Şiir ve çocuk

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çocuk şiirlerinde temalar, konular, izlekler değişse de bakış açısı değişmez. Dağlarca çocuğun içinden bakar ve konuşur… Yapmacıklığa, taklide kaçmadan, çocuğun hizasında kalarak yapar bunu… Çocuğun hizasında olmak önemlidir.

Abone ol

İnsanın çocukluğunun yanı sıra yaşanmazsa hayatın eksik kalacağı iki çocukluğu daha vardır. Biri şiir, diğeri de aşk… Bu tezi tamamen şiire borçlu olduğumuzu belirtelim. Şiir olduğuna ikna edildiğimiz şiirin kılavuzluğu bizi yanıltmaz. Şiir, dile getirdiği duygu, düşünce, duyarlılık yönünden çoğunlukla güvenilirdir. Ancak şiirin hayata ve dünyaya ilişkin sözünün “başka türlü bir şey” olduğunu da unutmamak gerekir. Ayrıca, şiirin güvenilirliğinin de şiire içkin bir teminat sağladığını belirtelim.

Eylül, bulunduğumuz coğrafyayı dikkate alarak söylersek öncelikle doğada uzun bir tenhalaşmanın ve ıssızlaşmanın başlangıcıdır. Ama aynı zamanda, yaz nedeniyle sokaklardan çekilen ve her biri bir tarafa dağıldığı için hayli seyrelen çocuk seslerinin yeniden, adeta birdenbire geri dönüşü anlamına da gelir eylül. Malum okullar açılır ki okulların açılmasıyla birlikte çocuk seslerinin  yalnızca okul ve okul bahçelerinden değil sokaklardan, parklardan, meydanlardan daha bir coşkuyla yükseldiğine tanık oluruz.

ÇOCUK VE ŞİİR DENİLİNCE AKLA GELEN İLK İSİM

Yaşamın olağan temposunun dışına çıkan her sesin arkasında bir çocuk vardır; emin olabiliriz. Derinliği ve genişliği saptanamaz büyüklükte izlenimi veren gülmeler, susunca bütün gökyüzünü kaplayacak genişlikte gökkuşağı gizlediği duygusu uyandıran ağlamalar mesela… Yalnızca bu  kadar mı, değil elbette… Şiirin de kulağımıza, yaşamın olağan temposunun dışına çıkan sesler getiren bir dil varlığı olduğunu söyleyebiliriz.

Çocuk, şiir, eylül ve okul… Bulunduğumuz coğrafyada, her biri aynı dörtgeni tamamlayan köşeler gibi diyerek yazımıza böylesi dolambaçlı bir giriş yapmamızın nedenine gelelim.

Bu defa gündemimize çocuk ve şiir ilişkisini aldık. Modern Türkçe şiirde bu konuda başlı başına bir tür oluşmasını sağlayan bir usta şaire ve yapıtlarına değineceğiz.

Başka birçok şairin de teması, izleği, konusu çocuk olan şiirleri olmasına karşın modern Türkçe şiirde çocuk ve şiir denilince akla ilk gelen isim Fazıl Hüsnü Dağlarca olur. Dağlarca modern Türkçe şiirde, çocuk şiiri türünün yaratılmasında ve geliştirilmesinde öncü olmuş bir şairdir. Hem kendisinden önceki hem de kendi döneminden ve sonraki şair kuşakları içinden çocuk şiirleri yazan isimler olmuştur. Ancak Dağlarca'nın bu alanda çıtayı koyduğu yer bir hayli yüksektedir. Yayımlanan kitaplarının önemli bir bölümünü çocuk şiirlerini içeren yapıtları oluşturur. Yapıtlarının dikkat çekici sayısal çokluğu onun çocuk şiirleri alanındaki önemini tek başına kanıtlamaya yeter de artar bile. Ancak Dağlarca’nın çocuk şiirlerinin kurucu ve öncü şairi olma özelliğini sağlayan yalnızca yayımlanan yapıtlarının dikkat çekici sayısı değildir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca için okul çok önemlidir. Şiirlerindeki çocuk ya da çocuklar da mutlaka okulla ilişkilidir. Onun için tek başına okul denir. Doğrudur, özellikle onu çocuk şiirleri konusunda tek başına okul yapan çok önemli ve ayırt edici özellikleri vardır. Her şeyden önce çocuk şiirlerinde çocuk bakışını ön plana çıkarır. Şiirlerinde çocuğun baktığı yerden bakan ve gören bir açı söz konusudur. Çocuk kitaplarının arasında yer alan ve başyapıtlarından sayılan “Balina ile Mandalina”dan “Yıldızlar Oyunu” şiirini örnek olarak alıyorum:

Yıldızlar neye yarar

Geceyi süslemeye.

Yıldızlar neye yarar

Büyümesine

Bütün bitkilerin

Yıldızlar neye yarar

Yol göstermeye

Karanlık basar basmaz

Yıldızlar neye yarar

Çocukların uyumasına

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çocuk şiirlerinde temalar, konular, izlekler değişse de bakış açısı değişmez. Dağlarca çocuğun içinden bakar ve konuşur… Yapmacıklığa, taklide kaçmadan, çocuğun hizasında kalarak yapar bunu… Çocuğun hizasında olmak önemlidir. Bu bağlamda şairin “Açıl Susam Açıl” adlı yapıtında yer alan “Kardeşlik” başlıklı şiirini örnek vereceğim… Şiirin yer aldığı kitap ilk defa 1967’de Yugoslavya’da yayımlanır. Daha sonra 1971’de “Boyalı Ses”le birlikte “Kuş Ayak” adıyla yeniden basılır.  “Kardeşlik” başlıklı şiiri okuyalım:

Birbirimize

Kardeşim derken

Neden

Su içiyor gibiyiz

Birbirimize

Kardeşim derken

Neden

Türkü söylüyor gibiyiz

Birbirimize

Kardeşim derken

Neden

Doyuyor gibiyiz

Dağlarca çocuklara şiirlerinde ebeveyn, öğretmen, yetişkin değil bir arkadaş, bir oyun arkadaşı olarak seslenir. Onun bu tür şiirlerinde didaktik, kuru, yavan, hamasi söyleyişe rastlanmaz. Çocuğun doğal diliyle, duygusuyla, düşüncesiyle, duyarlılığıyla özdeşleşmiş imge ve söyleyiş sistematiği yapıtlarının en dikkat çekici özelliğidir. Bu özellik, Dağlarca’nın daha en başında, çıkışında, kaynağında mevcuttur. Kendisi de buna dikkat çeker: “Daha ilk yapıtım olan ‘Havaya Çizilen Dünya’ ve ‘Çocuk ve Allah’ta çocuğa yönelik olduğumu belirtmişimdir...” Dağlarca’nın 1940’ta yayımlanan “Çocuk ve Allah”tan “Çocuklar Korkunç Allahım” başlıklı şiiri okuyalım:

Çocuklar korkunç Allah'ım,

Elleri,yüzleri,saçları.

Uyurlar bütün gece

Yok sana ihtiyaçları.

Çocuklar korkunç Allah'ım,

Bebek yaparlar haçları.

Aşina değiller hatıramıza

Severken aynı ağaçları.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı modern Türkçe şiirdeki çocuk şiirlerinin öncü ve usta şairi yapan özelliğinin arka planında yer alan tavrı, tutumu açık biçimde yansıtması bakımından “Dört Yapraklı Çiçek” başlıklı şiiri önemlidir. Yeri gelmişken “Dört Yapraklı Çiçek” başlıklı şiir anımsayalım:

Çıkamaz çocukluğundan dışarı

Kimse.

Oynamamız bundandır.

Kara toprakla binlerce yıl.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı

Kimse.

Bundandır sevmemiz

kiraz ağaçlarını.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı

Kimse.

Kardeşliğimiz bundandır

Mavi sularla binlerce yıl.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı

Kimse

Bundandır inanmamamız

Kocaman bombalara.

Çocuklarla çocuklardan biri olarak konuşmak değerlidir. Şair de farkındadır bunun. Şiirleri onun bir an bile bu farkındalığı yitirmediğini gösterir. Şu örnek şiir “Boyalı Ses” adlı yapıttan; “Uçan Top” adını taşıyor:

Balonlar belki

Düş gören toplardır

Koşarlarken

Göklerde.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çocuk şiiri toplamını oluşturan önemli kitaplarından biri olan “Kuş Ayak”,  daha çok anaokulu çağındaki çocuklarla, ara sıra herkesle ve ama hiç değişmeden, hep onlardan biri olarak konuşur. Örnek olarak “Anaokulunda Uyanmak” başlıklı şiiri okuyalım:

Serçeler

Anaokullarına

Giderler besbelli

Gitmeseler

Ta erkenden

Uyanmazlar besbelli

Dağlarca, çocuk şiirleri yazma nedeni, amacı sorulduğunda şunları söyler: “Çocukluk benim kimliğimdir. Ben çocukluğumu yadsımıyorum. Bu beni hep diri tutuyor. Bir gerçek vardır; o da bugün bile çocuk olduğum. Kişilerin iki ölümü vardır: Biri çocukluklarının ölümü, diğeri ise gövdelerinin ölümü. İlki daha korkunçtur. Çok şükür ki benim çocukluğum ölmemiştir; ölmeyecektir...”

Yüz otuz şiir kitabından onlarcası çocuk şiirlerini içeren yapıtlardan oluşan bir şairin çocukluğunun ölmesi elbette ki kolay değildir. Dağlarca bunu hedeflediğini, tasarlayıp uygulamaya geçirdiğini açıkça dile getirir. Şöyle diyor: “Çocuk şiirleri yazıyorum: Yarınki okuyucularımı yetiştirmek için.”

Şair yetmişli yıllarda çocuk şiirlerine yoğunlaştığı görülür. Çocuk şiirlerini bir araya getirdiği kitapları bu dönemde arka arkaya çıkar. Ancak daha sonraki yıllarda da sürdürür bu tutumunu. “Cincik” 2000 yılında yayımlanan ve şairin çocuk şiirlerini içeren kitaplarındandır. Kitaptan “Saklambaç” başlıklı şiirini okuyalım:

Ayranla böreğe alıkoymuştu yine

Annesi Bizimki’yle birkaç arkadaşını

Çocuklar yerken içerken

İşine dönmüştü çabucak

İçeri girince bir süre sonra

Ne görsün

Oğlu açmış

Babasının koca sözlüğünü

Yaprakları çevir ha çevir

Baktı biraz

Şaşkınlıkla sordu

- Na yapıyorsun?

- Ben mi dedi Bizimki

Arıyorum

Cengiz’i arıyorum

Bahçede saklambaç oynuyoruz da.

Dağlarca Aydınlanmacı, hatta radikal denilecek ölçekte aydınlanmacı bir şairdir. Duygu ve düşünceleri yerellikle evrensellik, ulusalcılıkla hümanizma arasında gidip gelen bir salıncakta oturur. Bir araya geldiğinde ancak çatışma üretecek ulusalcılıkla hümanizma arasında kendine özgü bir bileşim sağlamış gibidir. Bu bakış açısını ancak “hümanist ulusalcılık” olarak adlandırabiliyoruz. Bu tanımlama önemli. Çünkü şairin diğer yapıtlarından olduğu gibi çocuk şiirlerinden de yansıyan duygusunu, düşüncesini, duyarlılığını anlamamız için gereken ışığı sağlıyor. Şairin yurt sevgisi, Mustafa Kemal, kurtuluş savaşı, ulusal kimlik (Türklük), bağımsızlık gibi temaları çokça işleyerek bu kavram ve konularla ilgili değişik bakış açısı sunmak, yeni yorumlar getirmek için yoğun çaba sarf ettiğini görürüz. Bu temaları işlerken çarpıcı ve dikkat çekici bir hümanizma içindedir. Temaları, konuları, izlekleri yerel olsa da duygularının, düşüncelerinin, duyarlılığının odağında evrensel ve hümanist değerler yer alır.

DAĞLARCA İÇİN BÜTÜN DİZELER SIFIR YAŞTADIR

Dağlarca çocuk şiirlerinde de ses bayrağı olarak benimsediği Türkçenin dil olarak bütün olanaklarından yararlanarak, en ücra köşelerine kadar gitmeyi dener. Ama bunu kuralı, düzeni bozmadan yapar. Öte yandan anaokulu ila lise çağı aralığındaki çocuklarla konuşmayı seçtiği şiirleriyle bu alanda çığır açıcı bir şair olur. "Kuş Ayak" adlı kitaptan “Yapraklarla Kuşlar” başlıklı şiiri okuyalım:

Hiç yaprağı yoksa

Boş bir okul gibidir

Ağaçlar

Hiç kuş yoksa

Boş bir ev gibidir

Gökyüzü

Biz çocuk şiirleri diyoruz, ama Dağlarca için böyle bir tür yoktur. Çünkü ona göre bütün dizeler yazılmadan önce, kaleme geçirilmeden önce sıfır yaştadır. O bunu ”Çocuk şiirlerinin öbüründen ayrılması ilk yaşlarda durmasındandır” diyerek açıklar. O nedenle Dağlarca’nın çocuk şiirleri olarak sınıflandırılmamış yapıtlarında da aynı şiir dili, imge düzeni ve işleyişi söz konusudur. Örnek olarak “Büyüyen Ay” başlıklı şiirini paylaşıyorum:

Sevişti

İki orman yatakta

Uyudu ıpıslak

Dallarda iki kuş

Her çocuğun bir Dağlarca olduğu söylenmiştir. Bu tartışmalı ve fazlaca iddialı bir tezdir. Ancak Dağlarca’nın çocuk ve çocukluk anlayışı aydınlatıcı, yol gösterici ve örnek oluşturacak niteliktedir. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, İlhan Durusel ve Bekir Tarık’ın sorularını yanıtladığı ve 11 Kasım 1993 tarihli Cumhuriyet Kitap ekinde yayımlanan söyleşide, şiirlerinde ne çok kuş uçtuğunun hatırlatılması üzerine söyledikleri ilginçtir. Şairin yanıtı Dağlarca’yı olduğu kadar çocuğu, çocukluğu ve şiiri de aydınlatan son derece önemli bilgiler içermekte: “Ben, II. Dünya Savaşı’nın bütün yıllarını Trakya’da bir alayın bölük komutanlığında geçirdim. Birçok nedenlerle yirmi iki çocuğun köy mezarlıklarına göçtüğünü izledim. 1951’de askerlik görevimi bitirince ordudan ayrıldım. Otuz altı yaşında evlendim. Oğulların babalarına acı çektirdiği nice olaylara tanık oldum; korktum çocuk yapmaktan. Oysa çocukseverliğim, şiirseverliğime eşitti. Belki, diyorum, kendi kendime kaldığım günler bu sayısız çocuk şiirleri, o sayısız çocuklardır. Yazdıklarımda uçuşan kuşlar, onlara duyduğum özlemdir."

Dileğimiz çocukların bir Dağlarca olup olmadıklarına da, içlerinden bir şair çıkıp çıkmayacağına da okudukları şiir kitaplarının ışığında kendilerinin karar vermeleridir…Yazımızı Dağlarca’nın çocuk kitaplarının adlarını hatırlatarak bitirelim: “Açıl Susam Açıl”, “Boyalı Ses”, “Kuş Ayak”, “Arka Üstü”, “Uçsuz Bucaksız Yaşam”, “Yeryüzü Çocukları”, “Yanık Çocuklar Koçaklaması”, “Balina ile Mandalina”, “Yaramaz Sözcükler”, “Göz Masalı: Sinema”, “Şeker Yiyen Resimler”, “Yazıları Seven Ayı”, “Güneşi Doğuran”, “Hin ile Hincik”, “Cinoğlan”, “Dolar Biriktiren Çocuk”, “Bitkiler Okulu”, “Baş Parmak”, “Orta Parmak”, “Serçe Parmak”, “Yüzük Parmağı”, “Gösterme Parmağı”, “Oyun Okulu”, “Okulumuz 1’deki”, “Okulumuz 2’deki”, “Okulumuz 3’teki”, “Cin ile Cincik” ve “Cincik”