Saat handiyse öğleni geçti. Bir büyük şehrin tarihin izlerinin
kol gezdiği, ancak o izlerin neredeyse güç bela görülebildiği,
epeyce köhneleşmiş bir bölgesi. Yorgun yokuşlarda birbirine
yıkılmış mı yoksa birbirine dayanmış mı demeli sıra sıra
dükkânların dizildiği bir esnaf çarşısı. Giysiden mutfak eşyasına
türlü türlü ürünler satılıyor. Adeta nostaljik bir turistik geziye
çıkmış orta sınıftan insanlar dışta bırakıldığında asıl olarak alt
sınıftan insanların alışveriş yaptıkları bir yer burası.
Bir zamanlar, özellikle de bu saatlerde epeyce kalabalık olurdu
çarşı, hele de bayram öncesi iğne atsan yere düşmezdi. Gelen
geçenlerin sesleri dükkân sahiplerinin, çalışanlarının çığrışlarına
karışır, gürültüler bir yokuştan diğer yokuşa dolanıp dururdu. Ama
şimdi üç beş kişinin ürünlerine dikkati çekmeye çalışan birkaç
dükkân çığırtkanının sesinden başka seda kalmamış gibi ortalıkta.
Üstelik alt perdeden. Anlaşılan onlarınki bir tür alışkanlığın arta
kalanları kıvamında, ne heves kalmış ne de coşku. Kimi tezgâhtarlar
dükkânların önlerinde sessiz sedasız öylece dikiliyorlar boş boş.
Kimi dükkân sahipleri ise kamburunu çıkarmış el elde baş başta
oturdukları taburelerde gelip geçenlere değil, deyim yerindeyse
ifadesiz gözlerle boşluğa bakıyor. Suskunluklarında,
kimsesizliklerinde kalabalıkları, özgül ağırlığını yitirmiş siftahı
bekliyorlar belki de.
Birkaç dükkân dışında hiçbirinde müşteriden eser yok. Aralarda
kepenklerini açmamış dükkânlara, boşaltılmış olanlar eşlik ediyor.
Bir iki aya kalmaz yenileri eklenecek bunlara besbelli ki. Durum
ortada, bir iki acil ihtiyaç için çarşıya gelen üç beş kişiyle
dükkânları döndürmenin mümkün olmadığı o kadar aşikâr ki öyle çok
derin analizlere ihtiyaç yok. Görünen köy kılavuz istemez.
İşte çarşıdan bir iki küçük ayrıntı:
Bakır kaplar, hediyelikler satan bir dükkân. Açık mı kapalı mı
belli değil, kapıyı çalıyor bir kadın ve bir iki çalıştan sonra üst
kattaki kalay odasından aşağı iniyor dükkân sahibi. Bir şeyler alıp
almayacağı belirsiz, kararsız müşterinin sorduğu sorulara biraz da
bezgin bir halde kısa kısa cevaplar veriyor. Konuşmaya
gönülsüzlüğünden olacak ki “işinizi de böldüm” diyen müşteriye
kısık ve adeta kırgın bir sesle “olsun n’apalım belki siftah
yaparız” diyor dükkân sahibi. Üç beş saat sonra hava kararacak ve
dükkânı kapatma zamanı gelecek. Bir iki bir şey alacak birileri
çıkar mı meçhul, yapabildiği altmış liralık siftahıyla ağır aksak
yukarıda yarım kalan işi için merdivenlere yöneliyor.
Aile işletmesi olduğu her halinden belli bir tuhafiye
dükkânındaysa damat bohçası için dantel aradığını söyleyen kadına
tezgâhtaki adam, üç dört top dantel indiriyor raftan telaş
yapmadan. Kadının “bu iki renk arasındaki bir renkte danteliniz yok
muydu ki?” sorusuna içinden “almaya gönlüm yok demiyorsun da”
dediği pek belli bir edayla “valla hepsi bu” diye cevap veriyor.
İsteksizce bir iki ikna edici söz mırıldanıp bırakıyor konuşmayı.
Tezgâhtarın konuşmasındaki, halindeki kayıtsızlık “ister al, ister
alma, müşteri mi yok!” türünden bir şey değil, daha çok
yorgunluktan, bıkkınlıktan kaynaklı. Çünkü siftah yapılmamış henüz,
sonrasında üç beş bir şeyler olur mu? Belki, kim bilir?
Bir kısım küçümen dükkânların sahipleri hiç istiflerini
bozmazken kimileri ha gayret deyip yarım ağızla da olsa “buyurun”
diyor giren çıkanlara, ne de olsa velinimet diye bellenmiş.
Bir esnaf diğerine kırık gülümsemesiyle “yok işte iş yok,
oturuyoz n’apçan” derken yokuşun bir diğer köşesinde “şu işi
halletsek bir” diyen dükkân komşusuna “önce bir parayı bulayım da”
diye cevap veriyor diğeri. Darala darala ünüğü nefes alamaz hale
gelmiş esnaf halleri bunlar.
Benzer manzaralara ülkenin pek çok şehrinde daha sık rastlanıyor
artık. Bu bir iki örnek de TOBB’un yakınlarda yayınladığı raporun
kanlı canlı ifadeleri. Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi'ne dayanarak
hazırlanan rapor, tüm illerdeki gerek sektörel bazda gerekse
büyüklük açısından açılan ve kapanan işletmelere dair sayısal
veriler içeriyor. Hem ocak hem aralık ayının rakamlarına yer
verilmiş. Sonuçlar bekleneceği gibi hiç iç açıcı değil hele de
esnaflar bakımından.
TOBB’un daha önceki yıllara dair iller bazında açılan ve kapanan
şirket istatistiklerine bakıldığında gerçek kişi ticari işletme
kurmanın 2014’den itibaren giderek azalmaya başladığı görülüyor.
2015 yılındaysa kapanmaların artış seyrine girdiğini, asıl artışın,
kimi illerde farklılık gösterse de 2017 yılında ciddi biçimde ivme
kazandığını çok net tespit etmek mümkün. Ama asıl vahim tablo 2018
yılından başlayarak 2019 Ocak’ında karşımıza çıkıyor. 2019 Ocak
itibariyle kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısında bir önceki
yılın aynı ayına göre yüzde 37,76 oranında azalma olduğunu
gösteriyor rapor. Kapananlarda ise yüzde 6,56 oranında bir artış
var. Rapordaki asıl dikkat çekici nokta, Aralık 2018’den 2019 Ocak
ayına kadar, yani bir ay içinde kapanan gerçek kişi ticari işletme
sayısındaki artış. Aralık ayına göre kapanan gerçek kişi işletme
sayısında yüzde 68,38 oranında artış olmuş. Tek tek illere
bakıldığında kapanma artışı açısından ülke ortalamasının üstüne
çıkanların başını Kars çekiyor, Siirt, Batman, Karaman, Sinop,
Kırıkkale ardından geliyorlar. Kırşehir, Çorum ve Uşak hemen
onların peşinden. Açılanlardaki azalışla kapananlardaki artışın
birlikte ortaya çıkardığı tablo, büyük şehirleri dışarıda bırakmasa
da asıl sorunun Anadolu şehirlerinde derinleştiğini gösteriyor.
Sormadan edemiyor insan, bunlar da mı dış güçlerin oyunu ya da
esnaf taifesinin ünüğünü sıkan şu ‘teröristler’ kimlerdir diye.
Bu manzara karşısında neyse ki seçim nedeniyle esnaf ziyareti
yapan bakanların, ittifaka mensup vekillerin ellerinde
pişirilmiş‘milliyetçi, mukaddesatçı’ sloganlar mevcut. Bunlara bir
de iki komplo anlatısı bir iki terörist taifesi eklendi mi soruna
çözüm bulunmuş olur. Esnaflardan yana meselenin ‘beka’ olduğuna
canı gönülden eyvallah diyecek hazır kıtalar bulunduğu için de dert
etmeye gerek var mı? Üstelik tanzim satış müteşebbisleri bakliyat
işine de girdi, bir bakmışız kenevirden atlet, çetik de satılır. O
zaman değme keyfimize değil mi? Ama işte neylersin ki siftahsız
“yarına Allah kerim” diyebilmek baya bir cengâverlik gerektiriyor.
Avuç içlerinde ısıtılacak ekmek giderek küçüldükçe hayata işlenmek
daha bir meşakkatli oluyor çünkü.