Cumhur İttifakı'nın iktidarı için gerek siyaseten gerek hukuken
“Abbas yolcu” demekte sakınca yok sanırım. Muhalefet partilerinin
etkili muhalefet etmesine dahi hacet kalmadan, AKP’de içten içe
yaşansa bile bazen ayan olan çözülme giderek belirginleşiyor.
Hakeza MHP’nin durumu ortada…
Son yıllarda her vesileyle blok halinde hareket eden iktidar
karşısında etkili olmak için muhalefet partileri de sadece seçim
ittifakı ile yetinmeyip, blok halinde hareket edebilmeli diyordum.
Nihayet bu ihtimalin yaşanabilir olduğunu düşündüren adımlar atıldı
Millet İttifakı tarafından. Birlikte yol yürümek için üzerinde
ilerleyebilecekleri bir ortak zemin arayışına girdiklerini kamuoyu
ile paylaştılar haftalar önce. İlkin Fikret Bila’dan öğrendi
kamuoyu, Millet İttifakı'nın genişleme, muhalefet partilerinin
ortaklaşma zemini yaratma yönünde kurumsal çalışma
başlattıklarını.
Evet, iktidar partileri muhalefet partilerinin çalışmasına
ihtiyaç duymadan icraatlarıyla ülkeyi çok kötü yönettiğini ortaya
koyuyor. Ve yönetme beceriksizliği nedeniyle içten içe çözülüyordu
uzun zamandır. Ancak hakkını teslim etmek gerekir ki altı muhalefet
partisinin giriştiği ortaklaşma çabasını kamuoyuna ilanından
itibaren, iktidardaki çözülme hali panik havasına dönüşerek
belirginleşti. Mutabakat masasına geçmeden önce iktidarı paniğe
sevk ettiğini düşündüğüm İstanbul Sözleşmesi hakkındaki örtük
polemik de bir örnek olarak sunulabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu mutfak videolarından birisini kadın haklarına
ayırdığında, Erdoğan'ın üzerinde yarattığı panik halini gördük. Bu
konuşma içeriğinde yer alan, kadın hareketini çıldırtan hataları ve
panik durumuna ilişkin yorumumun bağlantısını ilgilenenler yazı
sonunda bulabilir. Kılıçdaroğlu mutfak videosunda en başta İstanbul
Sözleşmesi'ne değinmiş, iktidarının ilk haftasında yeniden
yürürlüğe gireceğini vaat etmişti. Erdoğan ise “her kim bu ülkede
bir daha İstanbul Sözleşmesi diye başlayan bir cümle kurarsa, ona
en başta ve en çok kendi adlarını sapkın ideolojik ajandaları
uğruna istismar ettiği için kadınlarımız tepki göstermeli”
buyurmuştu. Fesih bildirimini yaptığı günlerde bile bu denli sert
ve karalama kampanyası çarpıtmaları doğrultusunda açıklama
yapmaktan kaçındığını hatırlayınca “Peki, şimdi değişen ne?” sorusu
düşer aklımıza.
Değişen muhalefetin tavrı, Sözleşme lehinde fesih bildiriminden
önceki karalama sürecinde bu denli net tavır ortaya koymayan CHP,
şimdi seçim vaadine dönüştürüp koz olarak kullanıyor. Yukarıdaki
sorumun cevabı da bence iktidar partilerinin içiyle, iç
ilişkileriyle açıklanabilir. Bu vaadin toplumsal karşılığı olduğu
gerçeğini çok iyi bilen Erdoğan icraatını savunmak için teşkilatı
ve tabanı, “sapkın ideoloji” çıkışıyla hizaya çekmek zorunda
hissetti kendisini. AKP içinde hâlâ sessiz Sözleşme yanlıları var
ve muhtemelen kıpırdanıyorlar. Neyse ba’de harab’ü-l Basra deyip
geçeyim, planladığımdan daha uzun sürdü örnek özeti. Ancak
muhalefet ortaklaşmasının ve net politik tavır ortaya koymaktan
çekinmez hale gelişinin iktidar üzerindeki etkisini somutlaştıran
örneklerden birisi bana göre. Ve içimi acıtan basiretsizlik, bu
çıkışın bir yıl önce Sözleşme fesih bildirimi verilmeden önce bu
aşamaya gelemeyişi muhalefetin. Yine "neyse" demek düşüyor
işte.
Toplumsal kesimler üzerinde etkiyi arttıran ise tabiî ki kurulan
masa. Herkesin gözü kulağı mutabakat masasında ve oradan
çıkacakları, içeriği, temel ilkeleri merak ediyor toplum. Tabiî ki
kadınlar da. EŞİK Platformu, haberleri beklemek yerine masada
partisini temsil eden altı genel başkan yardımcısı ile görüşerek
taleplerini iletmeyi tercih etti. Cumartesi günü bir televizyon
programında ilk kez bir arada görülmelerinden hemen önce
tamamlanmıştı kendileriyle görüşmemiz. Ve basın açıklamasına son
hali verilmeden önce tabiî ki program da izlendi. Bir masa kurup
birlikte yol yürümek için ortaklaşma zemini arayışı içine
girdiklerinin kamuoyunca bilinir hale gelişi -evet toplumda-
muhalefete yönelik güven algısını yükseltti. Bu bir başarı
kuşkusuz, fakat…
Fakat demek gerekiyor çünkü içerik görüntüden önemli. Eşit
yurttaşlık haklarımızın aşındırılmasından vazgeçilerek, sağlam
esaslara bağlanarak, -örneğin parite yasası gibi- kesin usul haline
getirilip sisteme en baştan itibaren yerleştirilmesi talebimiz,
temel ilkelerde ve ilk sıralarda yer alacak mı? Eşit temsil ilkesi
masada görünür olacak mı? Her partiden bir kadın bir erkek
temsilcinin bulunmasını istedik, masadan haberdar olduğumuz ilk
andan itibaren. Tüm bunlara yönelik sözünü Eşitlik İçin Kadın
Platformu-EŞİK, yapacağı basın açıklamasında (muhtemelen siz bu
satırları okurken) kurmuş, duyurmuş olacak. Ben sadece katıldığım
bu görüşmelerden edindiğim kişisel izlenimlerime dair bir iki kelam
etmek niyetindeyim.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem adıyla pek çok partinin
çalışma yaptığına kuşku yok. Ancak farklı partilerin
temsilcilerinden de duyduğum şekliyle, görüşmeler sırasında en çok
dönülüp bakılan, üzerinde tartışılan metnin Gelecek Partisi'ne ait
olduğu anlaşılıyor. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı
tarafından hazırlanmış bir metin, bu üzerine sıklıkla tartışılıp
onun açtığı yolda ilerlendiği anlaşılan metin. Ve Serap Yazıcı
Gelecek Partisi'nde İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı göreviyle yönetim kademesinde yer alıyor. Bu nasıl bir
tercihtir ki Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, ülkenin en
iyi anayasa hukukçularından birisini partisine kazandırmayı
başarmışken, bu kıymetli ismi hukuk işlerinden sorumlu genel başkan
yardımcısı yapmaz?
Diğer partiler için de benzer örnekler geçerli ama Serap Yazıcı
kuşkusuz konuyla ilişkisi bakımından son derece önemli kariyere
sahipken masanın dışında tutuluyor. Hayır, dışında tutulduğunu
söylemek büyük hata olur. Dışında değil Serap Hoca, eseriyle o
masanın tam ortasında aslında. Parti liderlerinin inisiyatifiyle
altı erkek, Serap Hoca'nın eseri üzerinden yürütüyor tartışmaları,
onun çalışmasını baz alarak temel ilkeler taslak metni
hazırlıyorlar. Ülkenin tipik hali gibi, muhalefet masasında da
kadınlar sofrayı kurmuş erkekler kadın emeğini yemekte. Eser sahibi
olmak yönünden yeri farklı olsa da, o masada geri planda bırakılan
kadın olmak yönünden yalnız değil. Arka planda pek çok kadın emeği
var ama söz hakları yok.
Görüşmelerimizde gevrek gülüşlerle “sadece erkekler görünüyor
ama pek çok kadın arka planda çalışıyor, kadın temsilci yok demek
yanlış olur” sözleriyle karşılaşıp çıldırdığımız ve hayli kızarak
ortamı gerginleştirmekten kaçınmadığımızı da, erkek aklının
erkekler kulübü seviyesini göstermek bakımından belirteyim. Ezcümle
muhalefete ve masasına dair kendilerini toparlamaları, liderler
seviyesinde yapılacak görüşmelerle, taleplerimizin ilk saralarda
temel ilkeler arasına yerleşmesi umudunu korumak için çaba
harcadığımızı belirteyim. Ve Eşitlik için Kadın Platformu-EŞİK
açıklamasından son cümleyi liderlere selam niyetine aktararak
bitireyim.
Cumhuriyetin kuruluş aşamasında, 1924 Anayasasının komisyonda
yazılış anında görülen eşitlik hamlesinin kısa sürede unutulduğunu
ve sadece kadınların değil, Türkiye demokrasisinin ve toplumunun
100 yıl kaybettiğini biliyor; her alanda eşitlik ve şiddetsiz ve
özgür bir hayat için 100 yıl daha kaybetmeye tahammül
etmeyeceğimizi duyuruyoruz.
İlgilisine izleme önerisi:
Kılıçdaroğlu kadın haklarına ayrılan mutfak videosu:
Erdoğan Sözleşme hakkında:
Kılıçdaroğlu ve Erdoğan çıkışına dair yorumum:
Bir sene önce genel kurulda yapılması halinde etkili olacak
eylem: