Sibirya’da ölüm, Belmarsh’ta cinnet

Bir yanda Putin’in lüks konakları ve yolsuzlukları öte yanda Amerikan ordusunun savaş suçları. Bir yanda fabrikasyon davalarla ölene kadar hapsedilen Aleksey Navalni öte yanda hiçbir mahkumiyet kararı olmaksızın 12 yıldır tecrit ve hapis hali devam eden Julian Assange. Batı, bütün insanlık için örnek oluşturan demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet gibi evrensel değerlerin temsilcisi olma iddiasını yitirerek dünya hakimiyeti ve ekonomik kazanç peşinde bir kaba güç kompleksine mi dönüşüyor?

Zafer Yörük yazar@gazeteduvar.com.tr

Hapishanede her ölüm şüphelidir ama Aleksey Navalni’nin ölümünün bir siyasi cinayet olduğu hakkında hiç şüphe bulunmuyor. Dünya kamuoyu daha çok vakanın zamanlaması ve işlenme yöntemi hakkında sorular soruyor. Yulya Navalnaya, eşinin hapisteyken ikinci kez zehirlenmiş olabileceğini belirtmişti. Ama İngiliz The Times gazetesinde yayınlanan bir haber, ölümün KGB’den miras bir infaz tekniği olarak bilinen ‘kalbe tek yumruk’ sonucu gerçekleştiğini iddia ediyor. Navalni’nin göğüs bölgesinde tespit edilen morluklara Rus makamlar hayata döndürme amaçlı kalp masajı izahını getirmişlerdi. Ama böyle ölümcül bir darbenin emaresi de olabilir.

Resmi açıklama, 47 yaşındaki ünlü muhalifin 16 Şubat günü öğlen çıktığı yürüyüşten sonra fenalaştığını belirtiyor. The Times, bu yürüyüşün infaz hazırlığı olduğu iddiasını vurguluyor. Buna göre kurban, birkaç saat dondurucu soğukta tutularak kan dolaşımının yavaşlaması ve vücut direncinin azalması sağlanıyor. Beden ölüme hazır hale getiriliyor ve tek yumrukla ‘operasyon’ tamamlanıyor.

Ölümün zamanlaması üzerine yeni bilgiler de, süreli bir zehirlenme yerine ani bir infazı daha olası kılıyor. Anlaşılan o ki Navalni’nin ölümü, iki ABD yurttaşıyla birlikte Almanya’da cinayetten hükümlü bir Rus gizli servis elemanıyla takas edilmek üzereyken gerçekleşmiş. Takas uygulanmak üzereyken, Putin’in bir son dakika muhasebesiyle bu siyasi rakibi nihai olarak ‘etkisiz hale getirme’ seçeneğini tercih ettiği düşünülüyor.

PUTİN İSTERSE…

Ölümünden on gün sonra Navalni’nin cenazesi annesine teslim edildi. Anne, cenazeyi gizlice defnetme şartına direndi ama oğlunun ‘doğal nedenlerle’ öldüğünü ifade eden bir belgeyi imzalamak zorunda kaldı. Otopsi bulgusu olarak resmi kayıtlara akciğer embolisi sonucu ‘ani ölüm sendromu’ yazıldı. Geçen süre zarfında Moskova ve St Petersbug’da Navalni anısına toplanan gruplara sert polis müdahalesi ve 400 civarında gözaltı gerçekleşti. Cenaze töreninin de benzer polis şiddetine sahne olacağı tahmin ediliyor.

Aleksey Navalni’nin cezaevi kayıt kartı. (2021)

Adını hiç zikretmese de Putin’in Aleksey Navalni’yi ciddi bir siyasi rakip olarak gördüğü biliniyor. Navalni uzun süre Putin karşıtı bir duruş sergiledi ve Rus kamuoyu içinde önemli bir desteğe sahipti. 2013’te Moskova belediye başkanı adayı olarak yüzde 27 oy almış, 2018 seçimlerinde Putin’le başkanlık yarışına girme hamlesiyse Seçim Kurulu tarafından engellenmişti. Başında olduğu Yolsuzlukla Mücadele Vakfı’nın Putin ve yakın siyasi çevresi hakkında yaptığı hassas ifşaatların 2020’deki zehirlenme vakasına neden olduğu düşünülüyor. Zehirlenme sonucu uçakta komaya giren Navalni, uluslararası bir destek kampanyası sonucu Almanya’ya çıkarılarak tedavi görmüştü. 2021 Ocak ayında hastaneden taburcu oldu ve aksi yönde tavsiyelere rağmen Rusya’ya dönüş yaptı. Ömrünün kalan üç yılını ‘bağımsız’ Rus yargısı mağduru olarak hücre hapsinde geçirdi. Aralık 2023’te Moskova yakınlarında tutulduğu ceza kolonisinden ağır adli suçluların kapatıldığı bir kuzey kutup kolonisine sevk edilmişti.

Navalni’nin resmi ölüm nedenine kimse inanmamakla birlikte Duma başkanından aşağı bütün devlet erkânı, ABD, Avrupa ülkeleri ve diğer küresel hasımların sorumlu olduğunu ifade ediyor. Bu ‘dış güçlerin’ Sibirya’nın kuzey ucundaki yüksek güvenlikli bir özel ceza kolonisine sızarak Navalni’yi fiilen öldürdükleri değil de namlı siyasetçi Vladimir Jirinovski’nin tehdit edeyim derken adeta suç itirafında bulunduğu şu cümlelerinde açımlanan dolaylı bir sorumluluğun kastedildiği anlaşılıyor: “Bu, içimizdeki beşinci kola doğrudan bir uyarıdır. Batı ile bağlantısı olan ve Rusya’ya karşı çalışan herkesin kaderi böyle olacak.” Putin, adını hiç anmadığı Navalni’nin ölümü üzerine de bir açıklama yapacağa benzemiyor. 2020’deki zehirlenme vakası akabinde gülerek, “Önemsiz biri. İsteseydik işini bitirirdik” demişti. Bu kez istemiş; öyle anlaşılıyor.

WİKİLEAKS: SUÇ MU GAZETECİLİK Mİ?

Navalni’nin ölümünün şoku daha geçmemişken Londra Yüksek Mahkemesi’nde Julian Assange’ın ABD’ye iade davasının son duruşmaları gerçekleşti. Mahkeme binası önünde toplanan yüzlerce protestocu için iki ‘sanık’ arasındaki benzerlik yeterince açıktı. Navalni nasıl Rus rejiminin merceğinden ‘beşinci kol’ olarak görülüyorsa Assange da Amerika’nın bir numaralı ‘devlet düşmanı’ ilan edilmişti. CIA eski başkanı Mike Pompeo, WikiLeaks’in devletin meşru sırlarını ifşa etmesi nedeniyle, yalnızca ABD’yi değil Batılı demokratik sistemin bütününü otoriter rejimler karşısında zor durumda bıraktığını söylüyor. ‘Hür Dünya’nın bürokratı Pompeo’yla ‘Otoriter Rejim’ siyasetçisi Jirinovski’nin fikirleri arasındaki paralellik dikkat çekici. Her ikisi de dış güçler ve iç düşman koalisyonuna karşı savaştığını düşünüyor. Her ikisi de devlet sırrı addettikleri benzer skandalları ve hak ihlallerini ifşa eden kişilerle fiili savaş halinde. Belli ki mevzubahis ‘devlet sırrı’ olduğunda Doğu ve Batı, otoriter rejim ve demokrasi farkları teferruat oluyor.

Navalni, Rusya’nın yüksek güvenlikli ceza kolonilerinden birinde 47 yaşında öldü. 53 yaşındaki Julian Assange ise İngiltere’nin en yüksek güvenlikli hapishanesi olan Belmarsh’da tecritte tutuluyor. Hakkındaki tek resmi suçlama olan kefalet şartları ihlalinin azami ‘yatarı’ 50 haftayken beş yıldır fiilen cezalandırılıyor. Kendini Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği binasında hapsetmek zorunda kaldığı önceki yedi yıl da (2012-2019 arası) hesaba katılırsa Assange’ın hiçbir mahkûmiyet kararı olmaksızın 12 yıl hapis yatmış olduğu görülür. Eşi ve aile üyeleriyle Londra ve diğer Avrupa başkentlerinde kendisini destekleyen grupların sözcüleri, Assange’ın fizik ve akıl sağlığının sürekli kötüleştiğine dikkat çekerek maruz bırakıldığı hapis ve tecrit koşulları altında ölebileceği yolundaki kaygıları sıklıkla ifade ediyorlar.

Avustralya uyruklu bir ‘hacker’ olan Julian Assange, 2006 yılında kurduğu WikiLeaks nedeniyle uluslararası ün kazandı. 2010 yılı boyunca WikiLeaks, ABD savunma ve dışişlerine ait yazışma ve kayıtları hackleyerek medya organlarının erişimine sundu. Diplomatik misyonlarla Washington arasındaki telgraflar, içinde Türkiye’nin de olduğu birçok devletle Amerikan yönetimi arasındaki gizli ilişkileri ortaya döküyordu. Amerikan ordusunun Afganistan ve Irak’taki iç yazışmalarıysa önemli savaş suçları işlendiğini gösteriyordu. Özellikle 12 Temmuz 2007 Bağdat hava saldırısının video görüntüleri büyük infial yarattı. Bu kayıtlarda, aralarında iki Reuters muhabirinin de olduğu 18 sivilin bir helikopterden açılan ateşle öldürülmeleri görülüyor. Dünya medyasında yayımlanan bu belge ve kayıtlar, Amerikan yönetimini zor duruma düşürdü. Pentagon bünyesindeki soruşturma, askeri istihbarat kadrosundan Chelsea Manning ve Edward Snowden hakkında ağır ceza davaları açılmasına neden oldu. Manning hapis yatarken Başkan Obama tarafından affedilecek, Snowden’sa 2013’te Rusya’ya sığınacaktır.

Julian Assange’a özgürlük kampanyasının afişi.

‘HÜR DÜNYA’ MASALI

WikiLeaks’in faaliyeti Amerikan yönetimi tarafından casusluk olarak nitelense de daha çok haber toplama ve kamuoyunu bilgilendirme anlamında dijital çağda meşru gazetecilik pratiği olarak görülüyor. İngiltere ana-akım medyasının önemli kuruluşları, hacklenerek sızdırılan belge ve bilgileri yayınlamakta editoryal ve yasal bir sakınca görmediler. Julian Assange hakkında da İngiltere yasaları kapsamında bir basın davası açılmış değil. 2011’de bir İsveç mahkemesi, Assange’ı hakkındaki cinsel taciz suçlaması nedeniyle sorgulama kararı aldı. Avukatları, bu soruşturmanın ikamet etmekte olduğu Londra’da yapılabileceğini belirtseler de İsveç, Assange’ı kendi topraklarında yargılamak istiyordu. Davayı gören bir İngiliz mahkemesi tutuksuz yargılama kararı aldı. Assange, İsveç’e gittiği takdirde ‘casusluk’ suçlamasıyla ABD’ye iadesinin isteneceğini bildiğinden İsveç makamlarından bu konuda güvence istedi. Bu güvence verilmeyince de Ekvador Büyükelçiliği’ne sığındı. Siyasi iltica talebi işleme kondu ve tam yedi yıl boyunca polis ablukası altında tutulan binadan dışarı çıkamadı.

2019’da ilgili İsveç mahkemesi zamanaşımı nedeniyle suçlamaları kaldırdı. Sağcı bir adayın başkanlık seçimini kazandığı Ekvador devleti de sığınmacı statüsünü sonlandırınca İngiliz polisi Assange’ı elçilik binasında gözaltına alarak yüksek güvenlikli Belmarsh hapishanesine sevk etti. 50 haftalık kefalet ihlali cezasını yatarken Amerika’dan beklenen iade talebi İngiliz makamlarına ulaştı. Yüksek mahkemede temyiz sonrası adli mütalaa aşamasında olan iade davası, 20 ve 21 Şubat günleri Londra Yüksek Mahkeme binasında görüldü. Yargıçlar, kararı ileri bir tarihte açıklayacaklarını bildirdiler. Mahkeme bu başvuruyu reddederse Assange’ın önünde sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu kalacak. Eski CIA başkanı Pompeo’nun görüşlerinden vazife çıkaran ABD yargısı, Assange’ı cezalandırma adına Amerikan devletinin uluslararası gücünün sınırlarını zorlamaya kararlı görünüyor.

Assange taraftarları, haber edinme ve paylaşmanın gazetecilik tanımı olduğunu ve suç sayılmasının demokrasiye darbe vurmak anlamına geldiğini vurguluyorlar. Ama ana-akım medyada bu savunmaya fazla yer verilmemesi, Assange ve WikiLeaks söz konusu olduğunda tarafsızlığa aşırı özen gösterilmesi dikkat çekiyor. Devletlerin işlediği suçların ‘devlet sırrı’ olarak kalması üzerine ‘hür dünya’ sathında da bir konsensüs oluştuğu anlaşılıyor. Bu durumda, devlet sırrı addedilen suçları ve yolsuzlukları ifşa ettiği için Rus muhaliflerin zehirlenme, kurşunlanma, uçak kazası, ‘ani ölüm sendromu’ ya da ‘intihar’ yöntemleriyle ortadan kaldırılmasına seyirci kalmak dışında herhangi bir seçeneğin zemini de ortadan kalkmış oluyor. Türkiye ve benzeri otoriterleşmekte olan rejimleri ziyadesiyle memnun eden bir gidişat: Gerçek siyasi rakipleri ve gerçek gazeteciliği kriminalleştirme ve hapsetme icraatı meşrulaşarak küresel norm statüsü kazanma eğilimde.

Navalni ve Assange vakaları arasında oluşan paralellikler, bu aynılaşmanın semptomları olabilir: Bir yanda Yolsuzlukla Mücadele Vakfı diğer yanda WikiLeaks. Bir yanda Putin’in lüks konakları ve yolsuzlukları öte yanda Amerikan ordusunun savaş suçları. Bir yanda fabrikasyon davalarla ölene kadar hapsedilen Aleksey Navalni öte yanda hiçbir mahkumiyet kararı olmaksızın 12 yıldır tecrit ve hapis hali devam eden Julian Assange. İki kutbun muhalifleri arasındaki benzerliklerin artması, onları hedefe koyan iktidarlar arasındaki farkların da silinmekte olduğu anlamına geliyor. Batı, bütün insanlık için örnek oluşturan demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet gibi evrensel değerlerin temsilcisi olma iddiasını yitirerek dünya hakimiyeti ve ekonomik kazanç peşinde bir kaba güç kompleksine mi dönüşüyor? Assange davası bu açıdan önemli bir sınav.

Tüm yazılarını göster