'Sergüzeşt' bugünün okuruna ne vaat eder?
Samipaşazade Sezai’nin 'Sergüzeşt' romanı, İsmail Kayapınar'ın hazırladığı metinlerle, sadeleştirilmiş ve eleştirel olarak iki farklı kitap halinde İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Ata Hacımale
Tanzimat romanları, bir kuşağın hayata ve edebiyata nasıl baktığını anlamak için harika kaynaklardır. Yalnızca edebiyatla ilgilenmeyen, aynı zamanda toplumu da değiştirip dönüştürme çabasında olan Tanzimat aydınlarının zihin dünyası en berrak şekilde bu metinlerde karşımıza çıkar. Günümüz okurları, bu romanlar aracılığıyla kimi sorunların geçmişten bugüne nasıl miras kaldığını şaşkınlıkla keşfederken dönemin aydınlarının taşıdıkları heyecana ortak olmaktan da gizli bir haz alır. Yıkılmakta olan bir imparatorluğu edebiyat aracılığıyla kurtarmak gibi naif ve romantik bir çabanın peşinde olan Tanzimat yazarlarının içinde bulundukları gerilimi keşfetmek ya da batıya yönelik arzuyla milli kimliği kaybetmekten duyulan korku arasındaki zıtlıkların izini sürmek gibi meseleler, dönemin romanlarını okurken okuyucunun zihnine kendiliğinden üşüşür.
Tanzimat romanlarını okumak, toplumun batılılaşması için çaba harcayan bu yazarlara duyulan sempatinin yanında dönemin sorunlarını daha iyi anlamak açısından da önemlidir. Görücü usulü evlilik, kadınların eğitimi ya da kölelik gibi dönemin öne çıkan sorunları bu romanlarda konu edilmiş ve edebiyat aracılığıyla bu meselelere çareler aranmıştır. Bu yüzden “Tanzimat ruhunu” daha iyi anlamanın ve dönem aydınlarının karşı karşıya oldukları sorunlara ne gibi çözümler önerdiklerini öğrenmenin en iyi yolu dönüp bu romanlara yeniden bakmaktan geçer. Bu bağlamda tercih edilebilecek en tipik örneklerden biriyse hiç şüphesiz Tanzimat döneminin en önemli romanlarından olan 'Sergüzeşt'tir. Bu metin, geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından sadeleştirilmiş ve eleştirel olarak, iki farklı kitap halinde yayınlandı, metinleri hazırlayan isimse İsmail Kayapınar.
İlk olarak 1888 yılında yayınlanan 'Sergüzeşt', yazarı Samipaşazade Sezai’nin kölelik müessesini tartışırken dönemin toplumsal yaşamından manzaralar sunmayı da ihmal etmediği, önemli bir kurucu metindir. Tevfik Fikret’in “bizde edebi hikâyenüvisliğin ilk numunesidir,” diyerek övdüğü bu metin, Osmanlı için henüz çok yeni bir edebi tür olan ve hâlâ romantizmin etkisinde gelişen Türkçe romanın realizmle tanışmasını sağlamış, daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem’in 'Araba Sevdası'yla birlikte yetkin bir örneğini vereceği bu akımın edebiyatımızda ortaya çıkışının yolunu hazırlamıştır. Yazar, romanın baş kişisi olan Dilber’in hikâyesini anlatırken abartıdan kaçınmaya çalışmış, karakterin portesini içinde bulunduğu mekân ve toplumsal yapıya uygun şekilde betimlemeye özen göstermiştir. Bu açıdan kendisinden önce yazılmış romanlardan ayrışan Sergüzeşt, içinde barındırdığı kuşak çatışmasıyla da ilgi çeker. Tanzimat aydınlarının eski kuşakla arasındaki kopuşun bir göstergesi haline gelen bu çatışma unsuru romana önemli bir tarihsellik kazandırmıştır. Celâl Bey’in evlilik ve kölelik konusunda başta babası Asaf Paşa olmak üzere çevresindeki eski kuşağın temsilcisi olan kişilerle ters düşmesi, gerçekte Samipaşazade Sezai’nin bizzat tecrübe ettiği bir çatışmayı yankılamaktadır.
'Sergüzeşt'in temel konusu, Tanzimat edebiyatının sıkça işlenen temalarından biri olan kölelik meselesidir. Romanda köleliğin beraberinde getirmiş olduğu sınıflı toplum yapısını ve bu durumun ortaya çıkardığı çarpık ilişkileri ele alan yazar, Kafkasya’dan kaçırılıp İstanbul’daki bir esir pazarında satılığa çıkarılan genç Dilber’in acıklı öyküsü üzerinden toplumun içinde bulunduğu ikiyüzlülüğe ayna tutar. Samipaşazade Sezai, çağdaş bir eğitim almakla ve batılı bir yaşam tarzını sürdürmekle övünen kimi kişilerin iş köleliğe geldiğinde takındıkları çelişkili tutumu bu romanda başarıyla ortaya koymuştur. Yazarın Dilber’e beslediği sempatiyi gizlemeye gerek görmüyor oluşu, okuyucunun da bu bahtsız genç kızla empati kurmasını kolaylaştırır. Bu sayede yazar, okuru kendi savunduğu fikre çok daha kolay ikna etmeyi başarır. Bununla birlikte Sergüzeşt’teki kölelik meselesi yalnızca insan ticareti bağlamında ele alınmamıştır. Romanda konu edilen esaretin siyasi bir boyutu da vardır. Esir kızı Dilber’in şahsiyetinde Osmanlı’daki kölelik kurumunu eleştiren yazar, pazarlarda para karşılığı alınıp satılan kölelerin durumuyla Osmanlı’nın içinde bulunduğu politik baskı ortamı arasında örtük bir paralellik kurar. Romanda açıkça yapılmış politik göndermeler olmasa da yazarın kölelik kurumunu eleştirmek amacıyla kaleme aldığı kimi satırları dönemin aydınları üzerindeki siyasi baskıya işaret eden dokundurmalar olarak okumak mümkündür. Romanın “Hürriyete” kelimesiyle sona erdiği göz önünde bulundurulduğunda yazarın metin içerisinde yapmış olduğu siyasi telmihlerin mahiyeti daha net bir şekilde açığa çıkar. Samipaşazade Sezai, romanında esaretin her türlüsüne karşı cephe alarak önemli bir tavır ortaya koymuş ve Tanzimat aydınlarının üstlenmiş oldukları misyona uygun bir davranışta bulunarak politik baskıya edebiyatla direnmenin yolunu aramıştır. 'Sergüzeşt'te bir örneğini gördüğümüz hürriyet yanlısı bu tutum, batıdan yeni alınmış bir kavram olan özgürlüğe söz konusu dönemde aydınlar tarafından duyulan güçlü bağlılığı da gözler önüne sermektedir.
İnci Enginün, Samipaşazade Sezai’nin gündelik hayattan kimi ayrıntıları yakalamakta çok başarılı olduğuna dikkat çekerek 'Sergüzeşt'in bu bakımdan çok zengin bir roman olduğuna vurgu yapar. Gerçekten de 'Sergüzeşt', ele aldığı konunun dışında sıradan yaşamın içinden dikkat çekici ayrıntılara verdiği önemle de okuması keyifli bir romandır. Romanda insan ve eşya arasında kurulan kimi benzerlikler, dönem edebiyatı için son derece yeni bir söyleyiş tarzının doğmakta olduğunun ipuçlarını verir. Örneğin Celâl Bey’in akıl dışı davranışlarını mazur gösterebilmek adına “Yalnız saat, muhakemesi bozulmuş bir zihne benziyor!” diyerek saat ile insan zihni arasında kurduğu benzerlik, yazarın çevresine ne kadar dikkatli bir bakışla yaklaştığını gözler önüne serer. Yazarın kullanmış olduğu hafif ancak bayağılıktan uzak üslubun da okura keyifli ve kolay bir okuma deneyimi sunduğunu söylemek mümkündür. Okur, Sezai’nin anlatmaktan büyük keyif aldığı ev ve oda tasvirlerini okurken zaman zaman yazarla aynı edebi hazzı paylaştığını hisseder. Zaman ve mekândan uzaklaşıp bir anlığına da olsa Tanzimat döneminin konak hayatına misafir olmak, 'Sergüzeşt'in okurlarına sunduğu en güzel hediyelerden biridir.
'Sergüzeşt', roman türünün Türk edebiyatındaki ilk örneklerinden biri olmanın beraberinde getirmiş olduğu kusurları kaçınılmaz olarak bünyesinde taşır. Melodramatik yapısıyla, gri tonlara yer vermeyen karakter kurulumuyla, kolayca tahmin edilebilecek olay örgüsüyle bugünün okuru için yeni bir şey söylemeyen bir metin olarak gözükebileceği de doğrudur. Bununla birlikte 'Sergüzeşt'in bugünün okuyucusuna vaat ettiği ve gözlerden kaçan başka çekicilikleri vardır. 'Sergüzeşt', her şeyden önce roman türünün Türkiye’de kurulmasına öncülük eden birkaç eserden biri olmasıyla ilgi çeker. Bu edebi türün uzun bir geçmişe sahip olduğu Kıta Avrupası’na kıyasla çok yeni ortaya çıktığı Türkiye topraklarında bu kadar kısa zamanda serpilip gelişmesinin ve sonunda Nobel’e uzanan bir geleneğe sahip olmasının arkasında 'Sergüzeşt' gibi kurucu metinlerin büyük rolü vardır. Bu yüzden 'Sergüzeşt'i yeniden okumak, bugün Türkiye’de güçlü bir geleneğe sahip olan roman türünün emekleme çağlarına şahit olmak için büyük bir fırsattır.
'Sergüzeşt', bunun yanı sıra bugün çok ihtiyaç duyduğumuz ancak görmekte zorlandığımız aydın sorumluluğuna olan inancımızı yenilememize de imkân sağlar. Bugünkünden daha zor şartlar altında yaşadıkları halde otoriteye karşı mücadele etmekten vazgeçmeyen ve toplumu ileriye taşımak gibi ağır bir sorumluluğun altına giren Samipaşazade Sezai gibi aydınların varlığını hatırlamak, geleceğe daha umutla bakmamıza yardımcı olacaktır. Tanzimat aydınlarının çabasından bugüne dönük dersler çıkarmak için 'Sergüzeşt' iyi bir başlangıçtır. Bütün bunlarla ilgisi olmayan sıradan okur içinse melodramatik bir aşk hikâyesini akıcı ve keyifli bir üslupla anlatan 'Sergüzeşt'i açıp yeniden okumak, her zaman için güvenli ve iyi bir tercihtir.