Sergen Yalçın ve bekleyen rakip

Maç başladığında topu rakibe bırakıp, kontra oynamak isteyen Sergen Yalçın, elinde elma şekeri alınmış çocuk gibi mutsuzdu. Terim beklemeyi tercih edince, Yalçın, ne yapacağına bir türlü karar veremedi ve maç sırf bu nedenle, kaotik bir yapı kazandı.

Ali Fikri Işık polesar@hotmail.com

Sergen Yalçın, benim keyifle izlediğim en iyi Türk futbolcuların en yeteneklisiydi. Topla buluştuğu her pozisyonda heyecanlandığımı, sanki dünmüş gibi hatırlıyorum. Ayak bileklerinin zarafetine ve oyun görüşüne hayrandım. Sihirli sol ayağı ve geriye doğru savurduğu bedeninin heybeti, kelimenin tam anlamıyla hem büyük bir tehdit hem de büyük bir meydan okumayı zihnime nakşederdi. Sergen’in varlığı ruhumda bir büyük özgüvene dönüşürdü. Hafızamın kıvrımları arasında, insan Sergen’in zaafları ve kişiselliği, topçu Sergenin imgesiyle asla rekabet edemezdi. O benim için ilahi baharat gibi, saf yeteneği temsil ediyordu ve dünyevi zaaflar karizmasına, bir başka zengin boyut katıyordu. Ne yapsa yeriydi ve ne yapsa yakışıyordu. En son Siirt YSE formasını giydiğinde, benim yakın akrabam, kabilemin şeflerinden birine dönüşmüştü.

Şimdilerde Sergen Yalçın, teknik direktör olarak, futbol dünyası içinde yer almaya çalışıyor. Daha önce farklı kulüplerde deneyimlediği teknik direktörlük hikayesi, doğrusunu söylemek gerekirse, çok da dikkate değer bir performansla sonuçlanmadı. Bu sezon Malatyaspor ile sözleşme imzalayınca, onu bir teknik direktör olarak odağıma almak, artık farz oldu. Malatya bir Kürt şehri ve ben de başta Dalkurd olmak üzere, Kürt şehir kulüplerinin hikayelerine daha yakından bakmak için oldukça arzuluyum.

Galatasaray maçı sonrası, basına konuşan Sergen Yalçın, benim için ilginç ve bir o kadar da tuhaf olan bir değerlendirme yaptı. Galatasaray’ın iyi bir takım oluşturduğunu ifade ettikten sonra,"Galatasaray gibi kaliteli bir takıma, onlar, sizi beklerken saldırmak, çok zor bir iştir" dedi.

İfadenin tuhaflığı şurada: Futbol oyunu hızlı, hareketli, sert ve aktif bir oyundur. Esasen bu oyunu tehlikeli hale getiren, rakibin hızı, temposu, hareketliliği, sertliği ve bitmek tükenmek bilmeyen aktivitesidir. Dünyanın her yerinde rakibi için oyun oynamayı kolaylaştıran takım ya da takımlar, rakibini bekleyen takımlardır; çünkü bekleyen takım, rakibine sadece kocaman bir alanı altın tepside sunmaz, o rakip aynı zamanda rakip takıma her türlü pozisyonu örgütleyecek, büyük bir zaman da bırakır.

Eğer kendinizi ve oyuncularınızı ikna ettiğiniz bir oyununuz varsa, önceden kurguladığınız bu oyunu oynamak için iki şeye ihtiyaç duyarsınız. Birincisi alandır ikincisi de zamandır. Alan ve zaman kolaylığı, sonuç alıncaya kadar, kurgusal oyununuzu deneme imkanı tanır. Deyim uygunsa, alana ve zamana hakim taraf, maçını sonucuna da hakim olan taraftır. Futbol bazen ilahi mutlu tesadüfler barındırsa bile, rakibin size ikram ettiği alan ve zaman, o mutlu tesadüfleri telafi etme imkanını da kural olarak sunar.

Çok belli ki, Galatasaray maçında Fatih Terim, Sergen Yalçın’ın rolünü çalmıştı. Sergen’in maç sonu yaptığı bu tuhaf yorum da, bu gerçeğin itirafıydı. Terim daha hızlı davranınca, Sergen tek yanlı oyun planı ile baş başa kalmıştı.

Maç başladığında topu rakibe bırakıp, kontra oynamak isteyen Sergen Yalçın, elinde elma şekeri alınmış çocuk gibi mutsuzdu. Terim beklemeyi tercih edince, Yalçın, ne yapacağına bir türlü karar veremedi ve maç sırf bu nedenle, kaotik bir yapı kazandı. Maçın kaderini belirleyen iki teknik adamın kurgusal planları değil, oyuncuların iştah ve yetenekleri oldu.

Sergen Yalçın, hücum planını ancak ikinci yarıda hatırladı. Hatırladığı da özgün bir şey değildi. Şenol Güneş’in Quaresma ile yaptıklarını, Yalçın, Guilherme ile yapmaya çalıştı. Kim ne derse desin, Jahoviç’in hücum için temsil ettiği imkan ve potansiyel, Guilherme’nin sağdan yapacağı muz orta kesmelerden daha sonuç alıcıdır. Ama Guilherme ve takıma, tıpkı Şenol Güneşin yaptığı gibi, "topu alan Quaresma’ya ulaştırsın" talimatı vermek çok daha kolay. Ama Jahoviç’in potansiyeli, daha çok kurgu ve çalışma gerektirdiği için, yoğun bir iş yükü demek. Şimdi kim, kalkıp bu kadar özen, saygı ve çalışkanlık gerektiren iş yükünün altına girecek?

Tüm yazılarını göster