Bu pazar ülke çapında bir seçim var ancak biz yine pazar yazıları çerçevesinde insanın yaşama ilişkin seçimleri üzerinde durmayı yeğleyelim. Doğrudan konuya girip psikoloji alanının önemli üstatlarından Prof. Dr. Engin Geçtan’ın yaklaşımından söz etmek isterim.
Engin Geçtan, hem bir akademisyen, hem de psikiyatri alanında uzman bir hekim ve aynı zamanda değerli bir yazar. 1932-2018 yılları arasında yaşayan Engin hoca, psikoloji alanındaki kitaplarının yanı sıra edebi anlamda da romanlar yazmış bir kişi.
Engin Geçtan’ın çok fazla baskı yapan ilk kitaplarından biri “İnsan Olmak” ismini taşıyor. Kitabın ilk basım yılı; 1983. Kitapta insanın çocukluğundan yetişkinliğine kadar geçen dönemdeki yaşam biçimi, psikolojik sorunları, öfke, düşmanlık, kaygı, sorumluluktan kaçış, yalnızlık, ortak yaşam ilişkisi, yaşam ve ölüm gibi konular ele alınıyor.
Engin hoca, insanın kendini tanıdığı ve anladığı ölçüde dış dünya ile ilgili tehlikelere karşı daha sağlıklı bir tavır geliştireceğine dikkati çekiyor. Değişebilmek için neden öyle davrandığımızı görebilmekten çok o davranışı nasıl yaptığımızı anlamaya çalışmanın daha yararlı olduğunu belirtiyor.
SORUMLULUK VE ÖZGÜRLÜK
Profesör Geçtan’ın başlığımızda yer alan görüşünü öncelikle ortaya koyalım. Engin hoca şöyle diyor:
“Dünyada iki türlü insan vardır. Yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler!”
Sonra şöyle devam ediyor:
“Yaşamak, kendisi olabilmeyi ve yaşama etkin bir biçimde katılabilmeyi tanımlar. Bu, insanın kendi sorumluluğunu, bir başka deyişle yaşamına anlam katma sorumluluğunu içerir. Sorumluluğunu üstlenen kişi özgürdür. Özgür insan daha az korkar, onun için sevebilir!”…
Üstesinden gelemeyeceğimizi düşündüğümüz olaylar karşısında çoğu zaman sorumluluk almaktan kaçınırız, bir başkasının yapmasını isteyebiliriz. Kuşkusuz içinde yaşadığımız koşulları ölçüp biçip kendi olanaklarımız ölçüsünde başarabileceğimize kanaat getirdiğimiz takdirde harekete geçmemiz de yararlı olacaktır.
Zaman zaman risk ve sorumluluk alma güdüsüyle hareket etmenin de insana yeni ufuklar açabileceğini bilmemiz gerekir. Yine Engin hocanın deyişiyle yaşama etkin bir şekilde katılabilmek için belli bir esneklik ve yaratıcılık içinde bulunmak önem kazanıyor. Yaratıcılık da, içinde bulunulan duruma karşı en uygun tepkiyi verebilmeyi içeriyor.
RİSK ALMAK ÜZERİNE
Risk ve sorumluluk almak üzerine kendi başımdan geçen bir hikayeyi izninizle sizinle paylaşmak istiyorum. 1993 yılında Milliyet’te “Emek ve İnsan” başlığı ile bir sayfa hazırlıyordum. Bu sayfa ya da geniş köşe, yedi yıl devam etti. İşveren kesiminin ve egemen çevrelerin rahatsızlığı nedeniyle köşe yazılarıma son verildi.
İki yıl boyunca da “Çalışma Rehberi” adı altında daha ziyade çalışma hayatına ilişkin çalışanların emeklilik, izin hakları, zorunlu tasarruf gibi teknik sayılabilecek sorunlarıyla ilgili yazılar yazmak zorunda kaldım.
2002 yılında da gazeteden ayrılmak istedim. Yarım kalan doktora tezimi tamamlayıp bir üniversitede öğretim üyeliği yapmayı planlıyordum. Milliyet’in Ekonomi Servisi Şefi Murat Sabuncu, “Ağabey, sen gazetede kal, haber de yaparsın, doktora tezini de tamamlarsın. Biz sana bu olanağı sağlarız. Ayrılıp kendini riske atma” diyordu.
Ancak ayrılmakta kararlıydım. Aralık 2002 itibariyle gazeteden ayrıldığım takdirde 6-7 aylık bir sürede doktora tezini tamamlamayı hesaplıyordum. Kıdem tazminatımın da geçimimi sağlamada önemli bir katkısı olacaktı.
Ayrıca oğlum Ömer Özsever de üniversiteyi bitirmişti ancak iş bulamadığı için askere gidecekti. Ben de bu yalnızlık döneminde doktora tezini daha rahat tamamlayabileceğimi düşünüyordum.
Bununla birlikte doktora tezim kabul edilecek miydi, tez kabul aşaması ne kadar bir süreyi kapsayacaktı, ekonomik olarak yaşamımı idame ettirmek ne kadar mümkün olacaktı, tezi bitirsem bile hangi üniversitede iş bulabilecektim? Tüm bu soruların o süreçte somut bir karşılığı yoktu.
Bir gazeteci olarak özgürce yazı yazmam engellendiği için bu tür riskleri göze aldım. Keza dünya görüşüme uygun bir yaşam biçimini uygulamamak, bende ciddi rahatsızlıklara da yol açacaktı.
Sonuçta Haziran 2003’te tez savunmamı tamamlayıp doktor unvanını aldım. Birkaç üniversiteye başvurdum, kimisi kabul görmedi ama daha sonra şansım yaver gitti. Eylül 2003’te de Maltepe Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak işe başladım. Evet, risk ve sorumluluk alıp koşullar iyi değerlendiği takdirde başarıya ulaşmak mümkün olabiliyor.
'YAPTIĞIMIN TOPLAMIYIM'
Riskleri de dikkate alıp yaşama etkin olarak katılmak gerçekten önemli. Hayat, aslında sahip olduklarımız değil, yaptıklarımızın bir toplamıdır. Ünlü Alman psikolog Erich Fromm, böyle diyor.
Erich Fromm, kişisel anlamda değişimi sağlayabilmek için; 1) Yanlışların farkında olmak, 2) Değişim isteğini taşımak, 3) Korkudan kurtulmak, 4) Deneylerde bulunmak ve 5) Yeni tecrübeler edinmek gerektiğine işaret ediyor.
Fromm, bunun için de “sahip olduklarımın toplamıyım” değil, “yaptıklarımın toplamıyım” demek yönünde bir değişimi gerçekleştirmenin daha doğru olduğunu söylüyor.
Esas itibariyle seyretmeyip yaşama aktif olarak katılmak, kapitalist sistemin öngördüğü “sahip olmak” fikri ve davranışı yerine toplumsal yarara dönük yaşamak, daha huzurlu ve onurlu gözüküyor. İnsanlık adına küçük de olsa toplumsal yararı gözeten davranışlarımızın aslında bize bir biçimde geri döndüğünü göreceğiz. Ve inanın bu durum, insanı daha mutlu ve doyumlu yapacaktır…