Ülkenin yangını hiç bitmiyor. Bir yandan ormanlar yanarken, diğer yandan caniler kadınları kaçırmaya, tecavüz etmeye, öldürmeye devam ediyor. Artık “kayıp kadınlar” başlığı altında yeni bir mücadele alanımız var mesela. Her gün bir kadın veya çocuk kaçırılıyor, hepimizin aklına aynı şeyler geliyor, göğsümüze bir büyük acı oturuyor. Bazen düşünüyorum, bir ülke Anayasasında iddia edilenin aksi şekilde, üst üste ne kadar acı kaldırabilir?
Kadın hakları konusunda hassasiyetimizin en üst noktalarını yaşıyoruz. Bir haber daha kaldıracak halimiz kalmadı derken ve haberler gelmeye devam ederken, diğer taraftan birbirimizi uyarmaya, zihniyet değişikliğine ilişkin bir şeyler söylemeye, bildiklerimizi anlatmaya çalışıyoruz. Lakin bu esnada, zaten birçok sebepten yeterince gerilmiş olan bir halk olarak, sosyal medyanın zor iletişim şartları çerçevesinde sert tartışmalara da dahil olabiliyoruz.
Örneğin, Esra Hankulu’nun şüpheli ölümüne ilişkin olarak “Ölümü üzücü ama o da Ümitcan Uygun gibi biriyle birlikte olmasaymış” yorumları ciddi şekilde tepki çekti. Bu yoruma, tepki verenlerden biri de bendim. Bu yorumun kadın cinayetlerini meşrulaştırdığını, eğer amacımız çözümse, mağdura değil, suça ve suçluya yönelmemiz gerektiğini ifade ettim. Fakat gönderinin altında, ısrarla, “elinize köz aldığınızda eliniz yanar, Ümitcan'la takılırsanız ölürsünüz” gibi basit mantıkla savunmaya geçen onlarca yorum vardı. Elbette azınlıkta lakin bu düşünceyi ifade edemeyen binlerce insan olduğunu da düşünürsek, gerçek eşitliğe giden yolda daha çok yolumuzun olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Ayrıca samimiyetle “Kadınları kötü insanlarla arkadaşlık etmemeleri gerektiği hususunda uyaramayacak mıyız bile?” diye soranlar olmuş; o sorulara cevaben buraya genel bir not düşmüş olayım: Elbette, her insan her insanı ya da toplumu sakıncalı durumlar karşısında uyarabilir, uyarmalıdır. Fakat, bir kadın cinayeti söz konusu olduğunda ve uyarınızı mağdur üzerinden yapmaya kalkıştığınızda, ışıkları mağdura yöneltmiş olursunuz. Oysa, konuşulması gereken suçlu ve eylemi ile çözüme yönelik önerilerdir. Uyarınızı, örneğin “Şiddete meyilli biriyle arkadaşlık etmemelisiniz” gibi bir uyarıyı, ayrıca bağımsız olarak yapabilirsiniz. O zaman hedefe de varır hem. Ama bir kadın cinayeti haberi üzerine yaptığınızda bambaşka bir etki, “O da niye gece dışardaymış, alkollüymüş, adamın evine gitmiş, dekolte giymiş?” gibi klişe meşrulaştırıcı tepkilerden hiçbir farkı yoktur. Üzgünüm ama kendinizi bu cümleleri kuranlarla aynı noktaya çekmiş olursunuz. Kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda spotları mağdurun üzerine tutamayız, bunu lütfen unutmayalım.
Esra Hankulu’nun şüpheli ölümü maalesef birçok haber kaynağı tarafından çok kötü şekilde haberleştirildi. Örneğin, "Ümitcan Uygun’un Sevgilisi Esra Hankulu ölü bulundu” gibi haberler yapıldı. 'E ne var burada?' diyenlere; kadına yönelik şiddet haberlerinde mağdurla şüpheli arasındaki duygusal bağı vurgulayan başlıklar atmamalısınızdır. Şiddet uygulayan bir erkektir ve şiddete maruz bırakılan da bir kadındır. “evli olduğu erkek tarafından” diyebilirsiniz ama sevgilisi dememelisiniz.
Peki kadına yönelik şiddet (kadın cinayetleri de şiddetin bir türüdür) haberleri yapılırken nelere dikkat edilmelidir? Her ne kadar bu kısım gazetecilerin alanına tekabül etse de kadın hakları mücadelesi verenler olarak, haber diline ilişkin uyarılarda da bulunuyoruz. Bu konuda Filmmor’un tek sayfalık şahane bir kılavuzu var. Hem kılavuzdaki maddeleri sıralayarak hem de madde başlıkları altında kendimce ilave etmek istediklerimi de belirterek burada özetlemek isterim:
Adını koyun: Bir kadın herhangi bir kişi tarafından “kadın olduğu için” öldürülmüşse bu adli bir olay değil “kadın cinayeti”dir.
Burada “Bir vakanın kadın cinayeti olup olmadığını nasıl ayırt edeceğiz?” sorunu devreye giriyor. Şöyle düşünün, bir kadınla bir erkek tamamen “iş” sebebiyle husumet yaşıyor, örneğin bir arazi paylaşımı sorunu var ve erkek tamamen bu husumet sebebiyle kadını öldürüyor. Bu cinayetin ilk etapta kadın cinayeti olarak adlandırılması mümkün olmayabilir. Olayın detayına hâkim olduğunuzda, bu kişinin iş husumetinin yanı sıra kişinin kadın olmasının öldürmede ayrıca etkili olduğuna ilişkin bir delil varsa bu cinayet de yine kadın cinayeti olacaktır. Vakaların kadın cinayeti olup olmadığı ilk bakışta aşağı yukarı anlaşılabilir.
3. sayfa haberi değil: Kadın cinayetleri politik cinayetlerdir ve yeri 3. sayfa değil; ilk sayfa veya politika, yaşam sayfalarıdır.
Hatırlarsınız, eskiden bir kadın cinayeti haberi; 3. sayfada “Cinnet geçirdi öldürdü!” şeklinde rezil bir başlıkla, yan yana duran kadın ve erkeğin gözlerine birer siyah bant çekilmiş, isimleri baş harflerle verilmiş şekilde yayınlanırdı. Geçmişe göre oldukça yol kat etmiş olduğumuz gerçek. Fakat halen kadın cinayeti haberleri hak ettiği politiklikte ve ilk sayfadan verilmiyor. Ne diyoruz hep; “kadın cinayetleri politiktir”. Kadına yönelik şiddet politiktir. Şiddetin artış sebepleri de politiktir. Ciddi politik hatalar ve boşluklar sebebiyle, şiddetin bu derece arttığı bir ortamda, kadına yönelik şiddet, siyasi partilerinde ana politika konularından biri olmak ZORUNDADIR.
Klişelerden, basmakalıp yargılardan, bahanelerden uzak durun: Haberi söylentiler, yakıştırmalar, “bahaneler” ve yargılarla, psikolog, yargıç, falcı veya hikâye yazarı gibi yazmayın.
Örneğin, “Şizofreni hastası olduğu iddia edilen adam, âşık olduğu/evleneceği kadını 8 yerinden bıçakladı” gibi bir başlık oldukça hatalı.
Melodramdan, sansasyon ve pornografiden kaçının: Haberde duygusallaştırma, dramlaştırma öğeleri, cinselliğe dair imalar, magazinel yaklaşımlar ve cinayet ayrıntılarına yer vermeyin.
Diyelim ki bir cinsel saldırı veya istismar vakası söz konusu. Burada fiziksel detaylara, suç eyleminin detayına girmek birçok bakımdan sakıncalıdır. Haber toplumda travma yaratacak görüntü ve detaylara yer vermemelidir. Örneğin Emine Bulut vakasında, normalde o travmatik öldürme anına ilişkin görüntülerin yayılması istemediğimiz bir şeydi; fakat büyük bir toplumsal tepkiye yol açması sebebiyle en azından çözümsel adımlar atılır belki diye umutlandık. Olmadı. Üstelik fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası değil, müebbet hapis cezası aldı. Travmamızla kaldık.
Haberi adli raporlara, failin ifadelerine dayandırmayın: Gerçek sorumluları bulmaya çalışın, haber kaynaklarınızı çeşitlendirin.
Kadın cinayeti haberlerinde 4N1K!: “Neden”in cevabını failin ifadesinde ya da kadının hayatında aramayın, cinayeti kadınların hayatıyla meşrulaştırmayın.
İşte Esra Hankulu’nun şüpheli ölümünde yapılan yorumlar tam olarak bu başlığa tekabül ediyor. Esra, Ümitcan Uygun’la birlikte olduğu için öldürülmedi, Ümitcan Uygun Esra Hankulu’nu öldürdü. Bu kadar, bizi ilgilendiren kısmı bu. Ya da Ahmet, Ayşe’yi, Ayşe Ahmet’i aldattığı için öldürmedi, Ahmet Ayşe’yi öldürdü. Aksi halde meşrulaştırıcı dediğimiz, yani suçluyu aklamaya ve suçu normalleştirmeye dönük bir haber olur.
Kadınlar, hayatlarını değil; zihniyeti teşhir edin: “Cinayeti hak etmiş mi?” diye soran/sorduran detayları, kadınları, özel hayatlarını değil; zihniyeti teşhir edin.
Yukarıdaki açıklama, bu başlık için de geçerli.
Faili anlamaya/aklamaya, gizlemeye, cinayeti failin hayatıyla açıklamaya çalışmayın: Cinnet, öfke, kıskançlık, iflas, aşk, öfke, işsizlik değil erkek şiddeti!
Klasik meşrulaştırıcı sebepleri içeren başlık bu. Yine eskinin “aşırı sevgi/kıskançlık cinayetleri”ni ve 3. sayfa başlıklarının düşünün. Bir de haberde, yalnızca şiddet mağdurunun fotoğrafını göstermeyin. Bilhassa failin fotoğrafını koymak önemlidir.
Yine fotoğraf demişken, bazı haberlerde faille mağdurun el ele, yanak yanağa, sarılmış, sevgi dolu fotoğrafları kullanılıyor. Bu da kabul edilebilir değil. Faille mağdur arasındaki duygusallığa dikkat çeken herhangi bir unsur katiyen kullanılmamalı.
Yargı süreçlerini izleyin ve sorgulayın: Hukuki süreçlerde rol alan “ideolojik/siyasal/ahlaki yaklaşımlar”, sonuçlarının fikri takibi, olumlu, emsal kararları atlamayın.
Cinsiyetçi dil kullanmayın: Cinsiyetçi terimler, kadınları aşağılayan atasözleri, dışlayıcı ifadeler ve klişeler kullanmayın.
Kadın cinayetlerini “cinayetin ötesinde” haberleştirin: Yalnızca “cinayet”i değil, kadın cinayetlerine dair mücadeleyi, kadın dayanışmasıyla elde edilen olumlu sonuçları ve iyi örnekleri de haberleştirin. Kadınların söz ve karar hakkını yok saymayın!
Ve lütfen unutmayalım, kullandığımız dil, düşüncelerimizin/zihnimizin izdüşümüdür. Zihniyet dönüşümü, kullandığımız kavramlarla ve dille birlikte, aynı anda ilerleyecek bir durumdur. Hem kendi dilimizi hem de medya dilini doğru kullanmamız, şiddeti önlemede son derece önemli bir yol alma biçimidir.