Serdar Ortaç’ın bitmeyen pişmanlığı: Kaç kere tövbe eder…
Ortaç’ın her cümlesi ayrı ayrı analiz edilmeyi hak ediyor belki de. Nasıl oluyor da yıllardır bu ‘illet’ten çok çektiğini anlatıp herkesin gözü önünde ve her fırsatta ‘tövbeler’ edip sonra yine ‘katakulli’ye gelebilir ki insan? Toplumsal muhalefetin her türlü baskı ve zorla sindirildiği, köşe dönmeciliğin, işini halletmenin, torpilin, liyakatsizliğin, kazandıkça daha da çok kazanmanın kutsandığı bir toplumsal modelin prototipidir o yüzden Serdar Ortaç.
Ahmet Kaya’nın bu dünyadan çekip gitmesinin üzerinden 24 yıl geçmiş. Üç gün sonra, 16 Kasım’da, onsuz geçecek 25’inci yıl başlayacak. Çeyrek asır! Bu geçen zaman boyunca onunla ilgili çok şey oldu. Ölüp gitmiş birinin arkasından, ‘onunla ilgili’ ne kadar çok şey olabilir ki?
Ama söz konusu Ahmet Kaya olunca, oldu işte...
En çok olan da şarkılarının her zaman çok dinlenmesi, yıllardır yeniden yorumlanması böylece yeniden ve yeniden doğmasıydı...
Onunla ilgili ‘çokça’ olan şeylerden biri de Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde yapılan ve Paris’teki ölümüne kadar varan yolu açan saldırının en çok anılan ‘faili’ Serdar Ortaç’ın ‘pişmanlık’ açıklamalarıydı herhalde. Ortaç defalarca bu konuda özür diledi, pişmanlık bildirdi, yakın zamanlardakinden birinde şöyle diyordu:
"O sahnede olmaktan pişmanım. O grubun içinde o anı yaşamaktan pişmanım. Allah benim belamı versin o gün orada olduğum için... Herkes diyor ki, 'çatal attın'. Hiçbir şey atmadım. Orada marş oku dediler. Binlerce kez özür diliyorum bütün Ahmet Kaya hayranlarından. En büyük pişmanlıklarımdan biridir rahmetlinin bu yaşadıklarına alet olmak. Allah benim belamı versin..."
***
Serdar Ortaç’ın Ahmet Kaya konusu kadar pişmanlık belirttiği, kendisine açık açık kızdığı diğer konuysa hayatına dair oldu hep: Kumar bağımlılığı!
Yıllar içinde defalarca kendi ağzından bu bağımlılığa dair pişmanlıklarını, ‘tövbe’lerini, beddualarını dinledik. Onların sonuncusunu da daha yeni gördük işte ‘yasa dışı bahis operasyonu’ vesilesiyle:
“Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldım. Çok pişmanım.Yani topluma kötü örnek olduysam Allah beni affetsin. Bu kumar belası hâlâ başıma işler açıyor. Nasıl bir illetse bu. Eğer millete kötü örnek olduysam herkesten özür diliyorum.Allah kahretsin yani...Bir şey diyemiyorum. Evimi barkımı, paramı, evliliğimi, sağlığımı aldı bir de adliyeye düşürdü. Bu kumarı daha nasıl kötüleyeceğiz? Millete nasıl anlatacağız?”
Bu kadarla da kalmadı, kendisine ‘peki bu iş nasıl oldu’ diye soran gazetecilere şunları söyledi adli kontrol şartıyla serbest kaldıktan sonra:
“Abi bilinçsizce oldu, beni otel açılışına davet ettiler.GittimMalta Adası’na. Restoran açılıyordu. Oradakatakulliye geldim,cep telefonundan oyunu çektiler. Oyuna geldik. Bir şey de diyemezsin gurbette.Hatta maç açıktı, ‘Serdar Bey skor ne olur' diye bana soruyor. Ben üst alt ne olur bunlardan anlamıyom, anlamam yani... Pişmanım,üzgünümabi. Herkes kumarbaz olmuş. En az 50 milyon kumarbaz var. Bırakmazsanız hepinizin başınabunlar gelecek.Bırakın abi şu işi...İnşallah konserleri etkilemez. Mehmet Ali Erbil de benimle Malta’daydı. Onun bir suçu yok.”
Ortaç’ın her cümlesi ayrı ayrı analiz edilmeyi hak ediyor belki de. Nasıl oluyor da yıllardır bu ‘illet’ten çok çektiğini anlatıp herkesin gözü önünde ve her fırsatta ‘tövbeler’ edip sonra yine ‘katakulli’ye gelebilir ki insan?
Yeniden ve yeniden ‘oyuna geldim’, ‘kandırıldım’ diyebilir?
‘50 milyon’ olduğunu söylediği ‘kumarbazlar’a ‘bırakmazsanız başınıza bu işler gelir’ deyip, veciz ifadelerle bezenmiş tövbesini ‘konserleri etkilemez inşallah’ diye bitirebilir?
Bu sözleri söylediğinde ‘adli kontrol şartı’ ile serbest kalmıştı Ortaç. Gözaltına alınıp adli kontrolle serbest kaldınızsa oturduğunuz bölgenin dışına çıkamıyorsunuz, düzenli olarak polis merkezine gidip imza veriyorsunuz, bu kurallara uymazsanız yeniden takibata uğruyorsunuz zira... Ancak Ortaç’ın aklında ‘konserler’ var: Etkilenmez inşallah!
***
Serdar Ortaç 1970 doğumlu, Ahmet Kaya’nın ve -resmi rakamlara göre- 650 bin insanın gözaltına alındığı 12 Eylül askeri darbesinde 10 yaşında bir çocuktu. Kaya’nın epeyce şarkısı o karanlık günleri anlatır. O günleri anlatan ve kalplerde en çok yer etmiş şarkılar da herhalde onun söyledikleridir...
Buna karşılık darbe sonrası politik mimarinin böyle şarkıya, türküye, kitaba, filme falan tahammülü yoktu. Bugün hala Ahmet Kaya posteri asılması ‘ceza gerekçesi’ haline gelebiliyorsa, işte ondandır...
Peki yeni ‘rejim’ ne istiyordu?
Onun yanıtı da herhalde Serdar Ortaç’ın bir şarkı sözünde gizliydi:
“Kaç kere tövbe eder kaç cephede savaşır?”
Her dümeni çevirip, sonra tövbeler edip, ışıklar suratına dönünce de, ‘Abi anlamıyom’, ‘ben yaptım ama başkaları yapmasın’, ‘kandırıldım’ falan diyecek bir ‘model’...
Sanatta... Siyasette... Sporda... Akademide... Medyada... Her cephede!
Toplumsal muhalefetin her türlü baskı ve zorla sindirildiği, köşe dönmeciliğin, işini halletmenin, torpilin, liyakatsizliğin, kazandıkça daha da çok kazanmanın kutsandığı bir toplumsal modelin prototipidir o yüzden Serdar Ortaç.