Sezai Temelli: Maçı almak için hakemi de yenmeliyiz
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuna muhalefet partilerinin kendi adaylarıyla girmesinin, muhalefetin azami sınırlarını göstermesi açısından önemli olduğunu söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, CHP, İYİ Parti ve Saadet’in kendileriyle herhangi bir temas kurmadığını söylüyor. Temelli’nin aktardığına göre ikinci turda sandığa gitmemek, boykot seçeneğine başvurmak güçlü adayın lehine olacağı için HDP kendi seçmenini böylesi bir tercihe zorlamayacak.
DUVAR - Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine iki aydan kısa süre kalmışken muhalefetin adayları henüz netleşmiş değil. CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi aday isimleri üzerinden yoğun bir görüşme trafiği yürütüyor. Muhalefetin ortak bir adayda karar kılıp kılamayacağı tartışıladursun, HDP seçim çalışmalarına başladı bile. Her ne kadar HDP’nin adayının Selahattin Demirtaş olduğuna ilişkin değerlendirmeler iddianın ötesine geçmiş olsa da, partinin 3 Mayıs’a kadar resmi bir açıklama yapmayacağı anlaşılıyor.
Peki HDP’nin Demirtaş ismini 30 Nisan’da görülecek olan duruşmasının sonucunu beklediği için mi açıklamıyor? Yoksa masada başka isimler de mi var? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna Tayyip Erdoğan ve Meral Akşener isimlerinin kalması halinde HDP boykot kararı alır mı? Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın TBMM Genel Kurulu’nda “Kürt illeri” tabirine gösterdiği tepki, seçime iki ay kala Osman Baydemir ve Selma Irmak’ın vekilliklerinin düşürülmesi, OHAL koşulları, Kürtlerin sandığa olan ilgisini nasıl etkiledi, etkiliyor? CHP, İYİ Parti ve Saadet’in seçimler konusunda HDP’yle herhangi bir teması oldu mu? HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, geçtiğimiz hafta verdiği bir söyleşide Abdullah Gül’ün adaylığı için “değerlendirilebilir” derken ne kastetti? Tüm bu soruların yanıtlarını Urfa’daki seçim çalışmaları sırasında ulaştığımız Temelli’den alalım…
Seçim çalışmaları kapsamında sahaya ilk inen partilerden biri oldunuz. Önce Çukurova’da, bugün Urfa’da katıldığınız etkinliklerdeki ilk izlenimleriniz neler?
Aslında biz zaten erken seçim beklediğimiz için seçimlere ilişkin programımızı seçim kararı alınmadan belirlemiştik. 24 Haziran tarihi açıklanınca da bize bu programımızı revize edip öne çekmek kaldı. Gerek Çukurova’daki gerekse bugün (26 Nisan) Urfa’daki temel gözlemim, herkesin bizden büyük beklentileri olduğu yönünde. Gittiğimiz her yerde ciddi bir sıkışmışlık, bıkkınlık duygusu hâkim olduğu kadar, bunun böyle gidemeyeceğine ilişkin de ortak bir ruh hali var. Halkta, bu gidişatın sonlandırılmasına yönelik ciddi bir beklenti söz konusu. Özellikle iktisadi krizin etkileri çok belirgin. Krizin girmediği dükkân, çiftlik, tarla, hane yok. Şu ana kadar Mersin’de, Adana’da, Hatay’da ve Urfa’da gördüğüm ortak meselelerden biri bu. Keza AKP’nin uzun süredir izlemiş olduğu düşmanlaştırıcı, ötekileştirici politikanın insanlarda yarattığı ciddi bir huzursuzluk var. Polisin, jandarmanın baskısının yarattığı bıkkınlık, özellikle Suriyeli göçmenlerin bu illere gelmesiyle yaratılan gerilimler çok belirgin. Ucuz iş gücüyle işsizliğin ciddi boyutlara ulaşması ve bunun da Suriyeli karşıtlığı üzerinden gerilime dönüşmesine tanıklık ediyoruz.
Jandarmanın baskısı demişken, bugün Urfa-Harran’da çekilmiş bir video medyaya yansıdı. Videoda jandarmanın bir yurttaşı öldüresiye dövdüğü görüntüleri izlediniz mi?
Kabul edilemez bu görüntüleri izledim. Ciddi boyutlara ulaşan bu baskıları kendi etkinliklerimizde de görüyoruz. Bugün Urfa’da düzenlediğimiz kapalı salon toplantısına gelen yurttaşlarımız teker teker GBT (Genel Bilgi Tarama) kontrolünden geçirildi. Bütün il, ilçe teşkilatlarımızın önünde sürekli polis araçları duruyor. İnsanların il, ilçe binalarına gelmesi engelleniyor. Bugünkü etkinliğimiz öncesinde polis marifetiyle tüm ilde gerilim havası estirildi. Gittiğimiz her yerde polisin estirdiği hava insanları ciddi manada gerdiği halde, yurttaşlarımız kararlı bir biçimde toplantılara katılıyor, gelmezlik etmiyor. Esnaf ziyaretine çıkıyoruz, büyük bir kalabalık bize eşlik ediyor, hale gidiyoruz, inanılmaz bir ilgiyle karşılaşıyoruz.
Toplantılarda, esnaf ziyaretlerinde öne çıkan konular neler?
Özellikle cumhurbaşkanı adaylığı öne çıkan tartışma konuları arasında. Fakat nasıl bir program ve söylemle yola devam edeceğimize ilişkin çok sayıda değerlendirme, soru dile getiriliyor. Demokratik kitle örgütleriyle yaptığımız görüşmelerde cumhurbaşkanı adayı isimlerinden ziyade nasıl bir demokrasi mücadelesi yürütülmesi gerektiği tartışılıyor. Mevcut durumun sürdürülemez olduğuna ilişkin tespit ve bu durumun nasıl değiştirileceğine ilişkin sorular öne çıkıyor.
Mevcut durumun nasıl değiştirileceğine ilişkin sorulara yanıtınız ne oluyor?
Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kendi adayımızla yola çıkacağımızı ve bunun birinci tur için çok iyi bir seçenek olduğunu ısrarla söylüyoruz. Çünkü muhalefet cephesinin azami sınırlarına ulaşmasının yolu buradan geçiyor. Birinci turda herkesin kendi adayıyla çıkmaması, oy verme davranışlarının çok kolay değişmediği göz önüne alındığında Cumhur İttifakı’na yarayabilir. Bu yüzden biz birinci tura güçlü bir adayla çıkacağımızı deklare ettik zaten. Gücümüz mücadelemizden, programımızdan ve söylemimizden geliyor.
Peki saha çalışmalarınız sırasında cumhurbaşkanı adayıyla ilgili size hangi isimler öneriliyor?
Hem parti kurullarımızda, hem bileşenlerimizde, hem de halkımızda öne çıkan isim tabii ki Selahattin Demirtaş. Adayımızın emek-demokrasi güçlerinin, tüm siyasi yapıların, mağdurların, kadınların, gençlerin ortak adayı olmasını istiyoruz ve bu yüzden herkesle görüşüyoruz. Görüşmeye ve isim almaya devam edeceğiz ama şu ana kadar gittiğimiz her yerde Selahattin Demirtaş’ın önerildiğini, Türkiye’nin adayı kim olmalı diye sorarken böyle bir teveccühle karşılaştığımızı söyleyebilirim.
CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI 3 MAYIS’TA AÇIKLAYACAĞIZ
HDP’nin Demirtaş’ın adaylığı konusunda bir karara vardığına ilişkin iddialar basına yansıdı. Siz de bu kanaati güçlendiren izlenimler aktarıyorsunuz. Buna rağmen Demirtaş’ın ismini açıklamamanızın sebebi 30 Nisan’da görülecek olan duruşmadan çıkacak bir karar mı?
Hayır, 30 Nisan’daki duruşmayı da o duruşmanın süreci etkilemesini de beklemiyoruz. Adayımızı açıklamamamızın nedeni, daha önce belirlemiş olduğumuz bir programımız olması. Aday ismi konusunda 2 Mayıs’a kadar görüşmelerimizi sürdürüp 3 Mayıs’ta da açıklayacağız. Dediğim gibi şu ana kadar yaptığımız görüşmelerde Demirtaş, herkesin üzerinde anlaştığı isim. Ama biz olabilecek herkese ulaşıp belli bir ortaklaşmayla adayımızı açıklamak istiyoruz. 2 Mayıs’taki MYK toplantımızda, tüm raporlar önümüze gelecek, sonuçlar değerlendirilecek ve ertesi gün de cumhurbaşkanı adayımızı açıklayacağız.
CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi arasında da cumhurbaşkanı adayı belirleme konusunda yoğun bir görüşme trafiği gerçekleşiyor. Bu cephenin şu ana kadar HDP’yle herhangi bir teması oldu mu?
Olmadı. Ama zaten birinci tur için böyle bir trafiğe gerek de yok. Herkes ikinci turun hesabını birinci turdan yapmaya çalışıyor. Bunun yanlış bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Birinci turda herkes kendi adayıyla çıkmalı ki, muhalefet azami sınırlarına ulaşabilsin ve Cumhur İttifakı’nı geriletebilsin. Belirlenecek adaylar da Erdoğan’ın aksine demokrasiden yana tavır koymuş, bu rejimin karşısında konumlanmış, parlamenter demokrasiyi önceleyen bir dönüşümün adayları olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı koltuğu üzerinden yürütülecek bir pazarlık ise bu iddiayı zayıflatır.
CHP, İYİ PARTİ VE SAADET, FORMÜLÜ BİZSİZ ÇÖZMEYE ÇALIŞIYOR
Diyelim ki çok konuşulan senaryo gerçekleşti ve ikinci tura Meral Akşener ile Tayyip Erdoğan kaldı. Kürtlerin, 1990’lardaki politikaları dolayısıyla Akşener’e oy vermeyeceğini siz de bir beyanatınızda ifade etmiştiniz. Böylesi bir tabloda HDP’nin tutumu ne olur?
Tek adamı tek adamla ikame etmenin demokrasiye hiçbir katkısı olmaz. Zaten tam da bu yüzden adayların böylesi bir hassasiyetle belirlenmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Biz bugünkü rejimin sürdürülmesinden değil, değiştirilmesinden yana bir tercihte bulunacağız. Yerel demokrasiyle güçlendirilmiş parlamenter rejim, kuvvetler ayrılığı, evrensel hukukun savunusu, insan hakları konusunda taviz vermez bir yaklaşım, basın ve ifade özgürlüğü, sivil, siyasal, sosyal hakların eşitlikçi bir anlayışla var edilmesi, eşitlikçi temelde bir toplum sözleşmesinin yapılması derken, bir aday isminden ziyade bir programdan bahsetmiş oluyoruz. Muhalefetin belirleyeceği isimler bu programı gündemine almak durumunda. Böyle bir programla değil de kişi isimleriyle ortaya çıktığınızda aslında mevcut rejime başka bir isimle devam etmeye yönelmiş olursunuz. Meral Akşener ya da bir başkası hangi programla geliyor, ne söylüyor? Şu ana kadar sadece kişiler üzerinden yürütülen ama sözünü ettiğim programın öne çıkarılmadığı bir ön kampanyaya tanıklık ettik. Bu ön kampanya da Ankara sokaklarında bir trafiğe dönüşmüş durumda. CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sürekli görüşmeler yapıyor ve bu formülü de bizsiz çözmeye çalışıyor. Oysa bu denklem bizsiz çözülmez.
Sizin bu denkleme dâhil olmanız hangi koşullara bağlı?
Bu denklemin bizimle çözümünün yolu, şahısların kendileri üzerinden yürüttükleri ön kampanyalardan değil, bahsini ettiğim programdan geçer. Bakın biz de baştan itibaren “adayımız budur” diyerek bir isim üzerinden pazarlık yapabilirdik. Ama biz bu süreci bir program üzerinden, üstelik de herkesin görüşünü alarak yürütüyoruz. Görüşmelerimizde Sayın Demirtaş’ın adının öne çıkması ayrı bir konu; ama sürdürdüğümüz yöntem isim odaklı değil, program odaklı.
Peki ikinci turda, işaret ettiğiniz programı özümsememiş bir ismin Erdoğan’ın karşısında kalması halinde seçmeninize neyi salık vereceksiniz? Böylesi bir durumda boykotu bir seçenek olarak masada tutar mısınız?
Biz, seçmen iradesine ipotek koyan bir parti değiliz. Seçmenimiz, halkımız tercihlerini en iyi şekilde yansıtır. Zaten seçmenimizle beraber kararlar alıp çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Halkımızdan gelen öneri ve eleştiriler bize yol gösteriyor ve eğilimlerimizi de buna göre şekillendiriyoruz. Bunları söylerken, net bir yanıt vermekten sakınan siyasetçi ustalığına başvuruyor değilim. Seçmen, sözünü ettiğiniz iki seçenekle karşı karşıya kalırsa, kendi tercihini kullanacaktır. Öte yandan boykot, öndeki adayın lehine bir karar olacaktır. Boykot ettiğinizde, kim öndeyse, mekanizma onun lehine çalışır. O halde seçmenin iradesine güvenmek lazım. Seçmen sandığa gidebilir de gitmeyebilir de. Tercihini bir şekilde kullanır. Ama HDP, mücadelesine kesintisiz bir şekilde devam eder. Biz halkımızın önüne bu sistemi değiştirme seçeneğini koyuyoruz. Bu sistemi değiştirme gücümüz, yeteneğimiz var, diyoruz. Diğer partilere de bu hassasiyetle davranmaları konusunda uzun süredir sözümüzü söylüyoruz. Ama diğer partiler bunu gözetmeksizin Türkiye’yi çözümsüz seçeneklere hapsederse, HDP mücadelesine kaldığı yerden devam eder.
AKP ve Erdoğan 24 Haziran’dan muzaffer de çıksa, mevcut ekonomik, sosyal, siyasal krizin 23 Haziran’da kaldığı yerden devam edeceği söyleniyor…
AKP kendisine bir meşruiyet zemini arıyor. Bir kere Erdoğan, iktisadi krizi aşmak için bu meşruiyet zemininin işlevsel olacağını, kredisini tazeleyebileceğini düşünüyor. Özellikle uluslararası piyasalardan gelebilecek kredilere çok büyük bir ihtiyaçları var. Türkiye şu an çok büyük maliyetlerle borçlanıyor. İktidar, bu maliyetlerin risk birimlerinin düşürülmesine acil ihtiyaç duyuyor. Diğer yandan da AKP, 24 Haziran’da meşruiyet zemini sağlayarak küresel siyasette yaşadığı tıkanıklığı aşmak, hem Suriye politikası hem de AB’yle ilişkilerde yeni bir siyasi kredi kazanmak istiyor. AKP’nin acilen ihtiyaç duyduğu şey hem iktisadi hem de siyasi kredibilitesini sağlamak. Ayrıca 24 Haziran’da hedeflediği oyları elde ederse, topluma dönüp “madem beni seçtiniz o zaman bu acı reçeteye katlanacaksınız” diyerek ciddi bir kemer sıkma politikasına, zam ve vergi baskısına yönelecek.
Erken seçim kararı ilanından sonra Osman Baydemir ve Selma Irmak’la birlikte partinizin 11 vekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi, dokuz vekilinizin hapiste olması, yüze yakın belediyenize kayyım atanması, seçmeninizde parlamenter mücadelenin anlamsız olduğu yönünde bir eğilimi besliyor mu?
Seçmenimiz sandığa gidecek, sandığa sahip çıkacak. Çünkü halkımız seçimleri mücadelesinin önemli bir ayağı olarak görüyor. Seçmenimizin sandığa gitme eğiliminin somut örneğini 16 Nisan referandumunda görmüştük zaten. Yaptığımız sandık bazlı araştırma, referanduma en yüksek katılımı bizim seçmenimizin gösterdiğini ortaya koymuştu. Bizim seçmenimizin sandığa gitmediği yerlerse, yıkılan kentlerdi. Zorunlu göçe tabi olmuş o seçmenimizin sandığa gitmeme sebebi tercihten değil, ikametgâhsızlıktandı.
Bu bölgelerden sandığa gitmeyen seçmen sayısı kaçtı?
370 bin civarında. Diğer yandan oy çalma, oy değiştirme gibi hileler Kürt illerinde oldu ama batıda da çok oldu. Halkımız açısından sandığa gitmek, “Ben varım” demek. Bizim seçmenimiz “Vekillerimiz düşürüldü, orada ne işimiz var” demiyor, sandığa gidip oyunu kullanarak “Ben hâlâ varım” diyor, diyecek. O yüzden bir vekil bile kalsak, mecliste duracağız. Ayrıca parlamentoda en etkin muhalefeti de bizim arkadaşlarımız yapıyor.
HEDEFİMİZ 100 VE ÜSTÜ MİLLETVEKİLİ
Kadrolarınızın önemli bir bölümü hapishanelerdeyken önümüzdeki dönemde milletvekili profilinizde dikkat çekici değişiklikler olacak mı?
Eşit temsil sistemi dolayısıyla adaylarımızın yarısı kadın olacak. O nedenle hem kadın meclisimiz hem de karma meclisimiz aday belirleme sürecinde çalışıyor. Öte yandan parlamentoda nasıl bir grubumuz olması gerektiği konusunda Parti Meclisi’mizin ilke kararı geçen haftaki toplantımızda biçimlendi. Olabildiğince geniş temsiliyet ama güçlü ve etkin bir parlamento muhalefeti yürütecek bir kadro hedefliyoruz. Bir kere toplumsal muhalefetin parlamentodaki temsiliyetine olanak sağlamak, keza yerel temsiliyeti güçlendirmek, yerellerin tercihleriyle vekillerimizi belirlemek istiyoruz. Ayrıca parlamentoda etkin muhalefeti yürütecek, komisyon odaklı uzman, politik donanımı güçlü kişilerin olmasını istiyoruz. Elbette mücadele tarihimizden gelen teamüllerimizi, yol gösterici deneyimlerimizi de parlamentoya yansıtmamız gerekiyor. Bunun için de olabildiğince çok milletvekili çıkarmaya çalışacağız. 7 Haziran’da 80 milletvekiliyle parlamentoya dönmüştük. 1 Kasım’da bu sayı 59’a düştüğünde, önümüze koyduğumuz hedefleri gerçekleştiremeyeceğimiz kaygısı yaşamıştık. Şu an ise 80 milletvekilinin de yetmeyeceği düşüncesiyle hareket ediyoruz. Hedefimiz yüz ve üstü bir milletvekili sayısına ulaşmak.
Çeşitli araştırmalar HDP’nin baraj sorunu olmadığını gösteriyor. Baraja takılma veya baraja taktırılma riskiyle karşı karşıya olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Şu an baraj sorunumuz var veya yok demek çok riskli olur. Biz her zaman 9.9’daymışız gibi çalışacağız ve her zaman barajı geçmiş bir partinin özgüveniyle davranacağız. Karşı karşıya olduğumuz devletin HDP’yle nasıl uğraştığını herkes görüyor. Keza HDP seçmeninin sandığa gitmemesi, HDP oylarının çalınması, çarçur edilmesi için de uğraşılıyor. Şike, şaibe, hile, baskı ve tarafgirlik olduğunu biliyoruz. O halde bu maçı almak için hakemi de yenmek zorundayız.
Urfa’daki toplantınıza gelen seçmeninizin teker teker GBT kontrolünden geçirildiğini söylemiştiniz. Seçim takvimi yaklaştıkça bu ve benzeri baskıların artması endişesi yaşıyor musunuz? OHAL koşulları, çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Seçime yaklaşıldıkça bu baskıları artıracaklar. Zaten OHAL koşullarında seçime gitmenin kendisi başlı başına bir sorun. Üstelik biz OHAL’den çok daha zor koşullarda seçime gidiyoruz. Kürt illerine geldiğinizde OHAL koşullarının batıdaki gibi olmadığını görüyorsunuz. O yüzden de yerellerde seçim güvenliği meclisleri oluşturmaya çalışıyoruz. Diğer tüm siyasi partileri, emek ve demokrasi güçlerini seçim çalışmalarında dayanışmaya çağırıyoruz. Bu sadece HDP’nin değil, Türkiye’nin sorunu. Güçlü bir dayanışma sergileyebilirsek üstesinden geliriz.
KAHRAMAN’IN “KÜRT İLLERİ DİYEMEZSİNİZ” ÇIKIŞI SEÇMENİMİZİ DAHA DA MOTİVE ETTİ
“Kürt illeri” demişken; Meclis Başkanı İsmail Kahraman geçen hafta bu tabiri kullanan milletvekillerini Genel Kurul salonundan çıkarmakla tehdit etmişti. Bu tür çıkışların da Kürtlerin parlamentoya ilgisini azaltma maksatlı olduğunu düşünüyor musunuz?
Meclis Başkanı'nın hangi hezeyanlarla hareket ettiğini kestirmek zor ama onun bu çıkışının seçmenimizi daha da motive ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Meclis Başkanı kadar AKP de Kürt illerinden daha fazla vekilin parlamentoya girmesine hazırlıklı olmalı. Çünkü AKP’den Kürt milletvekili çıkma olasılığı çok çok düştü, hatta sıfırlandı. Meclis Başkanı bu ırkçı yaklaşımı sergilerken AKP’li Kürt vekiller bir tepki göstermediler. Oysa bu, onların da kimliğine bir saldırıydı. Onlar da Kürt illerinden çıkıp meclise gelmişlerdi. Şimdi hangi yüzle gelip Kürt illerinde oy isteyecekler? Kendi kimliğinin aşağılandığı yerde sesi çıkmayan insanlar kimin temsiliyetini sağlayacak? Dolayısıyla Kürt illerinden gelecek daha fazla HDP milletvekiline şimdiden hazırlıklı olsunlar.
Kürdistan’da HDP dışında da çok fazla farklı politik yapı, örgüt, parti veya inisiyatif var. Sizin bu yapılarla da ittifak kurma çalışmanız var mı?
Temaslarımız, görüşmelerimiz var. Özellikle Kürdistan referandumu ve Afrin olayından sonra insanların birbirine çok daha yakın bir duygudaşlık sergilemeleri önemli bir gelişme. İstisnaları hariç tutarsak, insanların uzun süredir özlemini duyduğu bir yakınlaşma ortaya çıkıyor. Bu yakınlaşma Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine de katkı sağlayacaktır. Burada kat edilecek yol Irak Kürdistanı açısından da Rojava açısından da önemli kazanımlar yaratacaktır. Batıda nasıl ki bir emek-demokrasi güçleri buluşma sergileyerek bu iktidara karşı mücadeleyi ayağa kaldırmaya çalışıyorsa, Kürdistan’da da buna benzer gelişmeleri Kürt siyasetinin öznelerinde görüyoruz.
HDP’nin, bileşenleri dışındaki sol-sosyalist yapılarla kısa vadeli de olsa ittifak kurmak gibi bir çabası var mı?
Bileşenimiz olmayan yapılarla da görüşmeler yaptık, süren görüşmelerimiz var. Önemli ortaklaşmalar sağladığımız noktalar var. Elbette herkesi bir çatı altında toplama olanağımız yok. Türkiye solunun çok parçalı yapısı buna engel olsa da siyasete niteliksel bir katkı sağlaması açısından bu yelpaze çok önemli. Esas önemlisi de bu farklılıkların mücadelede ortaklaşmasıdır. Eğer mevcut süreci faşizm olarak tanımlıyorsak, buna karşı mücadele ortaklıklarını da sağlamak, seçimlerin de ötesine bunu taşımak durumundayız. Bu seneki Newroz kutlamalarına duyulan ilgi bize bu açıdan büyük bir umut verdi. Newroz’u alışılagelmişin ötesinde farklılıklarla, her yerde, büyük katılımla kutladık. 1 Mayıs’ta bunu çok daha genişleteceğimize inanıyorum.
Adaylığı ihtimal dışı kalmış gibi görünse de sizin Abdullah Gül’le ilgili bir soruya “değerlendirilebilir” yönünde verdiğiniz yanıt çok tartışıldı. Sizce gerçekten Gül’ün adaylığı değerlendirilebilir mi?
Bazı kelimelerin eksik yansıması veya doğru ifade edilememesi yanlış anlamalara sebebiyet verebiliyor. Abdullah Gül “değerlendirilebilir” derken de karşıdaki cepheyi kastetmiştim. Nitekim o sözü söylediğim röportajda da kendi adayımızla seçime gireceğimizi söylemiştim. Fakat ne yazık ki özellikle HDP karşıtlığında her şeyin araç haline getirilmesi, Türkiye siyasetinin önündeki en önemli handikaplardan biridir.