aydır çalışmalarımız yoğun şekilde devam ediyor. Bütün ilçelere ziyaretlerde bulunduk. Beldelerde ve köylerde çalışmalarımızı yürüttük. Şehir merkezinde, iş yerlerinde, meydanlarda da dolaşıyoruz. Çalışmaların iyi gittiğini düşünüyoruz ve en iyi sonucu alacağımızı umut ediyoruz. Çok belirgin bir şekilde Konya’da CHP’nin oyunun artacağını düşünüyoruz. Birçok şeyin katkısı var bunda. Genel atmosferin de cumhurbaşkanlığı rekabetinin rüzgârının da etkisi söz konusu.

'İNSANLAR KORKULARINDAN DUVARLARINI BİLE VERMİYORLAR'

Geçtiğimiz günlerde seçim ofisinize dönük bir saldırı olmuştu. Alanda çalışırken de olumsuz tepkilerle karşılaştınız mı?

Vatandaşla temas kurduğumuz sırada herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Onlardan yana bu tarz bir tepki yok. AK Parti teşkilatına mensup kişiler çalışmaları engellemek için zaman zaman sertlik yapıyorlar ve şiddete başvuruyorlar. Onun dışında bir engellemeyle karşılaşmıyoruz. Burada iktidar partisinin korkunç bir baskısı var. İnsanlar korkularından duvarlarını bile vermiyorlar. Poster asacak duvar bile bulamayabiliyorsunuz. Dün gece 25 tane poster ve afişi elektrik direklerine vinçlerle yerleştirdi teşkilattan çalışma arkadaşlarımız. Kimsenin erişemeyeceği yüksekliğe astılar. Gençlerimiz sabaha kadar çalıştı bunun için. Hemen öğrenir öğrenmez vinçlerle afişlerimizi, bayraklarımızı indirmişler. Sizin görüntünüzü yok edebilmek için bütün çabaya başvuruyorlar. Buranın en fazla izlenen televizyonu KON TV’dir örneğin. Bu kanal asla ve asla muhalefetteki birini ısrar etmiş olmamıza rağmen yayına çıkarmıyor. Halbuki 5 yıl öncesine kadar beni gönüllü çağırırlardı. Seçim karargâhına yaptıkları baskın da bu nedenledir. Konya’nın görünür bir yerinde oluşturduğumuz açık bir alan burası. Bunu hazmedemedikleri için bastırıyorlar. İstiyorlar ki, kendilerini kimse eleştirmesin, yanlışlarını kimse halka iletmesin. Bu ortamda vatandaşın özgür iradesini saptırmak suretiyle tekrar iktidara gelmek istiyorlar. Halkla değil doğrudan AK Parti teşkilatlarıyla ilgili bir sorun var.

Şener'le Saadet Partisi'nin miting düzenlediği gün (dün) Konya'da görüştük.

‘MUHAFAZAKÂR ÇOK SAYIDA CHP’Lİ VAR’

CHP ile ittifak içerisinde olan SP’nin Konya’daki çalışmalarını nasıl buldunuz? CHP’den aday olduğunuz için SP seçmeni sizi eleştiriyor mu?

Açıkçası Konya’da Saadet Partisi’ni umduğumdan daha pasif gördüm. Eski seçimlere baktım oyları yüzde 1 civarında. Haziran seçimlerinde yüzde 3’ü aşmışlar. Bu seçimde daha fazla oy alırlar diye umut ediyordum. Kısa bir süre öncesine kadar da fazla arazide görmedim. Bugün yaptıkları mitingle daha görünür hale geldiklerini söyleyebilirim. Öte yandan buranın yapısı biraz farklı geldi bana. Muhafazakâr, cami cemaatinden olan çok sayıda CHP’li var. Özellikle ilçelerde CHP geleneği kökleşmiş yerler var. Şehir merkezinde ise dominant hale gelmiş, başkasına yaşama hakkı vermemeye çalışan bir AKP var. Bu çevrelerde, ‘Sen niye CHP’desin? AKP’nin kurucusuydun. İmam hatip mezunusun niye buradasın?’ diyorlar. Bana göre İslam tarihi boyunca Müslümanlığa mevcut iktidar ve onun lideri kadar zarar veren kimse olmamıştır. Halbuki böyle bir facia İslam dünyasında yaşanırken buna karşı çıkan parti CHP’dir.

'ERDOĞAN VAR OLDUĞU SÜRECE PİYASALARDA İSTİKRAR OLMAZ'

Sahada gözlemlediğimiz kadarıyla AK Parti’yi destekleyen seçmenlerin ciddi bir bölümü hükümetin değişmesi halinde istikrarsızlığın, belirsizliğin yaşanacağı kaygısını taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimden sonra faiz başta olmak üzere birçok alanda ekonomik tedbirler alınacağına dönük vaatleri, seçmenin kaygısını giderdi mi?

Türkiye’de istikrarsızlığı ortaya çıkaran Sayın Erdoğan’ın kendisidir. O var olduğu sürece de piyasalarda istikrar olmaz. Sosyal toplumsal dokumuzda da istikrar ve güven ortamı olmaz. İstikrarsızlıktan kurtulmanın yolu Erdoğan’ın tekrar getirmek değil, Erdoğan’dan kurtulmaktır. Bunu her konuşmamda parantez açıp söylüyorum.

'ŞÜKÜR, SİYASETÇİLER İÇİN KULLANILACAK BİR KAVRAM DEĞİL'

Sokakta konuştuğumuz seçmenlerin bazıları, ekonominin gidişatına ilişkin sorularımıza “şükür” diyerek yanıt verdi. Ekonomideki olumsuz tablonun şükredilecek yanı var mı?

İnsanlar verdiği nimetler için “Allah’a şükür” kavramını kullanır. “Şükür” siyasetçiler için kullanılacak bir kavram değildir. Siyasetçiler ekonomide insanları sarstıkları zaman bunun hesabını verirler. Gelir azalmasına neden olduklarında, üretim teknelerini kaybetmelerine sebep olan politikalar uyguladıklarında insanlara hesap verirler. Bu kavramları farklı yerlere çekerek kullanmak doğru değildir. İnsanlar niye iktidardan memnun olsunlar. Bu iktidar eşi-dostu, akrabayı, yareni zenginleştirmekten başka bir ekonomi politikasına sahip değil. Tek bir ekonomi politikası var, o da bu: Çiftçi batmış! Niye batmış? Bir tüccara ithalat izni vermiş, bir yandaşı zenginleştirmek için bütün üreticiyi mahvetmiş. Dünyada tekel konumunda olan ürünlerimiz bile üretilemez olmuş çünkü alıcı tekeli oluşturdu iktidar. Ranta dayalı, üretimi yok eden bir ekonomik model var. Yalnızca tarımda değil sanayide de aynı şeyler var ve Türkiye’de işsizlik her geçen gün artıyor. Tayyip Erdoğan ve iktidarı başımızda olduğu sürece Türkiye’nin geleceği karanlıktır. Çocuklarımızın, torunlarımızın yaşayacağı bu Türkiye’de insanca yaşamak mümkün değildir.

‘TÜRKİYE’DE ŞU AN KRİZ KOŞULLARI VAR’

2001-2002 yıllarında AK Parti, seçim çalışmalarını, ekonomiyi iyileştirme vaadiyle yürüterek iktidara geldi. Siz de ekonomi yönetiminde önemli görevler üstlendiniz ve krize çözüm üretmeye çalıştınız. Türkiye’de yine 2001 süreci gibi bir ekonomi sorunu olduğunu ve değişim talebinin buradan geleceğini düşünüyor musunuz?

Konuşmalarımda da kıyasladığım bir rakam var. Gelir dağılımındaki bozulma 2001 kriz dönemindekine yaklaşmıştır. Türkiye’nin dış borçları, milli gelirin yüzde 53’ü civarındaydı 2001’den önce. Daha sonra bu dış borçların milli gelire oranı yüzde 36’lara kadar düştü. Bugün yine yüzde 53 seviyelerine çıkmıştır. Milli geliri, hesap hataları ve hileleriyle sürekli yükseltmeye çalıştıkları halde bu böyledir. Türkiye’de şu an kriz koşulları vardır. Enflasyon çift rakamlı hale gelmiş. Başbakan yardımcılığım sırasında 2002-2007 döneminde enflasyonu tek rakamlı hale düşürmüştük. Son on yılın en yüksek işsizliğini yaşıyoruz. Bütün göstergeler bozulup iş yapılamaz bir Türkiye haline gelinmiştir. Cari açık ve finansman açığı artmaktadır. Bu dip yapmaya devam etmektedir. Sayın Erdoğan’ın elinde de mahvolacaktır.

Şener, Konya'nın özellikle ilçelerinde ciddi bir CHP tabanı olduğunu söylüyor.

'GÜLEN LEHİNE TEK BİR CÜMLE SARF ETMEDİM'

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin seçim meydanlarında dile getirdiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AK Parti’nin kuruluş aşamasında FETÖ lideri Fethullah Gülen ile ABD’de görüştüğü iddiası geniş yankı buldu. Siz AK Parti’deyken cemaatle olan ilişkiye dair belere tanık oldunuz?

Benim gördüğüm kadarıyla Gülen Cemaati ile Erdoğan ve AK Parti’nin ilişkileri 2005 sonrasında yoğunlaşmıştır ve bürokrasiye hızla yerleşmişlerdir. Daha önceki aşamada birliktelik görmedim. Sonradan öğrendiğim şey, partinin kuruluş aşamasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ne gidilmiştir ve Erdoğan Gülen’i ziyaret etmiştir. ABD’ye gittiği kişiler Ahmet Ergün, Ali İbiş ve Turan Çömez’dir. Üçüyle birlikte ABD’ye Mayıs 2000 tarihinde gitmişlerdir. Gülen ile görüşmüşlerdir. ‘Parti kurulmadan önce gittin. İzin aldın gibi’ bir söyleme karşı, ‘İspat etmezsen şöylesin’ diye saldırdı Erdoğan. Halbuki ispat et diye bağırmaya, yaptığın işten dolayı kükremeye gerek yok. ‘Yaptım. O günün koşulları onu gerektiriyordu’ de, çık kenara. Devletin kayıtlarında var. Türkiye’nin, Amerika’nın giriş çıkış kayıtlarında var. Bunu yapmadım diye cumhurbaşkanlığı makamından söylemeye bence hiç gerek yoktu. Benim ayrıldığım dönemde o kadar yoğun bir ilişki yoktu Gülen Cemaatiyle. Ama Gülen ile ben hiç görüşmedim. Hayatımda hiçbir yerde de rastlamadım. Tek bir kelime karşılıklı konuşmadım. Bir kilometreden mesafeden bile Gülen’le bir fotoğrafımı kimse gösteremez. Siyasi hayatım değil, siyaset öncesi hayatımda dahil hiçbir dönemde Gülen lehine tek bir cümle sarf etmedim. Böyle bir cümlemi de kimse getiremez. Onun için de ben AK Parti’te FETÖ’ye bulaşmayan tek kişi varsa benim. Şimdi bu mücadele denilmek suretiyle Konya’nın bir yerindeki öğretmeniyle, ebeyle uğraşmanın da adalet olduğunu düşünmüyorum. Yargıtay’ın bir dairesi, iyi bir karar vermiştir. Yargıtay kararına göre eğer bir kişi bir örgütle bir takım ilişkilere girmiş ama o örgütün amacının ne olduğunu anlayamayacak konumdaysa onu örgüt üyeliğinden yargılamak doğru değildir diyor. Bu karar önemlidir. FETÖ davalarında referans olarak alınmalıdır. İktidar bunun dava daireleri kurul kararına dönüştürülmesini engellemeye çalışıyor. Bu nedenle mahkemeleri bağlayan bir karar haline gelmemiştir. Ama bu mesele nedeniyle çok büyük mağduriyetler ortaya çıkmaya devam ediyor. İnsanlar adli idari soruşturma olmadan işsiz kalıyor. Bir hukuk devletinde dedikodularla insanların işine son verilir mi?

'TÜRKİYE’NİN NORMALLEŞMEYE İHTİYACI VAR'

25 Haziran’da nasıl bir Türkiye’ye uyanmak istiyorsunuz?

Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı vardır. Erdoğan ve iktidarı ekonomiyi yönetememektedir. Ekonomik göstergeler bozulmuş ve gelir grupları perişandır. Ülkenin bu krizden çıkışının yolu Sen ayın Erdoğan ve iktidarının 24 Haziran’da son bulmasıdır. Adalet duygusu kalmamıştır. Dünyada en çok gazetecinin hapsedildiği ülkeyiz. Sayın Erdoğan’ı ve partisini eleştirenler en ağır cezalara çarptırılmaktadır. Bu, iktidarın ve iktidar edenlerin azgınlıklarını arttırmaktadır. Kamu kaynaklarını yandaşa aktarmalarına sebep olmaktadır. Bu gidişe de dur demek için iktidarın değiştirilmesine gerek vardır. Dış politika bir felakettir. İslam tarihi boyunca sayın Erdoğan’ın eş başkanı olduğu büyük Ortadoğu projesinin ortaya çıkardığı Arap Baharı ve bunun akabinde ortaya çıkan katliamlar ve tacavüzler, İslam dünyasının bin 500 yıldır karşılaştığı bütün facialardan çok daha büyüktür. İslam dünyasının gelmiş geçmiş en büyük günahını işleyen iktidardan uzaklaşması lazım Türkiye’nin. İnsanları ayrıştıran ve vatandaşları kin ve nefretle ören iktidarın son bulması lazım. Umut ediyorum ki insanlar bu ihtiyaçları göreceklerdir. 25 Haziran sabahı farklı bir Türkiye’ye uyanacaklardır.