Serdal Benli: Danimarka'da mülteci karşıtı politikaları sosyal demokratlar da kucakladı

Danimarka'da sosyal demokrat hükümet mültecileri geri gönderiyor. Sosyalist Halk Partisi Milletvekili Serdal Benli: "Sağ partiler güçlenince sosyal demokratlar mülteci karşıtı söylemi benimsedi."

Abone ol

KÖLN - Geçtiğimiz hafta perşembe günü dünya basınına Danimarka hükümetinin Suriye'nin Şam bölgesinini güvenli olduğuna kanaat getirerek geçici oturma izni olan Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri yollanabilecekleri kararı aldığı yansıdı. 

Danimarka Suriye'nin belli bölümlerinin güvenli olduğu konusunda karar veren ve oturma izinlerini kaldırmaya başlayan ilk Avrupa Birliği üyesi ülke oldu. Özellikle Şam ve çevresinden gelmiş olan Suriyelinin durumlarının yeniden gözden geçirildiği ifade edildi. Danimarka'da Sosyal Demokrat Parti'nin liderliğindeki merkez sol hükümeti var. Ancak ülkede aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi de son yıllarda yükselişte.

35 bin Suriyeli göçmenin yaşadığı 5,8 milyon nüfuslu Danimarka'da şu anda gönderilmek istenen Suriyelilerin durumunu, Sosyal Demokrat Parti'nin verdiği bu kararın gerekçelerinin ne olduğunu 2019’da yapılan genel seçimlerde Meclis'e Sosyalist Halk Partisi'nden milletvekili olarak giren Serdal Benli ile Gazete Duvar için konuştuk:

Danimarka geçici oturma izni olan Suriyeli mültecileri geri gönderme kararını neden verdi?

Danimarka hükümeti, Danimarka Yüksek Mülteciler İtiraz Kurumu’nun hazırlamış olduğu bir rapor doğrultusunda Şam bölgesinin güvenilir olduğuna dair bir sonuca varmış. Bu çerçeve içerisinde mülteciler yasasının 7. Maddesinin 3. paragrafı doğrultusunda geçici oturum verilen ve Şam bölgesinden gelen mültecileri geri gönderme durumu söz konusu. Bunlar zaten ülkelerinde savaş olduğu için, ülkeleri güvenli olmadığı için bu oturumla Danimarka’da yaşıyorlar. Şu anda 200’ün üzerinde dosya değerlendiriliyor. Hazırlanmış olan raporda İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (HRW) bir bilirkişinin söylemlerine diğeri de Suriye ile ilgili insan hakları gelişmelerini takip eden Syria Direct adlı başka bir insan hakları örgütünün direktörü ile yapılmış olan bir röportaja yer veriliyor. Fakat 16 Nisan’da yeni bir gelişme oldu, bu iki kişi de paylaşmış oldukları bilgi ve düşüncelerin Danimarka Yabancılar Dairesi tarafından yanlış kullanıldığını belirttiler. Yabancılar Dairesi bu iki kişinin söylemlerine dayanarak Şam bölgesinin güvenli olduğu sonucuna varmışken bu iki bilirkişi ise söylemlerinin yanlış kullanıldığına, varılan sonuçla bağdaşmadığına dair eleştirilerde bulundular.

Sizin partiniz ve diğer muhalefet partileri bu karara nasıl bakıyor?

Bu çerçevede bizim partimiz Sosyalist Halk Partisi, Entegrasyon ve Mülteciler Bakanlığı'na geçtiğimiz cuma günü bir soru önergesi verdi. İki hafta içinde bakanla bir toplantı yapılacak. Bu raporun hala geçerli olup olmadığına dair sorular sorulacak. Yürürlüğe koymuş oldukları bu geri gönderme politikalarından vazgeçilecek mi diye soracağız. Çünkü her iki bilirkişinin de karşı çıktığı bu rapora dayanarak belli kararlar almışlar. Biz de merakla ne cevap vereceklerini bekliyoruz. Hem bizim partimiz hem bizim solumuzda bulunan Birlik Partisi hem de Sosyal Demokrat hükümetin parlamenter desteğini sağlayan Sosyal Liberal Parti’nin bu konuda tavrı ortak ve nettir. Biz Birleşmiş Milletler’in verileri ve raporlarına dayanarak şu an Suriye’nin herhangi bir bölgesinin güvenli olmadığını ve buraya mültecileri geri göndermenin riskli bir durum olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir geri gönderme söz konusu olamaz. AB ülkelerinden sadece Danimarka’nın böyle bir uygulamaya geçmesi her şekilde eleştirilmesi gereken bir tavırdır.

Bu süre içerisinde geri gönderilen mülteci oldu mu?

Kanunlara göre bir mültecinin oturumu iptal olduğunda mülteci geri gönderme kampında kalır. Gönüllü olarak gitmeyi kabul etmezse ve eğer gönderilecek ülkeyle Danimarka arasında bir anlaşma yoksa gönderilmeleri çok zor olur. Bu durumun vahim olduğuna dair birkaç örnek vereyim: Mesela 2015’ten beri burada olan, dil öğrenmiş, eğitim almış bir lise öğrencisi genç kız eğitimini bitirmeden gönderilme kampına gönderilecek. Orada belirsiz bir süre öylece bekleyecek ve kim bilir ne zaman gönderilecek. Belki de gönderilmeyecek. Böyle belirsiz, insanlık dışı bir pratikle karşı karşıya kalacak. Yine hemşirelik eğitimi alan, son sınıfta olan ve Şam bölgesinden gelmiş bir genç kadın da aynı şekilde eğitimi yarıda kesilerek geri gönderme kampında bekletilecek. Bu hem bu genç insanlar için hem de diğer insanlar için ayrıca eğer geri gönderileceklerse gönderilecekleri ülke için verimli olmayacaktır. Sonuç itibariyle aralarında eğitim hakkı ellerinden alınanlar var. Burada yaşayan normal vatandaşın sahip olduğu çalışma hakkı vs. gibi tüm haklar mülteci geri gitme kampında bekleyecek herkesin elinden alınmış olacak.

Aslında bu insanlar altı yılda kendilerine öyle ya da böyle bir hayat da kurmuşlar. Bu hayatlarını yarıda bırakıp tekrar sıfırdan başlayacakları bir yere gönderilecekler.

Öyle fakat en başta dediğim gibi ellerindeki oturum izni geçici. Bu durum bir gün yaşanacak. Ülkeleri güvenilir olsa, bu insanların medeni bir şekilde geri gönderilmelerine karşı değiliz. Ama bulunduğumuz noktada ne BM bu bölgenin güvenli olduğu sonucuna varmış ne de başka herhangi bir AB ülkesi. Sadece dönem içerisinde sağ partilerin sert söylemlerinin, yabancılara karşı sert politikalarının bir sonucu olarak bu noktaya geldik. Danimarka tek başına Avrupa’da böyle bir tavır göstermeye başlıyor. Bu da çok endişe verici, karşı durmamız gereken bir durumdur. BM İnsan Hakları Beyannamesi’ne, uluslararası anlaşmaların ruhuna ters düşen bir uygulama.

Danimarka’da sosyal demokrat bir hükümet var ve bu hükümet sağcı bir hükümet gibi davranarak mülteci yasalarına aykırı sayılabilecek bir karar alıyor. Neden sosyal demokrat bir hükümet bu kararı aldı? Almak zorunda mı kaldı?

2000’li yılların başından bugüne kadar yabancılar siyaseti dediğimiz mülteciler sorunu, dönem içinde aile birleşimi ile Danimarka’ya gelen Orta Doğulu, Müslüman ülkelerden gelen insanların uyum sorunu vs konusu 2001 seçimlerinden itibaren diyebilirim ki 2011-2015’e kadar seçim sonuçlarında belirleyici temalar olmuştur. Sağ iktidarlar sert söylemlerle bu konuyu sürekli güncelleştirerek ön plana çıkararak iktidarı ele aldılar. Sosyal demokratların da bu süreçte stratejilerini değiştirmesi, sağın bu sert söylemlerini kucaklaması stratejik bir manevradır. Tahmin etmiyorum ki sosyal demokratların tüm kesimleri böyle bir manevrayı, böyle bir sert söylemi, retoriği benimsesin. Fakat sosyal demokratların stratejik bir hamleyle 2019’da iktidara gelmesini tamamıyla bu sert söylemleri kucaklamasının bir sonucu olarak görmek gerekir. Danimarka’da şu an yabancılar siyasetinde parlamento içerisinde ortak bir duruş var. Orta Doğu ve üçüncü dünya ülkelerinden hem mülteci akınını hem aile birleşimini durdurmak isteyen sosyal demokratlar da dâhil büyük bir çoğunluk var. Böyle bir tarihsel gelişmenin sonucu olarak Danimarka bu noktaya geldi. Bu konu Danimarka’da son yirmi senedir seçimlerde belirleyicidir.

Danimarka toplumunun göçmen karşıtı politikalara karşı tavrı nasıl?

Maalesef Danimarka toplumunda bu politikayı destekleyen bir çoğunluk da var. Yani 179 milletvekilinden oluşan parlamentoda diyebilirim ki yüzde yirmisi böyle bir siyaseti benimsiyor. Bu siyaset, doksanlı yılların sonlarında ortaya çıkan sağcı Danimarka Halk Partisi bu temadan nemalanarak bir dönem parlamentonun neredeyse ikinci veya üçüncü büyük partisi olmasını sağladı.  Bununla da yetinmeyip bundan daha da radikal olan yeni bir sağcı partinin -Yeni Muhafazakârlar Parti- kurulmasıyla beraber bu söylemler daha da sertleşti. Sağ partilerde göçmenler konusunda ben senden daha sertim yarışı var. İlginçtir Danimarka sağ liberallerinin eski başbakanı Lars Løkke Rasmussen şu an partisini bırakarak bu uç noktaların Danimarka siyasetindeki önünü kesebilmek için yeni bir merkezi parti kurmaya çalışıyor. Bu noktaya gelinmesi maalesef bu sert söylemlerin normalleşme, meşrulaşma halinin bir sonucudur. Komşumuz olan İsveç’e bakıyorsun orada da Sosyal Demokratlar hükümette ama orada çok farklı bir hava var. İsveç parlamentosunda göçmen karşıtı sert söylemlere karşı daha yapıcı olmak yönünde ortak bir görüş var. Danimarka’da sağın daha da sağında duran parti anketlere bakacak olursak yüzde ona yakın bir oy oranını yakalamış görünüyor.  Üstelik bu partinin söylemleri hepsinden sert, tüm göçmenleri geri gönderelim diyorlar. Hatta son yıllarda örneğin BM İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi vs gibi altına imza attığımız uluslararası anlaşmaları nasıl bertaraf edebiliriz veya tam son sınırına kadar kullanabiliriz diye tartışmalar da var.

Bu aşırı göçmen karşıtlığı Danimarka toplumunda nasıl oluştu?

Orta Doğu veya Müslüman ülkelerden gelen göçmenlerin uyum sorunu neden oldu. Sayısı çok olmasa da yirmi, otuz yıldır Danimarka’da yaşayan ama hala uyum sağlamayan, sorun yaşayan grupların olması bir neden. Fakat bunun çözümü ötekileştirmek, demoralize etmek değildir. Bu tarz; mesafeyi, kutuplaştırmayı daha da derinleştiriyor ve bizi tam tersi bir sonuca vardırıyor ki maalesef şu an o noktadayız.

Şimdi rapora bilirkişilerin itirazı var. Meclis'te de sizin partiniz ve diğer muhalefet partileri bakanla bu konuyu konuşacaksınız. Ama yine de Suriyeli mülteciler gerçekten geri gönderilecek mi

Kamuoyunda iyi bir gündem oluşturabilirsek ve raporun geçerliliğine dair soru işareti oluşturabilirsek, Mülteci İtiraz Kurumu’nun raporu manipüle ettiğine dair bir kamuoyu oluşturabilirsek kısa vadede belki değiştirebiliriz. Biz sosyal demokrat hükümeti dışarıdan destekleyen partiler olarak bunu bir yere kadar meşrulaştırabiliriz. Ama belirli bir noktadan sonra bu hem bizi hem de diğer partileri kendi seçmen kitleleri nezdinde zora sokar. Biz güvenli olmayan bir yere kimsenin gönderilmesini istemiyoruz umarız da engel olabiliriz.

Danimarka vatandaşı olup da IŞİD’e katılan kişiler de var. Bu insanlar Suriye’de mülteci kamplarında bekliyorlar. Peki, Danimarka hükümeti Suriyeli mültecileri geri yollama kararı verirken kendi vatandaşlarını geri kabul edecek mi?

IŞİD’e katılmış Danimarkalı çiftlerden olan 19 çocuğun Suriye’de kamplarda olduğu söyleniyor. El Hol ve Roj kamplarındalar. İsveç ve Finlandiya kendi vatandaşı olan bu çocukları anneleriyle beraber tekrar ülkelerine aldılar. Danimarka’da da bu tartışma var. Sözde yaptığımız bir anlaşma çerçevesinde Danimarka bakanlıkları ve kurumları araştırıyorlar. Hangi şekilde bu çocukları getirebiliriz. Fakat Danimarka’da ki farklılık çocukları getirelim ama annelerini getirmeyelim şeklinde.  Bu da ciddi olarak büyük sıkıntılar yaratır. Tamam, çocukları savaş bölgesine götürüp onları tehlikeye attıkları için anne ve babalarından alabiliriz ama bu doğru bir yaklaşım olmaz. İlk etapta söylemleri çok sertti bu anneleri geri getirme noktasında ama biz ciddi bir baskı yaptık ve biraz yumuşadılar. Ne olursa olsun bu anne veya babalar bizim vatandaşlarımız. Her ne kadar düşüncelerini ve eylemlerini benimsemesek de bunlar uluslararası anlaşmalar ve değerler çerçevesinde bizim vatandaşlarımızlar ve sorumluluğumuz altındalar. Şimdi tekrar araştırmaya başladılar annelerini orada bırakarak çocukları geri getirme modelini uygulayabilir miyiz diye fakat bu realist değil. Hükümet de biliyor bunun gerçekçi olmadığını fakat kamuoyunu yumuşatmak için “araştırdık, hukuki yolları aradık olmadı. Mecburen anneleri de getireceğiz” diyecekler. Bu konu birkaç aydır Danimarka’da yoğun tartışılıyor. Bunlar içerisinde maalesef birkaç Türk ve Kürt aile de var. Sorumluluğu Kürtlerin üzerine yüklüyorlar. Çıksınlar işin içinden çıkabilirlerse.

Sorunu Kürtlerin üzeri yıkıyorlar mülteciler için parayı Türkiye’ye veriyorlar.

Sorun da bu ikiyüzlü politik tavır. Suriye’de uzun vadede iktidar yaratmak istiyorsan, mülteci akını dursun istiyorsan, buradaki mültecileri geri göndermek istiyorsan o zaman aktif, realist, doğru perspektifi olan bir tavır sergilemen gerekir. Ama bu maalesef AB’de yok. Bir taraftan Fransa başka şeyler söylüyor, bir taraftan Almanya kendi gündemini yürütüyor, kendi pazarlığını sürdürüyor kendi ticaretini Türkiye ile yapıyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.

AB ile Türkiye arasında yapılan, göçmen ve insan hakları kurumlarınca da kirli anlaşma olarak nitelendirilen Mülteci Anlaşması’nın ardında sadece Almanya, Avusturya, Fransa gibi ülkeler var sanılıyor en çok da bu ülkeler eleştiriliyor. Oysa tüm ülkeler nüfusa ve ekonomik gücüne göre eşit mülteci almadı. Sizce Danimarka gibi AB’deki daha küçük ülkelerin etkisi göz ardı mı ediliyor?

Bu konuda tüm Avrupa Birliği ülkelerinin çifte standartlı olduğu ortaya çıktı.  Bu Danimarka için de geçerlidir. Ben Türkiye ile yapılan bu anlaşmayı çok kötü emelleri olduğu ve çok kötü pazarlıklara dayalı olduğu için gayri insani olarak değerlendiriyorum.  Bunun söylemdeki temsilcileri Almanya, Fransa gibi büyük ülkeler olsa da destekleyicisi bütün Avrupa Birliği ülkeleridir. Danimarka da destekliyor. Sizin de dediğiniz gibi göçmenler geldiğinde eşit, orantılı bir dağılım olmadı. Yanılmıyorsam 2015’te 160 bin mülteci İsveç’e gitti. Sonra yine 30 bin mülteci aldı. İsveç bizden biraz daha büyüktür fakat bizim beş-altı katımız mülteci aldı, aradaki farkı görün. Türkiye ile yapılan bu anlaşma Avrupa’nın ikiyüzlülüğünün resmileşmiş halidir. Şu an işe yarıyor mu, evet. Avrupa’ya şimdilik mülteci akını durdu. Türkiye’de bekletiliyorlar. Ama uzun vadede AB’nin tavrı bu konuda ne olacak, burada da AB’nin net tavrı yoktur. Suriye’deki çözüm açısından, Suriye’deki Kürt bölgesine Türkiye’nin baskınları açısından net bir tavırları maalesef olmadı.  Fransa Türkiye’ye karşı sert söylemlerde bulunurken Almanya hala silah satmak da dâhil ticaret yapmaya devam ediyor. Avrupa’nın kendi içinde çifte standartlı duruşları da maalesef var.

Danimarka ile Türkiye arasında ilişkiler nasıl? Ticari ilişkileri nasıl?

Tabi ithalat-ihracat anlamında rakamları ezbere bilmiyorum ama Türkiye ile büyük pazarlıkları var. Özellikle ilaç sanayide, limanlar konusunda vs alışverişi var. Danimarka’nın büyük gemi taşıma firmasının yanlış hatırlamıyorsam dünyanın ikinci büyük firması Maersk’in İzmir’de yatırımları var. Yüzeysel olarak eleştirilerde bulunsalar da işin özünde iyi ticari ilişkileri de mevcut.