“Yaşlı”lara yönelik ayrımcılık yerleşiyor. Süreç, her türden ayrımcılığa karşı hassas olduğu varsayılan toplum kesimlerinde de ilerliyor, “normal” bulunan dışlayıcı davranışlar artıyor. ‘Yaşlısın, abartıyorsun’ diyecek olanlara baştan söylemek isterim ki, meseleyi ideolojikleştirmemeye, kişisel kaygılarla sarıp sarmalamamaya, alınganlığı hareket noktası yapmamaya özen gösteriyorum. Böyle tehlikelerin farkındayım. Kimse kolayca ayağının takılıp düşebileceği tümseklere karşı yüzde yüz tetikte olamaz. Olanlara nesnel gözle bakmaya çabalıyorum.
Ortadaki manzara, bazı yaşlıların gençlere toptancı tavırlarla sitem veya ukalâlık ettiği, onları hâkir gördüğü, gençlerin de aynı toptancı davranışlarla yaşlı saydıkları herkesi genellikle küstahça aşağıladığı, onlara söz hakkı tanımak istemediği bir itişme-çekişme hali.
En son, galiba bizim kuşaktan bir adam, “bugünün gençleri” gibi bir çuvalda topladığı genç kızlar ve delikanlılar hakkında epey küçültücü sözler etti. Bu tabiî tepki yarattı. Tepkiler, haklı öfkeden başlayarak, “Yaşlılar, susun!” gibi tehditkâr bir nihaî buyruğa ulaştı.
Tabiî ki, “huysuz ihtiyar”ın söylediklerinin bir kısmı, bugünün büyükşehir kültürüyle yoğurulmuş gençlik kuşağının özellikle yoksulluk çekmeyen kesimlerinde karşılığı bolca bulunan şeylerdi. Başka kısmı, bugünle kıyaslandığında daha büyük zorluklar, darlıklar çektiğini düşünen eski kuşakların tarihin her döneminde yeni kuşaklara ettikleri sitemlerdi: kıymet bilmeme, azmetmeme, tembellik, sorumsuzluk gibi. İki kuşak eskilerden bu sözleri işitmemiş genç kuşak mensupları pek azdır. Ancak olumsuz tasvir ve nitelemelerin toplumsal sınıf, şehir, semt, yöre, yaş grubu vs. hiçbir ölçüt ve sınır gözetilmeksizin “gençler” kadar genel ve kaba bir muğlak özelliğe dayandırılması şüphesiz ideolojik saldırı görüntüsü yaratıyor. “Biz kıymetli insanlarız, siz bir halta yaramazsınız!” gibi bir şey söylenmiş oluyor. “Gençler” diye bir kategoriyi her yola gelir açıklama aracı sayıp, ekmek elden su gölden yaşayabilen zengin çocuğuyla iş bulamadığı için bunalıma girmiş varoş gencini birarada hedef almak, hiçbir şey değilse şuursuzluk. Nitekim sözünü ettiğim ‘gençlere öfke’ mesajlarına verilen karşılıklardan biri, memlekette dört gençten birinin işsiz olduğuna dikkat çekiyordu. O da böylece, hakikatin bir kısmına işaret ederken öbür kısmını yok sayıyordu.
Eskilerin yenilere eleştirilerinde hemen her zaman göze batan bir büyük kusur da, yeni kuşakları kendilerinin gençliğiyle değil, -kimi zaman mecburen- olgunlaşmış, donanmış, başlarından türlü iş geçmiş, bir dolu sorumluluk üstlenmiş halleriyle kıyaslamaları. Haksız kıyas bu. Ben yirmi iki yaşımdayken her şeyi biliyordum, meselâ. Otuz ikide bilmediklerim yoluma dikilmeye başladı. Kırktan sonra, öğrenebileceklerimin sınırı olduğunu kabullenmek zorunda kaldım. Vesaire… Çoğu insan için aşağı yukarı böyledir.
Öte yandan, büyükşehir gençliği arasında yayılan ayrımcılığın bazı huysuz ihtiyarların haksız suçlamalarına ya da her işe karışmasına tepkiden ibaret olmadığını görebilmeliyiz.
'HEY, EKSİK İNSAN!'
Rahatsız edici olacağının farkındayım, ancak mevzuya şöyle bir yerden girmemiz gerektiğini sanıyorum: “Yaşlı”, bugün şu ya da bu şekilde olumsuz bir sıfat olarak kullanılıyor, değil mi? Bunu tartışmıyoruz bile. Kimse yaşlı sıfatını övgü olarak sarf etmez. Aksine. “Sen yaşlısın, konuşma,” falan dendiğinde, muhatap umursamasa bile, söyleyen karşısındakine olumsuz -hattâ küçültücü- sıfat taktığını bilmektedir. Karşınızdakinin bir bacağının olmadığını bilirken ona “sakat” dediğinizde nesnel konuştuğunuzu iddia edemezsiniz. Yaşlılığın, tanımı gereği, yıpranma, eksilme, becerilerini, işlevlerini yitirme, kapasite düşmesi anlamına geldiğini varsaymıyor muyuz? O halde birine nasıl hiç çekinmeden “Hey, eksik insan!” diye hitap edilebiliyor? Yaşlıya elbette yaşlı denecek. Bu söze olumsuz ve dışlayıcı anlam yüklenmesinde sorun.
Yüklü anlamıyla bunu söyleyebilmeniz, çünkü, ancak umursamazlıkla mümkün. Bu da ikinci bir değersizleştirme adımı. Tekrarlayayım: olumsuz anlamı yükleyen, sözü söyleyen, muhatabını bununla niteleyen. Sorun burada. Dışlayıcı anlamı sezmese sıfatın kendisinden rahatsızlık duymayacak muhatap, sözün başında kendini hiç de eksik hissetmiyor olabilir. Ancak ayrımcılık istisnasız hep hissedilen hava akımıdır. Dolayısıyla muhatap, herhangi bir sözü, davranışı, görüşü, tutumu yüzünden değil, neyse o olduğu için aşağılandığını hissedecektir.
Sorun yalnız bireysel değil. Yaşlı sıfatına sadece bazı becerileri kaybetme değil, bazı haklardan da yoksunluk özelliğinin eklenmesi nasıl kabul edilebilir? Bahsedilen, erken yaşta can vermeyen her insanın istisnasız geçeceği bir yaşam evresi. Ayrıcalık değil, kabahat değil.
Söze yüklenen olumsuz anlam sadece eksikliği, köhneliği değil, haklardan yoksun olmayı içeren bir tür ikinci sınıflığı kapsayınca, meselâ “yaşlılar” diye bir -en az gençler kadar- heterojen insan grubunun bugünün hadiselerine karışması, görüş bildirmesi, tavır takınması men edilebilirmiş gibi duruyor. Dışlayıcının gözü böyle görüyor.
KAPİTALİZM ZEMİNİ ÜZERİNDE
Yaşlıların susması -devre dışı kalmayla ilgili her şeyi böyle adlandıralım kısaca- talebi, yalnız kategorik noksanlığa değil, bir de somut kabahate dayandırılıyor: gençler, “bugünün kötülüklerinden siz sorumlusunuz” diyorlar. Bunda şüphesiz gerçek payı var. Ancak yine, dünün kötülüklerinin bugüne katlanarak devredilmesinden çıkar sağlamış insan ile kötülüğe karşı mücadele ederken bin türlü bedel ödemiş, ancak başaramamış kişi aynı hak kısıtlamasına mâruz bırakılıyor.
Şüphesiz tarihin bir döneminde genç kuşaklar, yaşlıları kendileriyle ilgili işlere, özellikle toplumun yönetilmesi ve devlet işlerine karıştırmamayı siyaset haline getirebilir, uygulayabilir. Ancak bu ayrımcılık sahiden, nesnel olduğuna da inanılan sebeplerle benimseniyorsa adının konmasında fayda var ki, dışlanacak olanlar da kendilerini -umutsuz çaba da olsa- savunabilsinler. (Bu dediğimin “bak yine gençlere akıl öğretiyorlar” diye karşılanmamasını, sadece fair play gereği sayılmasını temenni ediyorum.)
Bir de, sanırım, şunu unutmamak gerekiyor: Yaşlıları toplum hayatı dışına sürmeyi veya bazı haklardan, imkânlardan yoksun bırakmayı, giderek belki tecrit etmeyi, nihayet ortadan kaldırmayı hedef alan bir eğilimin kapitalizm koşullarında günün birinde başgöstermesi kaçınılmazdı. Hadisenin bu zemin üzerinde cereyan ettiğini kabul etmek, kapitalizmi hiçbir şeyiyle benimsemediğini düşünen gençleri rahatsız edebilir. Ancak yaşlısı genci, böyle bir zemin üzerinde yaşıyoruz. Ve dünyaya hükmeden ideolojik atmosfer içerisinde, onu soluyarak.
TROLLERİN YENİ MOTİFİ
Sosyal medyada birkaç farklı türde trol faaliyet gösteriyor. Çok kullanılan kelimeleri ardarda dizip anlamsız söz öbekleri yaratan ve yaymayı amaçladıkları hashtag’i bunların arasına katan bot hesapları kenara koyalım. Kanlı canlı trollerden sözediyorum. Bunların kötü Türkçeyle ezber tekrarlayan kabasaba olanları, doğrudan saldıranları olduğu gibi, anlayışlı ve nazik görünüp sorunu bulandıranları, musallat oldukları insanların hassasiyetlerini kollayıp onları nasıl rahatsız edeceklerini araştıran ve ona göre içerik düzenleyenleri falan var. Son zamanlarda “boomer” aşağılama modasına ilişkin rahatsızlık belirten birkaç tweet attığım için olmalı, bana dadanan trollerden “boomer amca” hitaplı, “sıkıcısınız işte, susun” mealinde mesajlar alıyorum. Bu bence kötü yerlere varabilecek bir eğilim.
İnsan topluluğu, gençlerle yaşlıların birtakım özelliklerinden birarada yararlanabilirse karşısındaki sorunları, belki, bir ölçüde, aşabilir. Ama yaşlıların işleri bizzat idare etmediği, gerektiğinde tecrübelerinden yararlanılan, buna karşılık kendilerine göre yaşamalarına ve üretmelerine “izin verilen” -çünkü gençler meydan vermezse yaşlılar yaşayamaz- bir hayat tercihi de yapılabilir. Bugünün sorunu, başka handikaplar yetmiyormuş gibi, genciyle yaşlısıyla iyi insanları aynı güzel yolun yolcusu olmaktan alıkoyabilecek ayrımcılığın giderek derinleşmesi tehlikesi.