Şiir ve hayat çok şey kaybetti
küçük İskender direndi, hemen teslim olmadı fakat ne yazık ki beklenen ama kabullenilemeyen kötü haber geldi. İskender’in zamansız-erken ölümüyle hayat, sokak, dostları ve şiir çok şey kaybetti.
Mesut Kara
1980'lerin ortası, Beşiktaş’ta Çello Kafe'de ve Kafekondu'da oturuyoruz genellikle. İskender Över de aramızda. Henüz küçük İskender olmadığı zamanlar. Tiyatroyla ilgilenen genç bir tıp öğrencisi. Şiirlerini Çello Kafe’nin duyuru panosuna asıp beğeni ve eleştiri istiyor arkadaşlarından, okuyanlardan...
Sonra Adam Sanat, Mehmet Fuat derken ortaya erken yaşta adını tarihe yazdıran önemli bir şair ve gerçek marjinal küçük İskender çıkıyordu karşımıza. Zaman nasıl da akıp geçmiş. O Beşiktaş günlerinden bu yana bile 35 yıl... Sonra tabii köprü altı, Beyoğlu... Anılar anılar. Beyoğlu Meis Bar, Veli Bar şiir akşamları...
2010 yılında 12 sayı yayınladığımız, yayın yönetmenliğini yaptığım UÇ edebiyat dergisi için şiir almaya evine giderdim. Uyku dışında hep hayatın içinde, sokakta olan, içen, gezen adam, her gittiğimde çekmecesinden bir şiir çıkarır verirdi. Üstelik telifle geçinen iskender benden, UÇ'tan para da istemezdi. Hep merak ederdim, uyku dışındaki bütün zamanını arkadaşlarıyla içerek, gezerek, sokakta, barda vb. geçiren İskender o önemli ve tarihe kalan şiirlerini ne zaman, hangi arada yazıyordu?
Veli Bar’daki şiir akşamlarından sonra, önce kelle-paça ve işkembe içmeye oradan da birkaç arkadaş İskender’in evine gider, batak oynar, eğlenirdik.
“Öteki” olmanın bedelini ağır ödeyenlerdendi İskender. Defalarca evi soyuldu, eşyaları çalındı, sokakta saldırıya uğradı. Boynundan ağır yara aldı, ölümlerden döndü. Seçtiği ve istediği gibi yaşadı İskender ve bunun bedelini de ağır ödedi. İstese büyük reklam ajanslarında çok iyi bir gelirle metin yazarlığı yapabilirdi. İstemedi, yapmadı, reddetti.
Marjinallik biraz da reddederek yaşamaktır, bedeli ağırdır. İskender de ağır ödedi kendi seçtiği hayatı yaşamanın bedelini. Günlerce aç kaldı, faturalarını ödeyemediği için suyu, elektriği kesildi defalarca. Vefalı dostları, arkadaşları hep yanındaydı, zor günlerinde destek oldular.
VELİ BAR'DA ŞİİR GECELERİ...
Yanan, yıkılan, Haliç’e çekilen eski köprü altı sonrası, Beyoğlu’nu yeniden yaratmaya gelen ilk isimlerdendir İskender, “Kemancı Zeki” bile çok sonra gelir Beyoğlu’na-Taksim’e.
İskender o zaman Galatasaray’da olan Meis Bar’da şiir geceleri yapmaya başladığında çok fazla gitmişliğim olmadı. Fakat daha sonra diğer barlarda, kafelerde, özellikle de Veli Bar’da sürdürürken şiir gecelerini müdavimi olmuştum. Birlikte yiyor içiyor, aynı dergilerde (Merhaba Beyoğlu, Öküz, UÇ) yazıyorduk.
küçük İskender, Cezmi Ersöz, Oktay Güzeloğlu, Giovanni Scognamillo, naçizane ben, Limon-Leman dergisi ve ekibi, kemancı Bar, birçok yazar-şair arkadaş hep birlikte köprü altından sonra yeni bir Beyoğlu yaratmıştık. Artık şimdi o da yok... Beyoğlu üzerine yazıyor, araştırmalar yapıp yayınlıyorduk. Cezmi Ersöz Güneş gazetesindeydi o zamanlar. Kendisinin de, gazetenin de popüler olduğu, çok okunduğu günlerdi. Beyoğlu’nun marjinal insanlarını yazıyordu. Oktay Güzeloğlu da yine Beyoğlu’nun marjinal, bir kısmı gariban, sokak insanlarını yazıyordu.
Sinema tarihçisi, vampirolog, korku sanatları uzmanı, Levanten Giovanni Scognamillo da Beyoğlu ve sinema anılarını yazıyordu.
Ben de marjinalleri, Beyoğlu’nu, Yeşilçam’ın unutulmayan yüzlerini ve bar müzisyenlerini yazıyordum.
Hiç unutmam Giovanni Scognamillo usta bir gün birlikte yazdığımız, Zeynep Yücel’in yayın yönetmeni olduğu ve bugün artık hepimizin tanıdığı, yazdıklarını keyifle okuduğumuz Ali Duran Topuz, Faruk Eren, Pınar Çekirge’nin de olduğu) Merhaba Beyoğlu dergisinde bir yazısında, “küçük İskender ve Mesut Kara da olmasa Beyoğlu hiç çekilmez” demişti. Bu söz benim. Ödüllerimden, onurla anımsadıklarımdan, unutamadıklarımdan olmuştu. Bir ustadan duymak bu sözü ve İskender’le birlikte anılmak…
Sonra benim sağlık sorunlarım başladı, 2008 yılının Ağustos ayında beyin damarlarımdaki tıkanma sonucu felç geçirdim; sol yanımda oluşan ciddi güç ve his kaybı nedeniyle aylar süren tedaviler sonrasında, doğup büyüdüğüm, anılar biriktirdiğim İstanbul’dan ayrılıp Ege’ye yerleştim. Bu kopuşta belli kırgınlıkların, küskünlüklerin de payı vardı elbette ama sevdiklerimden da kopmuş, uzak düşmüştüm. Değerli küçük İskender de bunlardan biriydi. İstanbul’a gidip gelmediğim için görüşemiyorduk da.
Sonra Can Yayınları yazarları arasına katılıp yeni ve eski bütün kitapları yeniden basılmaya başlandıktan sonra O da Bodrum’da ev sahibi olup, yerleşti. Bu duruma çok sevinmiştim. Biraz rahat edecek huzur bulacaktı. Arada haberleşiyor, mesajlaşıyor konuşuyorduk.
Fakat hayat bu kez tam biraz huzuru yaşayacak, evin ve kitapların keyfini sürecek dediğimiz anda acımasız yüzünü gösteriyordu İskender’e.
Kötü haber önce kulaktan kulağa söylendi, sonra açıkça yazılıp çizildi: “küçük İskender kanserdi, kısa bir ömrü kaldı.”
İnanılmaz büyük bir üzüntüydü bu İskender’i tanıyanlar, sevenler için. Bir an önce iyileşmesi için dileklerde bulunduk, iyi haberlerini bekledik. Fakat adı bile ürkütücü olan hastalık çok sinsi, acımasız, amansız ve ölümcüldü.
İskender direndi, hemen teslim olmadı fakat ne yazık ki beklenen ama kabullenilemeyen kötü haber geldi. 3 Temmuz 2019, küçük İskender'in kanserle mücadelesine yenik düştüğü, tarih olarak kayıtlara geçti tarihe. Sivas katliamının 26. yıl dönümünden bir gün sonra...
55 yaşında daha yapacak çok işleri, yazacak çok şiirleri, yazıları varken aramızdan ayrılan küçük İskender’in zamansız-erken ölümüyle hayat, sokak, dostları ve şiir çok şey kaybetti.
Şiirin, ailesinin, dostlarının, sevenlerinin başı sağ olsun.