Paolo Sorrentino, yakın dönem Avrupa sinemasının politik filmleriyle öne çıkan isimlerinden birisi. 2008 tarihli “Il Divo”da İtalya’da İkinci Dünya Savaşı sonrasına damga vuran politikacılardan Giulio Andreotti’ye dair bir hikaye anlatıyordu. 2011 tarihli “Olmak İstediğim Yer”, Nazi soykırımına dair kişisel bir tarih anlatısıydı bir bakıma. 2013’te “Muhteşem Güzellik”te doğrudan politikacılar olmasa da Roma’nın medya ve kültür dünyasındaki çürümeyi ustalıkla anlatmıştı. 2016’da başladığı ve ikinci sezonu bu yıl gösterilecek olan “The New Pope” da ise Papalık kurumuna sert eleştiriler yöneltti.
Aslında İtalya gibi günlük hayatı hareketli, siyaseti karmaşık bir ülkede politik alandan kaçmanın zorluklarını anlamak kolay. Sorrentino da hem uzak hem de yakın dönemin politik karakterlerini hikayelerinin merkezine oturtmaktan imtina etmiyor. Son filmi “Loro”da ise İtalyan siyasetinin son yirmi yılana damga vuran medya patronu ve eski başbakan Silvio Berlusconi’nin hayatına davet ediyor seyirciyi. Film, hızla yükselmek isteyen ‘iş bitirici’ bir adamın Berlusconi’ye yakınlaşma ve onun el vermesiyle yükselme rüyası ile açılıyor. Sonrasında Berlusconi’nin etrafında kümelenmiş, hedonizmle örülü bir şatafat dünyasının içine giriyoruz.
Sorrentino, görkemli sahneleri çekmekteki maharetini “Muhteşem Güzellik” ile göstermişti bizlere. “Loro”da da özellikle ilk bölümde bu tür sahnelerden bolca bulmak mümkün. Özellikle de parti sahnelerindeki organizasyon ve tasarlama yeteneğine bir kez daha şapka çıkarmak gerekiyor. Ancak filmin ‘politik’ taraflarıyla ilgili ciddi sıkıntılar olduğunu kaydetmeden geçmeyelim. Sorrentino’nın Berlusconi’yi ele alırken “Il Divo”dan çok daha farklı yaklaştığını söylemek gerek. İtalyan siyasetinin değişik aktörlerinin, sermaye grupları arasındaki ilişkilerin, sınıfsal durumların filmde yer bulduğunu söylemek zor. Berlusconi’nin kendi partisiyle ilgili bir iç rekabet belli belirsiz filmin içinde kendisini hissettirse de iktidardan düşmüş bir adamın yeniden gördüğü iktidar rüyasının arkasındaki motivosyonları anlamaya dönük bir çaba “Loro”.
Fakat, Sorrentino bu çabayı sanki iktidarın getirdiği ‘beğenilme’ ve ‘görkem’ ile sınırlı tutmaya çalışıyor. Berlusconi’nin ülkedeki egemenlik ilişkilerine, sınıfsal konumlanmalara, siyasi hasımlarına dair bir motivasyonla değil de daha çok ‘zevk’, ‘sefa’ ve ‘güç’ için yeniden iktidara gelmeyi arzuladığı gibi bir izlenim ortaya koyuyor. Kuşkusuz bunlar da işin içinde vardır. Filmin iyi yaptığı şey, Berlusconi’nin İtalya’da siyaset yapma biçimini, etrafına çöreklenmiş bir gurup çıkarcı ile birlikte hareket etme çabasını, kendini beğenmişliği ve hedonizminin yarattığı etkiyi göstermek. Tabii bunun nasıl bir çürümeyi de beraberinde getirdiğini hatırlatmak.
Filmin iki bölüm halinde çekilmiş olmasının yarattığı yapısal sıkıntılar da var. İtalya’da yüzer dakikalık iki bölüm halinde vizyona giren film, diğer ülkelerde 156 dakikalık tek parça halinde sunuldu seyirciye. Aradaki elli dakikalık kayıp filmin bütünlüklü yapısını da bozuyor. İlk başta tanıştığımız ve amacı Berlusconi’ye ulaşmak olan, bunun için kadınlar, uyuşturucu ve eğlence üzerine kurulu bir dünya inşa eden Sergio ikinci bölümde unutuluyor çoğu zaman örneğin. Dolayısıyla ilk bölümde onun temel motivasyonunu takip eden seyirci için bir aks kayması söz konusu. İkinci bölümde Berlusconi’nin dünyasına girdiğimizde film daha az görkemli ama daha tutarlı hale geliyor. Berlusconi’nin iş adamlığından gelen ‘pazarlamacı’ karakterinin siyasette ikna edici bir işleve büründüğünü ustalıkla anlatıyor Sorrentino. Tam da bu noktada karısının ona karşı bir ‘vicdan’ olarak işlev kazandığını görüyoruz. Bu bölümler, yönetmenin vazgeçemediği oyuncusu Toni Servillo’nun donuk suratlı Berlusconi performansıyla akıllara kazınsa da genel dağınıklığın önüne geçemiyor.
“Loro”, Sorrentino’nun en iyi filmi değil kuşkusuz ama bütün sinema maharetini döktürdüğü önceki filmlerine referanslarla dolu filmi olarak kayıtlara geçecektir. Belki de bu kadar çok gösterme çabasıdır filmin yaşadığı dağınıklığın, politik dilindeki odak sorununun kaynağı. Yine de bir Sorrentino filmi olarak görülmeyi hak ediyor hiç kuşku yok ki.
YÖNETMEN: Paolo Sorrentino
OYUNCULAR: Toni Servillo, Elena Sofia Ricci, Riccardo Scamarcio, Kasia Smutniak, Euridice Axen, Bario Cantarelli
YAPIM: 2018 İtalya, Fransa
SÜRE: 156 dk.