Sezai Sarıoğlu: Muhalefet Partisi müşahidi!

Sezai Sarıoğlu şiiri gibi biri. Şiirinden çok sevilen bir insan, insanlığından çok şiirleri sevilen şairlerden değil. Şiiri, yazıları ve yaşayışı ile eşgüdümlü, eskilerin deyimiyle mütecanis. Onun “eskilerin dediği gibi” diyen ama yeni sözlerle de eskiyi tarif edebilen, günün tarihteki yeri ve diyalektikteki tümleyenini gözeterek davranan dizeleri ve düzyazıları, güncel - edebiyat ilişkisi için bir ölçek; edebiyatın günceli öğütme, güncelin de edebiyatı mekanikleştirme tehlikesine karşı bir izlek olabilir.

Abone ol

Umut Kara

DUVAR - Dergi ve sosyal medya platformu yazıları günümüz edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Güncel toplumsal travmaların yansısını yazında ve şiirde yeterince göremiyoruz. Edebiyat ne bir haber postası ne de ulaklıkla mükellef bir organ. Ne var ki edebi türlerle aktüel olaylar arasındaki mesafeyi yeni dönem edebiyat dergiciliği dolduruyor. Bu anlamıyla aslında bir boşluğu doldurması gereken, bir renk olarak var olması gereken ünlü kişi resimli bloglar toplamına dönüşmüş edebiyat dergileri edebiyat meselesinin ta kendisi oluveriyor. Edebiyatın gövdesini kaplayacak bir sarmaşığa dönüştüler. Edebiyat dergileri esasen edebi ürünlerin tüketimini belirleyen bir alan bir mağaza görevi de görür, içinde bulunulan zamanın kültür edebiyat ortamının ne olduğu hakkında bilgi verirler, bir tartışma alanı yaratırlar da. Yeni dönem edebiyat dergilerinin gözdeliğine karşın bu önermeyi geçerli sayabilir miyiz, kesinlikle hayır.

Edebiyatımızın kaygı refleksi şiirden ve romandan çok günlük yazılarda işliyor. Hayatın kaygısı ile edebiyatın kaygısı arasında her zaman bir farklılık olmuştur. Edebiyat mutlaka hayatın yansıması olmalıdır, diyemeyiz ancak edebiyatın kaygısıyla yaşamın kaygısının bağdaşık olduğu yerde şiirimiz, 21. yüzyılın çok daha gerisinde. Şöyle düzelteyim: Şiirimizin güncele duyarlılığında 20. yüzyıldan öteye gidiş yok. İşte Behçet Aysan Şiir Ödülü jürisinin 2017 şiir ödülünü Sezai Sarıoğlu’na verme gerekçesi bu yüzden büyük önem taşıyor. Türk Tabipleri Birliği’nin Behçet Aysan anısına düzenlediği ödülü “Sözcüklerin, deyimlerin yerleşik anlamlarını ters yüz ederek kendi özel, özgür, ayrıksı şiir dilini yaratması; güncel olanın tarihsel köklerini irdelemesi ve epik şiirin olanaklarını yeni şiirle kaynaştırması, şiirinin muhalif yanını güçlendirmesi” nedeniyle Sezai Sarıoğlu’nun almasını uygun görmüş seçici kurul.

NE TUTSAK NE ÖĞRETİCİ!

Kurutma Kâğıdı, Sezai Sarıoğlu, 94 syf., Komşu Yayınları, 2016.

Behçet Necatigil’in “okudunuz,/ bittiğine memnun,/ anlamamış;/ bozuk paralar gibi düşer önümüze/ alkış." dediğince bir “Edebiyat Matinesi” kişisi değil, yaşayan, itirazını şiirinde ısrarla taşımayı sürdüren bir şair. Okura, “acıların toplamı”yla umudun, inadın denklendiği nesnellikten sesleniyor, aşkın nesnellikten. Sözgelimi 'Karun Hükmünde Kararlılıklarla' bir çini ustası özeniyle ıskartaya diziyor sözleri, dünyanın etrafında dönüyor, işlere tek, güçlere pek. Öte yandan kooperatif evi için tuğla çekiyor yukarı, defter-i kebir üç aylığı. Sözcüklerin, alışılagelmiş ya da incelikli çağrışımları ile rahatsız edici hakiki karşılıklarına aynı mesafede duruyor. Böylelikle şiiri, ne lirizmi görmezliğe varan bir iç yolculuğa tutsak kalıyor, ne de epik şiirin, destancılığın üstüncülüğünde, bir öğreticilikte mekanikleşiyor.

Devrime, romantik yılların özlemi, çekilen cefaların yılgınlığı ya da sadece umut etmenin durağanlığından bakmaz Sezai Sarıoğlu, gün be gün değişim ve gelişimine koşut görür devrimi, içkin bir süreçtir devrim, devrim yaşamına dahildir şairin yani. “sen yenisin galiba; galiba sen yenisin/ her aklından geçeni aşk ve devrim sanıyorsun.” der ve devrim ile tazelenmeyi ve devrimi tazelemeyi önerir. Birlikte yürüdüğü şairlerin izlerini özellikle belli eder şiirinde. Bu, Türk şiirinin diyalektik bir dip notu yapıyor onun şiirini. Meraklıdır onun şiiri. Okuru başka şairlere meraklandırır da. Göstermeci metinlerdeki gibi okuru soktuğu ilizyondan bir anda hakikatle yüzleştirecek alana taşır. Bunu yaparken dilin olanaklarını özgün bir şekilde kullanır.

Sözcüklerin sözlükteki yerine isyanları Sezai Sarıoğlu için çıkış noktasıdır. Onun bu sözcük oluşturma yöntemi son derece tehlikelidir. O, İkinci Yeni’nin “aşkın gösteren” mucitliğini sürdüren bir şair “nar taneleri” misali... Derrida’dan hareketle, bir yapıbozumculuk örneklemi şiiri, gösterenlerden “aşkın gösterilen” yaratmaların serüveni. Nuri Bilge Ceylan’ın oyunculuğu “göstermek değil gizlemek” tarifine koşut, şiir “söz eleme” sanatı dendiğinde kaçırılmaması gereken, bir şeyin ne olmadığı ile ilgili her şeydir. Söz saçılması ile anlamdan doğan anlama, fazla olana meftunluğunu okura bulaştırır. Bu yüzden dizelerinin ilk okunuşu ikinci okunuşuna hazırlık aşaması olarak geçebilir.

Sarıoğlu’nun sözcüklerle kurduğu arkadaşlık, insanlarla, doğayla kurduğu ilişkilere benziyor. Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz psikoterapist İskender Savaşır’ın Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi kitabında “...kimle selamlaşılır? Bir yabancıyla... Mutlak olarak olmasa da hiç değilse o an için, o an içinde bulunduğumuz durum açısından yabancı olan biriyle selamlaşılır... Selam verme, kendisini nasıl ifade edeceğini henüz bilmediğiniz yabancı bir güçle barışma çabasıdır. Kendinizi onun şiddetine ve insafına terk edersiniz, gücünü sizden yana kullanacağı, sizin için bir şiddet değil esenlik kaynağı olacağı umuduyla. Selam verilen herkes korku ve umut kaynağı olan bir yabancıdır.” diyor. Sezai Sarıoğlu’nun şiiri “bir arkadaşlık teklifi” olarak tarif etmesi, “yeniden ve yeniden tanışmak” şeklinde ifade ettiği bu olsa gerek. Bu noktada onun düzyazılarının da şiirsel bir özellik taşıyarak şiirinden bağımsız olmadığını söylemek gerekiyor. Şiirlerini tarihe ve edebiyatımızın diğer şiirlerine bir dipnot kabul ettiğimizde, düzyazıları da şiirlerine, hatta tersinden tarihin onun şiirlerine bir dipnot olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda “bildiği tüm şiirleri özeleştiri niyetine okuyor” dizesi ile her şey yerine oturuyor...

Sezai Sarıoğlu şiiri gibi biri. Şiirinden çok sevilen bir insan, insanlığından çok şiirleri sevilen şairlerden değil. Şiiri, yazıları ve yaşayışı ile eşgüdümlü, eskilerin deyimiyle mütecanis. Onun “eskilerin dediği gibi” diyen ama yeni sözlerle de eskiyi tarif edebilen, günün tarihteki yeri ve diyalektikteki tümleyenini gözeterek davranan dizeleri ve düzyazıları, güncel - edebiyat ilişkisi için bir ölçek; edebiyatın günceli öğütme, güncelin de edebiyatı mekanikleştirme tehlikesine karşı bir izlek olabilir. Sonuçta bir inat söz konusu...

Not: Edebiyatı, salt bir okur yazar kavşağından çok, türlü sanatlara, toplumsal ve siyasal gelişmelere açılan bir meydan olarak gören Enver Ercan’a selamla.