Sevinç Erbulak Şehir Tiyatrosu'na döndü

15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL kapsamında açığa alınan Şehir Tiyatroları sanatçıları Sevinç Erbulak ve Mahperi Mertoğlu görevine geri döndü.

Abone ol

DUVAR - 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Şehir Tiyatroları’nda OHAL kapsamında açığa alınan şehir tiyatroları oyuncularından ikisi için daha karar çıktı. Sevinç Erbulak ve Mahperi Mertoğlu görevine geri döndü.

15 Temmuz’un hemen ardından görevden uzaklaştırılan 6 kişi arasında yer alan Arda Aydın ve İrem Arslan da geçtiğimiz hafta çıkan kararla görevlerine geri dönmüştü.

'UMUDUMUZ TAM'

Göreve geri iadesinin arkasından Hürriyet'e konuşan Erbulak, sunları söyledi:

'Tabii ki çok sevindik. Çok üzüldük. Ama neye seviniyoruz? Nasreddin Hoca'nın mezarında ters döndüğü günlerdeyiz. Yol çok uzun ve bu bir son değil. Bu bir atari oyunuysa saçmalığın ilk kademesini biz kazandık. Umudumuz tam. Neler olduğunu çok merak ediyorum, öğreneceğim'.

Erbulak açıklamasında, Kemal Kocatürk'ün de Şehir Tiyatroları'na geri döndüğünü belirtti.

Sevinç Erbulak, Şehir Tiyatroları'na geri dönüşünün üzerine resmi Facebook hesabından bir açıklama yaptı. İşte Erbulak'ın açıklaması...

Onur ödülü Demirel'e, umut ödülü Erbulak'a

Ne oldu şimdi ?

Eve mi döndük ? Evden ziyade, insanlara döndük; bize kucaklarını hiç kapatmayan meslektaşlarımızın yanına döndük galiba. Döndük de ne oldu ? Neden gittiğimizi bilmediğimiz için duygular arafta bir yerde sallanmakta.

Ne olduğunu tam anlayamadım ama bana pek çok şey olduğu kesin.

Soyadı benzerliğimiz dışında hiçbir bağımın kalmadığı bir okula telefonlar gelmişti yazın, yüzlerce. Böyle söylenmişti bana. Yüz-ler-ce.

Belki bizim çocuğun kaydını iptal ettireceğiz de, bize biraz süre verir misiniz ? Rahatsız olduk gazetelerde çıkan haberlerden demişlerdi telefonlarını açanlara. Ay ne yorulmuştu, ne kötü bir yaz geçirmişti bu telefonlara maruz kalanlar, yazıktı.

Neyse ki büyük gayretler sonucu çekilmemişti kayıtlar geri, oleydi yani; yaşasındı.

Yuh olmasındı diye yazılıp çizilmişti bir şeyler elbette.

Herkesin gelecek kaygusu yettiğince, geçecek, olmaz böyle şey canım, bu yakında düzelir denmişti. Geçecek olan ekonominin fenalığı, bir yerde çıkan bir yangında onarılacak bir bina ya da altının yükselişinin kontrol altına alınacağıydı belki. O kadar belli değildi ki neyin geçmesinin istendiği. Ama olsundu, kenardan kenardan dolaşmak, hayatı garantiye, var olanları emniyete aldığını sanmanın bir yoluydu, bu da anlaşılırdı. Böyle durumlarda en fenası, ben olsaydım böyle yapmazdım demekti ama bu olsa olsa eski bir kitabın adıydı. Herkes kendisiydi, kimse bir başkasının yerinde olamazdı. Sen sakın böyle deme Sevinç demiştim kendime, defalarca.

Uzaklardan telefonlar gelmişti, akıl köşesinden geçmeyecek olanlardan. Üzüntüm, üzüntüleri olmuş, gözlerimi doldurmuşlardı. Bir an bile yalnız bırakılmamanın ne olduğunu, nasıl değerli bir şey olduğunu hissettirenler olmuştu. İnatla gülmeye devam edenler, şakaları olanlar, şakalardan vazgeçmeyenler. Duman gibilerdi, varlıkta hafif, pahada ağır. Arayıp soranlar, ne olduğunu anlamaya çalışanlar, olanlara kırılanlar, kızanlar; her türlü bildiğimi zannettiğim şeyi temize çekmeme, kendimden utanmama yol açmıştı. Fikirlerimden, yargılarımdan, tahminlerimden utanmama. Çok utanmama.

Sonra bir ayıklama süreci hatırlıyorum. Kendiliğinden gelen. Kendini gelir gelmez şıp diye kabul ettiren. Belki de nicedir gelmek isteyen ama bunun için ses çıkarmayan bir kabullenme süreci.

Terbiyesiz küçük bir çocuğun bana sen kimsin yahu diyerek çıkıştığı bir telefon konuşmasından sonra aklımı başımdan çıkarıp, çamaşır suyuyla kaşık kaşık temizleyip, yeniden kafama soktuğumu hatırlıyorum. Ayıptı. Neyse ki çamaşır suyu iyi gelmişti akla.

Sonrası, berrak.

Sonrası, sakin.

Sonrası, azalmanın mutluluğu.

Eve dönmek mi ?

Yok. Bu başka bir şey. Ne olduğunu yaşarken ya da bu kadar tazeyken yazamayacağım ama sonra yazıya dönüşecek bir şey, muhakkak.

Bir kitap belki. Çoğu gitti, azı kaldı.

Olayların, insanların, yaşananların sonuçlarının hiç değiştirilmeyeceği...

Ne kadar kötülerse o kadar kötü, ne kadar sahtelerse o kadar sahte kalacaklar ve hep kalacaklar bende.

Bunlardan sebep, bu zırvalar çağında; yanımda, yanımızda olan değil olmayan herkese çok teşekkür ederim. Olanlar teşekkür beklemiyor hiç. Öğrendim bunu da.

Olmayanlar, iyi ki vardınız ve varsınız. Sayenizde içimdeki sular duruldu, pişmanlıklarımı ve özürlerimi ertelememeyi öğrendim, beş ayda beş yaş aldım. Kulaklarımın kenarlarındaki beyazların sayısı arttı ama hiç de fena görünmüyorlar.

Adalet, çok sevdiğim turuncu saçlı bir kadının adı olmaktan çıkıp, tanıdık tanımadık herkesi bulup kavrayana kadar, vicdanımızın sesini bastırmamaya devam edeceğimizi yazayım dedim o kadar.

Ne olduğunu merak edenlere, işte olan; bu.