Vebanın gündelik hayatın bir parçası olduğu ve tıbbi bilginin
hala antik kuramlardan beslendiği 15'inci ve 16'ncı yüzyıllarda
insanlar hem dünyevi hem de kutsal şifalara başvuruyorlardı. Manevi
şifa işlevini yüklenen resim sanatı dönemin veba tahayyülüne
ilişkin önemli önemli ipuçları veriyor. İtalyanca profesörü Franco
Mormando, erken modern İtalyan ressamların vakanüvislerin aksine
eserlerinde vebanın korkunç etkilerini belgelemeyi değil,
iyileştirmeyi amaçladıklarını vurguluyor. Bu resimler toplumun
Tanrı ve azizlerden teselli ve çare aradığı araçlar olarak işlev
görüyordu.(1) Güncel resim anlayışından farklı
olarak bu resimleri inananlarla ilahi dünya arasındaki iletişimi
sağlayan bir pencere olarak görmek gerekiyor. Dolayısıyla seküler
makamlar tarafından ısmarlansa da salgını konu edinen resimler
mutlaka dini motifleri ve Roma kilisesinin Katolik doktrinini
işliyordu.
17'nci yüzyılda resim sanatının din açısından merkezi bir öneme
kavuşmasındaki esas itici güç karşı reformasyondu. Protestan
hareketler kilisedeki ikona ve heykelleri sayıyor, Protestanlığın
hakim olduğu bölgelerde kiliselerin içindeki sanat eserleri yok
ediliyordu. Elindeki her türlü imkanı seferber ederek otoritesinin
korumaya çalışan Roma kilisesi, Protestanlıkla mücadele ve kilisede
reform amacıyla Trento Konsili’ni (1545-1563) topladı. Konsil,
Katolik doktrinin savunulmasında resim ve heykel sanatlarını daha
etkili bir biçimde kullanmaya karar verdi. Böylece gerçekçi bir
üslupla izleyicideki duyguları etkin bir şekilde harekete geçiren
yeni bir sanat akımı, sonradan anıldığı ismiyle Barok, ortaya
çıktı.
DOKTRİN VE VEBA
Mormando, Flaman ressam Michael Sweerts’in (1618-64) 1650'lerde
tamamladığı Antik bir Kentte Veba adlı tablosunu Roma
kilisesinin ideolojik hamlesinin bir ürünü olarak inceliyor.
Nicolas Poussin’in (1594-1665) 1630 tarihli Ashdod’da Veba
tablosundan esinlenen bu eserin tarihi mi, yoksa hayali bir salgını
tarif ettiğini sorgulayan Mormando, Sweerts’in Hıristiyanlıktan
paganlığa dönen Roma imparatoru Mürtet Julianus’un devrini
(361-363) anlattığını iddia ediyor. Yazara göre ressam tarihi bir
dönemi ele alırken Katolik imanın tek gerçek iman olduğu mesajını
veriyor.(2) Tablonun ön planında yerde yatan
hastaları ve onların başında ağlayanları görüyoruz. Ortada mavi
ihram içindeki merkezi figür bir eliyle hastalara diğer eliyle
tablonun sağındaki beyaz tapınağa işaret ediyor. Aynı el işaretini
tapınağın merdivenlerinde duran beyaz ihramlı figür ve arka
plandaki dikilitaşın önünde aydınlatılmış başka bir figürde
tekrarlıyor. Beyaz tapınağın önünde ellerini ilk Hıristiyanlar gibi
iki yana açarak orans adı verilen dua ve yakarış
pozisyonunda duran figürlerden bu tapınağın bir kilise olduğunu
anlıyoruz.
Mormando, tablonun solunda karanlıkta kalan kalabalıkların
girdiği mekanı şifa aranan pagan bir tapınak olarak yorumluyor. Bu
tapınağın sol kemerinde yer alan karyalit paganlığı sembolize
ediyor. Paganlığa dair başka bir gönderme de antik dönemde güneş
tanrısına dikilen dikilitaş ve bunun etrafında yüzlerin güneşe
dönmüş figürler. Böylece tablo Protestanlık ve Roma kilisesi
arasındaki mücadeleyi paganlık ve Hıristiyanlık arasındaki bir
rekabet olarak temsil ediyor ve vebanın şifasının Hıristiyan
kilisesinde olduğunu anlatıyor. Bu anlatıda Protestanlık hem bir
veba hem de Tanrı’nın veba cezasını göndermesine sebep olan bir
sapkınlık olarak tarif ediliyor.
FETİH, ŞİFA VE ŞEFAAT
Melek Mikail karşı reformasyon sanatında hem Protestanlıkla
mücadele eden, hem de Tanrı’nın verdiği cezayı infaz eden ilahi bir
savaşçıdır. Mikail’in Roma’daki veba hafızası açısından ayrı bir
önemi vardır. Jacopo da Voragine’nin popüler Ortaçağ kitabı
Altın Efsane’de aktardığı üzere 6'ncı yüzyıldaki veba
sırasında Papa Büyük Gregorius bir geçit töreni düzenlemiştir.
Tören imparator Hadrianus’un mozolesine vardığında birden bire
binanın tepesinde elinde kılıçla Melek Mikail belirmiş ve böylece
Tanrı’nın öfkesinin yatıştığını müjdelemiştir. Bu mucizeden sonra
mozole Kutsal Melek Kalesi olarak anılmış ve tepesine bir
Mikail heykeli dikilmiştir.(3)
Salgın sırasında hasta bakımı ve tedaviyle uğraşan Kapusen
tarikatının Roma’daki Santa Maria della Concezione kilisesine
ısmarladığı sunak resmi bir veba ikonu olarak Mikail’in karşı
reformasyonda geçirdiği dönüşüme güzel bir örnek teşkil eder. Guido
Reni’nin (1575-1642) Şeytanı Yenen Aziz Başmelek Mikail
adlı tablosunda Mikail şeytanı alt eden bir savaşçı olarak
karşımıza çıkar. Sanat tarihçisi Sheila Barker’a göre Roma
kültüründe Mikail’in vebayı sonlandıran melekten bir fatihe
dönüşmesi yeni bir gelişmedir. Ancak bu iki nitelik birbiriyle
ilgisiz değildir: Vebanın kaynağı günahtır -yani şeytandır. Yani
karşı reformasyon Mikail’in sağaltıcı niteliğini silmemiş, tersine
Protestanlıkla mücadelede yeniden
tanımlamıştır.(4)
Vebanın nedeni olarak dini sapkınlık ve sağaltıcı iman teması
dönemin birçok sunak resminde tekrarlanır. Peter Paul Rubens’in
(1577-1640) Antwerp’teki Cizvit kilisesi için 1617/18’de ürettiği
Aziz Francis Xavier’in Mucizeleri adlı tablosu dünya
çapında etkinlik gösteren bu tarikatın kurucusunun vebayı
iyileştiren gücünü resmeder. Asya’ya yönelik misyoner faaliyetiyle
ünlenmiş bu pederin şefaatiyle Koreli, Hintli ve sair Asyalı
halklar şifaya ve imana kavuşurken pagan tapınağın heykelleri
devrilmektedir. Bu tabloda karşı reformasyon mücadelesini Avrupa’da
vebanın kaynağı olarak bilinen Doğu’ya taşımaktadır.
Açıkça fetihçi öğeler taşıyan bu tabloların yanı sıra hastalara
yardım ve hizmet konusunu işleyen tablolar da dönemin ideolojik
dönüşümünü yansıtır. Roma’da öğrenciyken salgında hastalarla
ilgilenen ve bu hizmeti sırasında can veren İtalyan aristokrat
delikanlı Luigi Gonzaga (1568-91) bu dönüşümün önemli
figürlerindendir. On yedinci yüzyılda aziz ilan edilen bu genç
Cizvit keşişi cesaretini kılıcıyla değil, şefkatiyle kanıtlamış ve
yirminci yüzyılda AIDS hastalarının da koruyucu azizi haline
gelmiştir. Collegio Romano’da kendisine adanan şapeldeki anonim
resimde, Giacomo Zoboli’nin (1681-1767) tablosunda ve Pierre Le
Gros’nun (1666-1719) heykelinde Aziz Luigi Gonzaga hastaları
kucağında, sırtında taşıyan genç bir delikanlı olarak betimlenir.
Dönemin sık rastlanılan temalarından biri de Aziz Sebastian’ın
yaralarını iyileştiren Azize Irene sahnesidir. Bu sahne çarmıhtan
indirilen İsa’nın ölü bedenini kucaklayan Bakire Meryem
(Pietà) temasını çağrıştırdığı gibi antik Yunan
mitolojisine de atıf yapar. Güzel delikanlı Sebastian’ın fiziği,
endamı Apollon’u andırır. Homeros’a göre Akhalara öfkelenen Apollon
okları vasıtasıyla onları vebayla cezalandırır. Benzer bir biçimde
Aziz Irene’nin bakımını yaptığı yaralara Roma askerlerinin
Sebastian’a attığı oklar neden olmuştur.
Hıristiyan hagiografisini antik mitolojiyle harmanlayan bu
eserler, Sheila Barker’a göre tıp ve kent temizliği önlemleri gibi
dünyevi yöntemlerle rekabet içindeki kilisenin hastalıkla
ilişkisini yeniden tanımlamasını yansıtıyor. Eserlerde hastanın
bedensel ihtiyaçlarından şifacının ruhani saiklerine kayan vurgu
karşı reformasyonun Protestanlık karşısında talep ettiği aktif bir
imanı temsil ediyor.(5)
GÖRÜNMEYEN SEMPTOMLAR
Roma kilisesinin denetimi altında üretilen bu resimler vebayı
temsil ederken belirli kurallara ve sansüre uymak durumundaydı.
Örneğin vebanın en başta gelen semptomu olan hıyarcık ya kasık
değil baldırda resmediliyor ya da resmedilmekten mümkün mertebe
kaçınılıyordu. Bunun yerine figürlerin koltuk altını resimdeki
diğer figürlerin bakışına açtığı sahneler görünmeyen hıyarcığı
temsil ediyordu. Hastalığın başka semptomları temsil açısından daha
elverişliydi. Halsizce yerde yatma veya hıyarcıklardan sızan kötü
kokulara karşı ağzını burnunu kapatan figürler o dönemin
izleyicilerinin vebayı teşhis etmesi için yeterliydi. Salgın
hastalığın kökeninde kötü havanın (miasma) yattığını iddia
eden antik tıp kuramı geçerliliğini koruduğu için resimdeki koku
ve/veya duman bulutları hem vebanın semptomlarını hem de kaynağını
temsilde yeterli oluyordu. Hekimlerin tasvir ettiği ciltteki
kararma ise genelde bedenin griye yakın bir renkle boyanmasıyla
anlatılıyordu. Bunlara ek olarak vebayı Tanrı’nın bir cezası olarak
tarif eden elinde kırbaç tutan melek figürü ve vebayla ilgili
olduğu düşünülen gök cisimleri, astronomi/astroloji işaretleri de
vebayı anlatmak için kullanılan simgelerdi.(6)
Vebanın semptomlarının dolaylı bir şekilde resmedilmesi acaba
resmin doğa üstü bir niteliği olduğuna ilişkin inançla
açıklanabilir mi? Eğer resim ilahi dünyaya açılan bir pencereyse bu
kanaldan hem dualar hem de vebanın iletilebileceğini düşünmek çok
abartılı bir yorum olmaz. Sanatın sağaltıcı bir gücü varsa, hasta
da edebilir. Bu düşünceye Antik Atina tiyatrosunda veba temsilini
inceleyen Robin Mitchell-Boyask’ın incelemesinde de rastlıyoruz.
Milattan önce beşinci yüzyıldaki salgından sonra tiyatronun hemen
yanına hekim tanrı Asclepius için bir tapınak inşa eden Atinalılar
için şifa dağıtan sanat dalı tiyatroydu. Mitchell-Boyask antik
Yunanca’da veba anlamına gelen “loimos” kelimesinin salgın
öncesi metinlerde çok seyrek kullanıldığına, salgının hemen
ertesinde ise tiyatro yazarlarının kelimeyi kullanmaktan imtina
ettiklerine dikkat çekiyor. Mitchell-Boyask’a göre bu olgu
kelimenin zikredilmesinin hastalığa yol açacağı gibi bir inançla
açıklanabilir. 4'üncü yüzyıla gelindiğinde ise vebanın hatırasının
silinmesiyle kelime daha sık ve rahat kullanılır hale geliyor.
Mitchell-Boyask bunu Aristoteles’in Retorik’ine atıfla
açıklıyor: İzleyicinin tecrübesine çok yakın olan bir konu
merhametle bağdaşmaz bir şekilde aşırı bir acı veya korkuya yol
açabilir.(7) 14'üncü yüzyıldan 18'inci yüzyıla
kadar sürekli vebayla boğuşan bir toplumda sağaltma işlevini
üstlenmiş resim sanatının dolaylı ve simgesel bir anlatımı tercih
etmesinin nedeni bu olabilir mi?
(1) Franco Mormando, “Introduction:
Response to the Plague in Early Modern Italy: What the Primary
Sources, Printed and Painted, Reveal”, Hope and Healing:
Painting in Italy in a Time of Plague, 1500-1800 içinde,
Gauvin Alexander vd. (Der), Worcester, Worcester Art Museum, 2005,
s.2.
(2) Mormando, “Introduction”,
ss.12-15.
(3) Mormando, “Introduction”, ss.11-12;
Sheila Barker, “Plague Art in Early Modern Rome: Divine Directives
and Temporal Remedies”, Hope and Healing içinde, s.51
(4) Barker, “Plague Art”, ss.50-51.
(5) Barker, “Plague Art”, s.48.
(6) Mormando, “Introduction”, ss.9-10.
(7) Robin Mitchell-Boyask, Plague and
the Athenian Imagination: Drama, History, and the Cult of
Asclepius, Cambridge, Cambridge University Press, 2008, ss.
23-28.