Serçe kuşun kanadından
Emine sanki Kerbela’da yetmiş üçüncü, çölün ortasında bir damla su istiyor da bir memleket etrafına toplanmış onu izliyoruz. Direği çatırdasın bu düzenin, yansın yıkılsın da çöksün.
Murat Obay
Em bêriya edaletê dikin.*
Emine Şenyaşar
Kocabaşlar suya indi. Serçe kuşu vuracaklar.
Karanlık, aydınlıkla birlikte sadece insanda büyüyor. Gördüm. Her yere küçüktanrıların hâkim olduğu günler. Urfa kahr içinde, gök kuzgun, toprak zehir. Emine’nin sesi olmasa ne olurdu kimse bilmiyor. Diyorlar ki, bu zulümden gök üstümüze çökmediyse sesindendir. Susmadı, sussaydı gerçeği bilen kimse bir daha iflah olmazdı.
Emine çöktü yere, başladı anlatmaya. Ne olduysa saydı, herkesin bildiğini tekrar anlattı. Bıkmadı. Bir daha, bir daha. Susacak diye beklediler. Ne kadar anlatır insan? Aynı acıyı hatırlamaya canı dayanmaz, toplar eteğini mor tülbentini gider yasını tutmaya. Gitmedi. Oturduğu yerde büyümeye başladı. Etrafında bir rüzgâr. Oturmasıyla başlayan, feryadıyla döne döne hızlanan bir rüzgâr. Herkes görüyor. Nedir bu? Kimse bilmiyor. Kimseyi savurmuyor, yüzüne çarpmıyor ama orada. İşte. Etrafında dönüyor. Görüyoruz. Tanımıyoruz.
Kocabaşlar suya indi. Hepimizi vuracaklar.
Emine bir dünyayı etrafında döndürüyor. Ağzından ne çıkıyorsa ağaç, deniz, dağda yılan, yerde karınca, gökte kartal sesine ses taşıyor sanki. Emine’nin sesi büyüyor. Küçüktanrıların yanında, bizim de korkumuz burada başlıyor. Emine’nin sesi iyi şeyler demiyor. Kararmış kocaman bir dünyayı üzerimize yığıyor. İstediği aydınlığı ona vermezsek biz de o karanlığın altında kalacağız. Emine sanki Kerbela’da yetmiş üçüncü, çölün ortasında bir damla su istiyor da bir memleket etrafına toplanmış onu izliyoruz. Direği çatırdasın bu düzenin, yansın yıkılsın da çöksün.
Etrafta uzun, yağlı, kıllı kolları ve bacaklarıyla dolaşan tanrıböcekler var. Hepimiz biliyoruz. Teker teker avlıyorlar. Her gözü insan kafası kadar, simsiyah koca bir yuvarlak. Karanlık. Koridorlarda dolaşıyorlar. Her yerdeler. Bir iz gibi sessiz. Emine o koridorlarda her gezdiğinde arkasındalar, o hangi odadan çıkıyorsa o odaya giriyorlar. Sonra, her şey yolundaymış gibi.
Kocabaşlar suya indi. Serçe kuşu vuracaklar.
Derler ki, tanrıböcekler ne zaman hükmetmeye başlasa adalet terk eder o diyarı. Kalırsa sağ bırakmazlar. O da hayatta kalıp günü gelince dönebilmek için kaf dağının ardına, okyanusların en derinine, bir balığın midesine, bir kedi güzelinin gülüşüne saklar kendini. Bu sefer, dağlar aşmış dönmüş dolaşmış, serçe kuşun kanadında bir tüy olmuş da gizlenmiş.
Adalet, serçe kuşun kanadında bir tüy. Narin.
Korumazsak, bizi serçe kuşun kanadından vuracaklar.
Tanrıböcekler ölülerimizi istiyor.
Serçe düşerse toplayacaklar.
*Adaleti özlüyoruz.