Serdal Benli: Ben Danimarkalı bir Kürdüm
Danimarka’da politika yapan Türkiyeli Kürt bir siyasetçi Serdal Benli. "Ben Danimarkalı bir Kürdüm" diyor. 2019'da Danimarka'da yapılacak genel seçimlerde Sosyalist Halk Partisi'nden Meclis'e girmesine kesin gözüyle bakılan Benli, Danimarka'daki Türkiyelilere ilişkin şu tespiti yapıyor: "Gerek Kürt gerek Türkiye solu demokratik kurumlarının kendilerini zamanın ruhuna adapte etmemeleri bence sorun. Hâlâ 1980’lerdeki ruhu, pratiği buralarda var etmeye çalışıyorlar."
KÖLN - Serdal Benli, 1979 Ankara Haymana doğumlu, Danimarka’da politika yapan Türkiyeli Kürt bir siyasetçi. Sosyal bilimler ve iletişim uzmanı. Danimarka Maliye Bakanlığı’nda ve daha birçok Danimarka devlet kurumlarında görev yaptı. Çok genç yaşlardan beri yaşadığı ülkede aktif olarak politikanın içerisinde yer alıyor. Danimarka’da bölge meclisi vekilliği yaptı. Aktüel olarak da yaşadığı bölge, Gladsaxe Belediyesi’nde başkan yardımcılığı görevine devam ediyor.
Benli, 2015 Danimarka genel seçimlerinde Sosyalist Halk Partisi'nden milletvekilliğine aday oldu. Ancak yasalardaki bir kural nedeniyle yedek milletvekili oldu. 2019’da yapılacak Danimarka genel seçimlerinde partisinin birinci sıradan milletvekili adayı ve meclise girmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Önümüzdeki aralık ayında ise Danimarka’da yerel seçimler yapılacak. Ülkede yapılacak yerel seçimler öncesi, orada yaşayan Türkiyeli ve diğer göçmenlerin temel sorunları neler? Avrupanın refah ve demokrasi seviyesi açısından en gelişmiş ülkelerinden biri olan Danimarka’nın politikası nereye evriliyor? Avrupa ve dünyada yükselen sağ popülizmin etkisi nedir? Son yıllarda Avrupa’nın uğradığı göç dalgası Danimarka’yı ve orada yaşayan diğer göçmenleri nasıl etkiledi? Danimarka’da Türkiyeli sol ve Kürt demokratik çevrelerin durumu nedir? Serdal Benli ile konuştuk:
Siz Danimarka'da Sosyalist Halk Partisi'nde (SF) siyaset yapıyorsunuz. Ama şu anda yedek milletvekilisiniz. Tam olarak ne demek bu?
Danimarka seçim sistemine göre yedek milletvekilliği var. Ben şu anda eski Dışişleri Bakanı görevini yürütmüş olan arkadaşımın yedeğiyim. Ona birşey olması veya istifa etmesi halinde yerine ben dönem içerisinde meclise girmiş oluyorum.
İlginç bir sistem! Yani şu anda siz aktif olarak mecliste değilsiniz ama aktif olarak siyaset yapıyorsunuz.
Evet. 2015 seçimlerinde milletvekilliği yarışını yine kendi partimden, eski parti başkanımız ve eski Dışişleri Bakanı Holger K. Nielsen’e karşı kendi seçim bölgemde 20 oy farkla kaybettim. Bu nedenle de yedek milletvekilliğini almış oldum.
Bir sonraki genel seçimlerin tarihi belli mi?
Henüz net bir tarih yok, ama büyük ihtimalle 2019 Haziran’ında olacak.
Fakat aralık ayında yerel seçimler yapılacak. Bu da oldukça önemli partiniz için. Ne kadar göçmen var Danimarka'da? İlgililer mi ülke politikasıyla?
Danimarka'da yabancı oranı çok yüksek. İstatistiklerde kullanılan terim “Batılı olmayan yabancılar”, oranı neredeyse 400 bine yakın. Danimarka'nın toplam nüfusu yaklaşık 5.5 milyon. Bu rakama göre bakılırsa yabancı oranı çok yüksek. Büyük bölümü başkent Kopenhag ve çevresindeki büyük merkezlerde yaşıyorlar. Hatta bazı yerlerde getto diye tanımlayabileceğimiz bölgelerde, etnik gruplar yüzde 50’nin üzerindedir. Ama maalesef politikayla çok ilgililer diyemeyiz.
Bu tespiti neye göre yapabiliyorsunuz?
Yerel seçimlere katılım oranından anlayabiliyoruz. Danimarka'da 3 yıl yaşayıp oturum hakkını alan herkesin yerel ve bölge meclisleri seçimlerinde, hem seçme hem de seçilme hakkı var. Ama rakamlara bakıldığında katılım oranı yüzde 50’nin altında kalıyor. En endişe verici noktalardan biri de ikinci ve üçüncü kuşağın katılımının çok düşük olması. Genel seçimlere de, yerel seçimlere de katılım ülkede yüzde 80 veya biraz daha üstünde oluyor. Ama bu yüzdenin içindeki etnik grupların oranı çok az.
En büyük etnik grubu hangi ülke göçmenleri oluşturuyor?
Türkiyeliler ve Pakistanlılar oluşturuyor. Onları eski Yugoslavya'dan gelen Makedon, Sırp ve Boşnaklar takip ediyor. Son dönemlerde de Irak'tan gelen bir grubu sayabiliriz.
Peki, Türkiyeli göçmenlerin Danimarka seçimlerine ilgisi nasıl?
Türkiyeliler arasından yerel seçimlerde çok sayıda aday var. Hatta Türkiyelilerin yoğun oldukları bölgelerde yedi veya sekiz aday bile var. Ciddi bir rekabet söz konusu diyebiliriz. Umarım bu durum insanların oy vermesini tetikler ve sandığa giderler. Her geçen dönem adayların çoğalması buradaki katılımcı demokrasi adına önemli ve sevindirici bir gelişme. Türkiyeliler dışındaki gruplarda katılım oranı çok değil.
Danimarka'da yaşayan Türkiyelilier hangi partilerden aday olmayı tercih ediyorlar?
Eskiden genellikle sosyal demokratlardan adaylar çıkardı. Ama son dönemlerde sağ muhafazakar partilerden de Türkiyeli adaylar var.
Siz bu değişimi, sağ partilerden adaylıkları, solda politika yapan biri olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Çoğulcu demokrasi açısından bakınca bunu pozitif bir gelişme olarak yorumluyorum. Artık burada yaşayan insanlarımız, kendi ülkelerindeki ideolojik kavgalardan sıyrılıp, buranın reel politikasıyla ilgilenmeye başladılar, bu da sevindirici bir gelişme. Yaşadığı ülkenin siyasetiyle ilgileniyor ve kendisini buranın sağında görüyorsa, burada konumlandırıyorsa bu insanlar için de doğal bir seçimdir bu ve demokrasi adına da önemli bir gelişmedir. Bana göre sadece solcular buradaki etnik azınlıkların haklarını savunuyor diye, aslında sağ görüşlü birinin sadece seçimlerde sola oy vermesi, seçimleri buna indirgemesi yanlış. Sonuçta sağcı birinin ekonomik politikaya bakış açısı farklıdır. Eğer kendisine orayı referans alıyorsa, sağ ekonomik politik çerçevede görüyorsa orada olmalı. Sırf yabancı diye solu seçmesi doğru değil. Buradaki uyum açısından da farklı partilerde insanlarımızın olması önemli. Her partide her konumda yer almalılar bence.
Bahsettiğiniz ‘sağ'ı sanırım biraz açmamız gerekiyor. Her ülkenin sağı başka bir profil gösteriyor. Danimarka sağı deyince tam olarak neden bahsediyoruz, ırkçıklıktan mı yoksa sağ muhafazakarlıktan mı?
Benim sağ olarak tanımladığım şey Türkiyede'ki ya da başka yerdeki klasik sağ parti değil. Sağ diye tanımladığım partiler, sosyal muhafazakar ve liberal partiler. Örneğin şu anda iktidarda olan parti sağ liberal bir partidir. Onların ekonomi politikası çok farklıdır. Kapitalist sistemi tamamiyle benimsemişlerdir ama yabancılara karşı ırkçı bir tutumları yok. Almanya'daki AfD gibi ırkçı, “Müslümanları burada istemiyoruz” diyen bir parti değil Danimarka'daki sağ partiler.
Peki, Danimarka'da yaşayan göçmenlerin temel sorunları nelerdir?
Uyum konusunda halen Danimarka'da birtakım temel sorunlar var. Hem kültürel anlamda bazı çelişki ve çatışmalar var hem de halen dil öğrenmemiş, kendisini buraya adapte etmemiş bir sürü insan var. İstatistiklere göre, ülkedeki işsizlik oranı farklı etnik gruplar arasında Danimarkalılara göre daha yüksek. Ama sevindirici bir gelişme olarak yorumladığım gelişmeler de olmuyor değil: Örneğin aktüel bir istatistik etnik gruplara mensup genç kızların etnik gruplara mensup genç erkeklere oranla daha yüksek oranda yüksek eğitim alma eğilimleri olduğunu orataya koydu.
Yine farklı etnik uyruklu genç kadınlar arasında sosyal kontrol, cinsler arası eşitlik gibi konularda yeni sesler, yeni çıkışların olması buradaki uyum sürecine pozitif katkılar sunuyor.
Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla buradaki bazı insanlarımız halen geldikleri ülkelerdeki siyasi çatışmaları buraya adapte ederek, oraları referans göstererek buraya entegre olmaya çalışıyorlar. Bu da önlerine buradaki yaşamı devam ettirmelerinde uyum açısından birçok engel çıkarıyor. Özellikle ikinci, üçüncü kuşak açısından sorunlar oluyor. Mesela Danimarka gibi bir ülkeden 120'nin üzerinde genç kalkıp IŞİD'e katılıyor.
Göçmenler mi yoksa Danimarka toplumu mu entegrasyona direniyor?
Karşılıklı olarak bir direnç var. Danimarka toplumu diğer ülkeler gibi değil, biraz kendi içine kapalı bir toplum. Ama göçmenler de kendilerini buralı hissetmeyerek bu durumu daha da zora sokuyor.
Burada çok sayıda dini okul açılmış. Bu sadece Türkiyelilier açısından geçerli değil Araplar da, diğer başka gruplar da böyle. Buradaki halk okullarını seçmeleri gerekirken hâlâ kendilerini gettolara sıkıştırmaya çalışıyor, bu mantıktan uzaklaşamıyorlar.
Böyle olunca toplumlar arasında açılan boşluklar daha da derinleşiyor. Bunlar aşılmadıkça, bu konular sürekli güncelliğini koruyacak ve sağ partiler bunu seçim malzemesi haline getirerek toplumdaki genel korku hissini daha da körükleyecek.
Hükümetin nasıl bir uyum politikası var? Entegrasyona olan direnç yanlış politikların sonucu olabilir mi yoksa sadece göçmenlerin bir karşı duruşu mu var?
İki tarafta da sıkıntılar var. Tabii burada ki hükümetlerin de son dönemlerde yanlış tutumları söz konusu. Sosyal muhafazakar partilerin de, sağcı partilerin de, aşırı sağın retoriğini yani onların siyasi dilini, terimlerini kullanarak buradaki ikinci, üçüncü, neredeyse dördüncü kuşağı dahi ötekileştirmesi buradaki grupların karşı gelmelerini, direnç göstermelerini, kendi içlerine kapanmalarını çok daha güçlendiriyor.
Danimarka'da sosyal demokratlar bile öyle bir üslup kullanıyor ki bazen aşırı sağdan ayırt edilemiyor.
Fakat biz göçmenler de bazen bu malzemeyi kendimiz sunuyoruz. Yirmi veya otuz yıldır burada yaşayıp hâlâ kendi kendisini idare edemeyen, bir doktora dahi gidemeyenler var. Bu da sorun teşkil ediyor. Ama burada hükümetlerin de hataları mevcut. Benim dört yaşındaki çocuğum okula başladığında hâlâ kendisini yabancı, ötekileştirilmiş hissederse burada politikada da temel bir hata var demektir.
Biri kendisini ötekileştirilmiş hissediyorsa, istediğin kadar sosyal uyum adına proje yap, uygula işe yaramaz. Çok zordur o insanı topluma yeniden entegre etmek. Bu nedenle siyasi partilerin hele hele de sosyal demokratların çok daha sağduyulu olmaları gerekiyor. Sosyal demokratlar belirleyici bir güçtür burada, onların dil ve üsluplarına dikkat etmeleri gerekir.
Ama ne yazık ki kısa vadede böyle bir değişim olacağını düşünmüyorum. Bu nedenle bu görevler sola düşüyor. Bizim temel misyonumuz hem sorunları dil getirmek hem de bu ötekileştirmeye karşı çıkmak, direnmektir.
Danimarka'da da dünyada ve Avrupa'nın birçok ülkesinde olduğu gibi sağ yüselişte mi?
Tabii. Burada aşırı sağ diye tanımlayacağımız bir parti var. Bu partiden ayrılan birkaç kişi yeni bir parti kurdular. Anketlere baktığımızda bunlar yüzde 20’ye yakın oy alıyorlar. Danimarka parlementosunda toplam 179 milletvekili var ve olası bir genel seçimde parlamentonun yüzde 20’si bunlardan oluşacak. 35 milletvekiline tekabül ediyor. Bu rakam az değil.
Bu yükselişin sebebi birçok yerde olduğu gibi Avrupa'ya gelen göç dalgası mı yoksa başka nedenleri mi var?
Elbette göç ciddi bir neden oldu. Sosyal devletin doğasından kaynaklanan birçok hakka kısıtlama getirdiler. Bunun için de bir şekilde bir suçlu bulmak gerekiyordu. Sağ partiler göç korkusunu iyi kullandılar. Bu kısıtlamardaki temel argümanları göç oldu. Mülteci sayısındaki artış Kuzeybatı Avrupa'yı çok sıkıştırdı, bu da insanları korkuttu. Kültürel olarak namus kavgaları gibi nahoş örneklerin ortaya çıkması da bu korkuları güçlendirdiği gibi, sağın argümanlarını da meşrulaştırıyor.
Çok göç aldı mı Danimarka son göç dalgasında?
Hayır. Sadece yanlış hatırlamıyorsam 2015'de 20 bin kişi geldi. Yasalar burada oturum almayı artık çok zorlaştırdığı için pek tercih edilmiyor. Çok zorlaştırıldı sağ liberal hükümetlerle Danimarka'ya gelmek, vize almak. Aile birleşimi bile neredeyse imkansız hale getirildi.
Sizin partinizin bu konudaki tutumu ne?
Biz sonuçta solcu ve hümanist bir partiyiz. Bazı konularda değişiklik gerekiyor ama savaşlardan kaçanlara kapıyı kapatmak doğru değil. Örneğin BM'nin belirli bir mülteci kontejanı var. Her ülkeye belirli sayıda mülteci dağıtıyor. Danimarka bundan önceki senelerde 500 kişi kabul ediyordu. Şu anki sağ hükümet bunu kaldırdı. Artık BM mültecileri kabul edilmiyor. Bu korkunç bir uygulamadır. Bu Avrupada’ki, dünyadaki mülteci krizini çözmez çünkü bu geçici bir süreç değil, mülteciler hep olacaktır. Bugün savaş mültecileri, yarın doğa ve çevre sorunlarından dolayı milyonlarca mülteci tekrar yollara çıkacaktır.
Biz uzun vadeli çözümler yaratabilmek için AB içinde çözüm bulmaktan yanayız. Ortak bir dağılım politikası gerekiyor. Danimarka 20 bin mülteci aldığı yıl İsveç 160 bin aldı. Doğu Avrupa ülkeleri hiç kabul etmedi. Yükü Almanya ve İsveç çekti.
Küçük ülkeler bu kadar büyük sorunlara cevap olamayacakları için ortak bir siyaset belirlemek şarttır. Bu konuda da hem Danimarka hem Avrupa solunda farklı duruşlar var.
Solun mülteci konusundan kendisini artık yenilemesi gerekiyor. Mesela Danimarka’da hâlâ gençler zorla evlendiriliyorlar, namus cinayetleri ve kavgaları oluyor. Sol bu tarz toplumsal konularda bir tavır belirlemedi. Etnik gruplara ait sorunların uzağında durdu. Bu tür sorunlara sol net bir tavır sergilemeyip, pasif durunca bu da sağın gündem belirlemesine neden oldu.
Ama bizim parti olarak entegrasyon ve mülteci konusuna tavrımız çok net. Biz global dünyanın bir parçasıyız kendimizi onun dışında sayamayız. Bu konuda bize hangi görevler düşüyorsa, sorumululuklarımız neyse uluslararası bir dayanışma ruhuyla bunu yerine getireceğiz.
Sol bir parti olarak Danimarka’daki işçi haklarıyla ilgili de eleştiri ve önerileriniz var mı?
Bu konuda Danimarka’nın kendine has bir modeli var. İşçi haklarına hükümetler karışmaz. Sendikal hareket ve işverenler sendikaları kendi aralarında konuşur, anlaşır ve sorunları çözerler. Bizim de tabii sendikal hareketler içinde bir ağırlığımız ve diyaloğumuz var.
Sizin partinizin şu anki hükümette eleştirdiği konular, temel sorun olarak gördüğünüz konular neler ve sizin Danimarka politikası için önerileriniz nedir?
Temel sorun sağ partilerin burada var olan evrensel değerleri, dünyanın en gelişmiş refah devleti olan Danimarka’nın bu yapısını değiştirmeye çalışıyor olmalarıdır. Burada var olan sosyal sigorta sistemini çürütmeye çalışıyorlar. Mesela özel hastanelere daha farklı olanaklar sağlıyorlar. Sendikaların belirlemiş oldukları işçi haklarını sömürmeye çalışıyorlar. Bunu da hiçbir işçi hakkını, sendikal sözleşmeyi tanımayan, bunlara saygısı olmayan şirketleri burada iş yapmaya davet ederek, var etmeye çalışarak yapıyorlar.
Bizim temel amacımız burada yaratılmış olan eşit, sosyal refah devletini korumaya çalışmak. Burada da az da olsa işsizlik sorunu var. Ama ne yapılıyor? Doğu Bloku’ndan ucuz iş gücü buraya getirtilip kaçak çalıştırılıyor. Bu tür eğilimler burada maaşlı çalışan insanları da zorluyor ve sistem sıkışıyor.
Danimarka vergi oranı en yüksek olan ülkelerden biridir ama ona göre de bir sistem oluşturulmuştur. Okulu, doktoru, hastanesi herşey parasızdır. Kişinin okula, üniversiteye gitmesi ebeveynlerin maddi olanaklarına bağlı değildir. Herkes iyi eğitim alma hakkına sahiptir, eşit haklar tanınmıştır. İşte sağ partilerde bu sistemi çürütmeye çalışan bir eğilim var.
Ben İskandinav ülkelerini neoliberal politikalardan, sağ popülizmden daha korunaklı sanıyordum. Sizin verdiğiniz bilgiler bu ülkelerin de yavaş yavaş Almanya, Fransa gibi olmaya başladığını gösteriyor. Endişe verici sosyal devlet adına.
Evet, maalesef öyle! Burada da o zihniyet ne yazık ki var. İşin ilginç tarafı daha ben gençlik çalışmalarındayken liselere panellere giderdik ve oralarda solun ciddi ağırlığı vardı. Fakat şimdi liberallerin partisi soldan çok daha önde. Topluma da bu tohumları ekmeye, kapitalist, liberal sistemi inşa etmeye çalışıyorlar. Buna karşı direnmemiz gerekiyor.
Peki, Türkiye politikasını aktif olarak siz ve partiniz takip ediyor mu?
Elbette ediyoruz. Sonuçta orası benim anne ve babamın geldiği, benim doğduğum ülke. Geçmişimizi inkar edemeyiz. Ben Danimarkalı bir Kürdüm. Türkiye’ye defalarca politik sebeplerle gittim. Çeşitli dava ve duruşmalarda Danimarka adına gözlemci olarak bulundum. Buradaki demokratik olan tüm Kürt ve Türkiye solu ile hem parti hem de birey olarak diyalog ve dayanışma içindeyiz.
Danimarka’daki Türkiye solu ve Kürt demokratik kurumlarının çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Gerek Kürt gerek Türkiye solu demokratik kurumlarının kendilerini zamanın ruhuna adapte etmemeleri bence sorun. Hâlâ 1980’lerdeki ruhu, pratiği buralarda var etmeye çalışıyorlar. Burada temsil ettikleri insanların nasıl sorunları var, nasıl bu sorunlara çözüm olabiliriz gibi konular gündemlerinde olmuyor. Toplumun buradaki ihtiyaçlarına cevap olmak yerine bölgedeki olaylara endeksli bir çaba içerisindeler. Tabii o da önemli ama burada sürekli yaşayan insanlarımız açısından da sağlıklı bir porte değil bu durum.
Bir politikacı olarak, siz Avrupa’daki Kürt ve Türkiyeli sol demokrat çevrelerin yaşadıkları ülkenin ekonomi, politika ve yaşam tarzına ilgili olmamalarını neye bağlıyorsunuz? Bölgedeki savaş mıdır bunun temel nedeni?
Ülkedeki gerginlik, çatışma ortamı tabii ki kendisini bir şekilde buraya da yansıtıyor. Bu da burada uzun vadeli politika üretmenin önünü kesiyor. Burada diaspora Kürtlerinden yola çıkarsak, Danimarka’da 40-50 bin arası Kürt nüfusundan bahsediyorum. Burada yaşayan bu insanlar bundan 20 yıl sonra Kürtlerin sorunları demokratik bir şekilde çözüme ulaştığında geriye dönmeyeceklerdir. Sadece Kürtler de değil, İranlı, Suriyeli, Iraklı da dönmez, burada kalacaklardır. Bunu düşünmek lazım: Biz ne yaptık bu insanlar için, ne yapıyoruz ve ne yapacağız? Burada politikaya dahil olmazsak bu bireylerimiz beş veya altı kuşak sonra belki geldikleri ülkeyi artık tarihi referans olarak algılamayacak veya görmeyecektir. İşte oradaki savaş ortamı buradaki demokrat kurumlara o ortamı tanımıyor. Bu insanlarda o enerji kalmıyor. Çünkü sürekli ülkede birşeyler oluyor. Miting yapmak zorundalar, çünkü orada bombalama oluyor, tutuklama oluyor vs. Bu çatışma ortamı oldukça buradaki kurumlarımız kendilerini buraya endeksleyemeyecekler, öyle görünüyor.
Yani bu durumda bu kurumların Avrupa’daki hayata yönelik çalışmalarını bir süre daha bekleyeceğiz.
Hayır, beklememiz gerekmiyor, öyle bir durum söz konusu değil! Bizim burada yaşayan bireyler olarak, buranın politikasında, farklı iş, kültür, sanat çevrelerinde rol alan, çalışan insanlar olarak, onlara sürekli dayatmamız, bu sorumluluklarını da hatırlatmamız lazım.
Aslında kurumlar kendilerini buraya ne kadar sağlam adapte ederlerse, ülkedeki sorunlara da daha sağlam bir zeminde sahip çıkabilirler. Örneğin sendiklardan dayanışma istiyorsan öncelikle buraları iyi tanıman, buralarda bir yer edinmen gerekir.
Kendine bir zemin sağlaman gerekir ki, yarın ülkede bu kurumlar üzerinden bir dayanışmaya ihtiyacın olduğunda, o zaman bu kurumlar daha sağlam sana destek çıkacaklardır. Artık bu eksikliği gidermek gerekiyor. Alışılagelmiş çok klasik diplomasi, siyasi çalışmalarla bu ilerleme kaydedilemez. Ben ancak Danimarkalı Türkiyeli bir siyasetçi olarak gittiğimde o kurumlara daha farklı katkı sunabilirim. Ama Türkiyeli bir Danimarkalı olarak o kurumlara gidersem daha farklı olur. Sonuç itibariyle ben Danimarkalı bir kurumu temsil edersem, o kurumların yaptığı çalışmalara, etkinliklere dahil olursam bunun yankısı ve etkisi çok daha farklı olur. Ama sadece Türkiyeli kurumların içinde yer alırsak o zaman marjinalleşiriz, Danimarka toplumunun dışında yer almış oluruz. Bizler Avrupada yaşadığımız ülkelerde her alanda konum edinmeli, yer edinmeliyiz. Konuşamamın en başında söylemiştim, her ne kadar ideolojik olarak benimsemesem de buradaki Türkiyelierin sağ partilerde yer alması bile uyum için bence çok önemli. Ortadoğu’daki sorunlara cevap olabilecek bireylerin siyaset içinde yer alması azımsanmamalı.