Sevsinler seni TDK

Birisi gelip “TDK nedir?” diye soracak olursa ona şu cevabı verebilirsiniz: Bir ülkede sekiz-dokuz ayrı imlâ kılavuzu oluşunun sebebidir. Dil filminin kötü adamıdır.

Abone ol

Türkiye’de “anadil meselesi” dediğinizde haliyle akla Kürt sorunu gelir. Anadilini özgürce öğrenemeyen, öğretemeyen, yazamayan, konuşamayan, geliştiremeyen (Kürtçe konuştu diye insan bıçaklanabiliyor) 15-20 milyon arası nüfusun bu hayatî yoksunluğu gündemin ilk sırasına oturur. Cılız girişimlerle uzamış ölüm süreçleri yavaşlatılmaya çalışılan başka dillerimizin Kürtçe’ninkiyle kıyaslanır “kamusal” iddiaları olmadığından, bunlar akla bile gelmez. Hele ülkenin resmî dili, çoğunluğun, millet-i hakimenin dili Türkçe’nin kayda değer bir sorunu bulunduğunu kimse dile getirmez. Düşünmez, hattâ.

Oysa Türkçe’nin sorunu öyle böyle değil, bayağı büyük.

TDK denen hokkabazlık, cambazlık ve işgüzarlık müessesesinin son yumurtlama eylemi vesilesiyle konuşuyoruz. Efendim, kesme işaretleri şurada kullanılsın da burada kullanılmasın yollu karar almışlar. Tebrik ediyorum. Bu şahane atılım dilimizi zenginleştirecek, hem bizi muasır medeniyet seviyesine ulaştıracak hem de Osmanlı’yı yeniden canlandıracak, velhâsıl hepimizi âbâd edecektir mutlaka.

VERDİĞİ HASAR ÇOK BÜYÜK

Bu ülkede Türk Dil Kurumu denen musibetin başımıza bela edilişinden beri dilimiz de kültürümüz de büyük zarar gördü, her şeyden önce, dil ve kültür konusuna yaklaşımımız eğrildi büğrüldü. Bu çarpık yaklaşım, dilin kökünden dalının ucuna kadar siyasî bir araç olduğunu kafalara kaktı. O kelimeyi değil bu kelimeyi kullanmanın tuttuğun tarafı belirtir hale geldiği; dilin, o dille kurulacak anlam ve iletişim dünyasının sorunlarının lafının bile edilmediği gündelik itişme-çekişme dünyasında, ancak TDK’ya şuna buna kulak asmayan, dilin değerini bilip ona şefkatle, merakla, zevkle sarılanlar hepimiz için değerli sözler üretebildiler, dili ve kültürü geliştirdiler.

Birisi gelip “TDK nedir?” diye soracak olursa ona şu cevabı verebilirsiniz: Bir ülkede sekiz-dokuz ayrı imlâ kılavuzu oluşunun sebebidir. Dil filminin kötü adamıdır.

Dil alanında devletin TDK aracılığıyla topluma, zihniyete, tasvir, ifade, genel olarak iletişim kabiliyetine verdiği hasar çok büyük. Bahsettiğim çarpık -hırslı, aşırı siyasî- yaklaşımınki daha da büyük. Zira millet–i hakimenin öbür kesiminin dil üzerinden girişilen hakimiyet oyunlarına tepkisi, zaman içinde bizzat içini boşalttığı, bizzat siyasîleştirdiği, “Osmanlıca” filan diyerek kutsadığı bir başka araç geliştirmek oldu ve çarpıklık arttı, dili kimlik ibrazının aracı sayma tutumu yayıldı. Burada da maksat dili, ifade kabiliyetini, iletişim derinliğini geliştirmek değil, tamamen süfli bir başka şeydi: “Olanak değil imkân diyorum, şahaneyim!”

Evet, olanak rezalet, imkân-mümkün güzeldi, birader, fakat sen şahane değil, bir başka dil kemiricisiydin. Dili ve kültürü kemirmekte TDK’nın düşman kardeşiydin. Dilin sahici sorunlarını hiçbir zaman sorun etmedin, dili en güzel kullanan yazarları senden değil diye tukaka ettin, çocuklarına okutmadın. Eski, güzel kelimeleri oradan buradan kopartıp, beleş gülsuyu gibi döktün içeriksiz, derinliksiz ve fakat bir o kadar iddialı, bu yüzden de bir o kadar suçlu hezeyanlarının üzerine. Yapa yapa, “İslâmcıca” diye bir garabet üretebildin.

Son olarak da, siyasî temsilcilerin, dil için onca güzel uğraş vermiş insanı -Necmiye Hanım’ı- “terörcü” diye hapse attı; hatırlatmanın tam yeridir. (Necmiye Alpay Türkçe alanında nedir, ne ifade eder, Tanıl Bora’nın  “Dil, Barış, Necmiye Alpay” başlıklı şu yazısı pek güzel anlatıyor, lütfen okuyun.)

HEVESİNİZİ ALDIYSANIZ ÇEKİLİN

Dil siyasî bir konu olabilir, evet, ama siyasî araç olduğunda kendi ve o dille konuşan-yazanlar kaybeder. Türkiye Cumhuriyeti bunun canlı kanıtı.

Dille oynanmayacağının en canlı kanıtıysa, herhalde Refik Halid Karay sayılmalı. TDK ve “Öztürkçe”ciler bir tarafta dili kırpıp kırpıp kullanılmaz hale getirmeye uğraşır, Osmanlı gazlamacıları öbür tarafta dilden üstü sedefli içi boş mahfaza imal etmeye çalışırken, ikisinin de ayrı ayrı sebeplerle fitil olduğu Refik Halid, dilin nelere kâdir olduğunu gösterdi. Ne tesadüf, bunu aynı güzellik ve etkiyle gösterebilen yazarlar genellikle Millet–i Hakime Düşman Kardeşler Koalisyonu’nun sevmediği insanlardır.

Kesme işaretine gelelim. “Türk Dil Kurumu’nun” demeyecekmişiz de “Türk Dil Kurumunun” diyecekmişiz, anladığım kadarıyla; öyle mi? Muhteşem bir karar, tekrar tebrik ediyorum. Öylemi’yi öyle mi diye yazabildiğimiz zaman bunu da başarırız şüphesiz. Burada ki sorunu değil de buradaki sorunu kavradığımız zamanmı, yok, zaman mı?

Okulda çocuklara -kuşaklara, kuşaklara, kuşaklara!- bunları öğretemeyen bir devletin elemanlarısınız alt tarafı. Haddinizi bilin. Yeter oynadığınız. Hevesinizi aldıysanız çekilin, savunmanızı yazın, bugüne kadar TDK’da yöneticilik yapmış herkesle birlikte, “bir toplumun diline sistematik sabotaj”dan yargılanmaya hazırlanın. Eğer dil konusunda bir üst kurum olacaksa, hapse atılan yazarları oradan çıkararak başlayabilir, edebiyatçılardan, Necmiye Hanım gibi değerli araştırmacılardan oluşan bir heyet kurabilir, tartışmalı alanlarda onların göstereceği yollardan ilerleyebilirsiniz.

Siz de o arada oturun, bir millet dilini niye doğru dürüst konuşamaz, yazamaz, bunu düşünün.

Kesme işareti engellenemez!