Bir ‘Nush ile uslanmayanın hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ kültüründen geliyoruz. At-avrat-silah üçlüsü namusumuz. Böyle olunca toplumun her tabakasının şiddete meyletmesi de sürpriz addedilemez. Şiddetin her türlüsü bu topraklarda gerçekleşir, fail göğsünü gere gere bunu anlatıp sokaklarda gezer, mağdur ise sanki kendi suçluymuş gibi kabına çekilir. Konuşamaz. Gördüğü şiddet gerçekten de hak edilmiştir. Düşünün kendisinin gözünde bile.
O yüzden hiçbirimiz şaşırmadık A Spor muhabirinin ve kameramanın Başakşehirli oyuncularca linç edilmesine. O sebeple birçoğumuzun aklına “Dayak yiyecek ne söyledi acaba?” sorusu geldi. O sebeple şiddete uğrayan basın emekçilerinin daha bir gün sonra, kendi evlerinde (!), kendilerine dayak atanlara mikrofon uzatmasını yadırgamadık. Ona ne kadar özür derseniz, o özür dilendi, futbolcular göstermelik cezalarını aldı, ellerinde çiçekler, kapısında pişkin pişkin linç ettikleri muhabirin kendilerine mikrofon tutmasını da sağladılar oldu bitti.
Gerçekten yaşandı ve bitti mi? Bu kadar mı? Çok uzaklara gitmeyelim. Bildik bir isimden örnek verelim. Colin Kazım Richards ya da Kazım Kazım. Geçen sene Feyenoord’ta oynarken neler olmuştu bir hatırlatalım. Milli futbolcumuz, Mikos Gouka isimli bir spor yazarına kafayı takmıştı.
Algemeen Dagblad isimli gazetede futbol yazıları yazan Gouka, Hollanda temsilcisinin yönetiminin ve sponsorlarının Kazım’ın hal ve tavırlarından pek de memnun olmadığına dair bir yazı kaleme almıştı. Ardından da bir basın toplantısında bu ikili karşı karşıya geldi. İngiltere doğumlu olmasına karşın ‘Gazetecileri evinden aldıran’ bu toprakların suyunu çokça içtiği için Colin Kazım, kendisini bir anda Türkiye’de sandı. Gouka’yı otoparkta dövme tehdidi de bu nedenle dudaklarının arasından kolayca süzüldü.
Lakin Türkiye’de değildi Kazım. Olsaydı, yaşanacakları yukarıda okurdunuz ya da daha önce televizyonda gördünüz. Mağrur şiddet severler ve sesini çıkaramayan, şiddete maruz kaldığı için sinmek zorunda kalan mağdurlar. Ama iş Hollanda’da olunca şiddete evrilmesi bile problem. Gazeteciyi sadece (yanlış anlaşılmasın fiziksel müdahale bile olmasına gerek kalmadan anlamında) tehdit eden Kazım, hemen kulübünce cezalandırıldı. İki hafta boyunca takımdan uzak kaldı Kazım.
Evet, bu örneğin ardına sorular ekleyebilirsiniz. Mesela o dönemde Kazım’ın üst üste ikinci disiplin sıkıntısıydı bu, diyebilirsiniz. Ya da Kazım takımın daha değerli bir üyesi olsaydı Feyenoord’un tavrı ne olurdu sorusu aklınıza gelebilir. Ama bunların Felemenkçesi yok maalesef. Zira değerler değerlerdi.
Muhasır medeniyetler seviyesinde, kazandığınız para, sosyal statünüz, tanınırlığınız, bilinirliğiniz, devlet kademesindeki gücünüz ne olursa olsun herkes bireydir. Önce buna göre davranılır. Şiddet, kişi hakları ve basın özgürlüğü eğilip bükülmeyen kırmızı çizgilerdir. Nettir. Bir kez esnetmekle bir şey olmaz diyemezsiniz. “Özür dilesin geçer”le peynir gemisine rüzgâr üfleyemezsiniz. Hatta ve hatta işi adli bir vakaya dökmeden kurtulmanız istisnaidir.
Ama bizde ‘Aslında özünde hep iyi olan çocukların bir anlık gafleti’ kılıfı savunmanın en belirgin hamlesidir. Hatta ve hatta şiddet gören de aslında biraz hak etmiştir de olanları yine de ‘Hepimiz şiddete de karşıyız’ yalanı yedekler defansı. Ve sonuçta paralel evrende neler oluyor bilemeyiz ama hiçbir şey yaşanmamıştı aslında gerçek dünyada.