Her an her yerde karşımıza çıkan “sıkıntı yok” lafı, başlı başına sıkıntının kendisini ifade ediyor.
Elias Canetti’yi anarak söyleyelim; sözcüklerin bilinci vardır.
Hayatımızdaki her yeni hal, her değişim dilde karşılığını bulur. Sözcükler yeniden biçimlenir, yeniden anlamlanır, yeniden dizilir, bir araya gelir ya da ayrılır. Kimisi hepten kaybolur, dolaşımdan çıkar, kimisi birden güçlenip dirilir her an her yerde boy gösterir. Sözcüklerin bilincinin yanında yolculukları, ritimleri, cüsseleri vardır. Canlıdırlar.
Sıkıntı yok ifadesi, on-on beş yıldır sokaktan ekranlara sıçradı. Esnafından politikacısına herkesin dilinde. Maymuncuk gibi, her kapıyı açıyor. Çok işlevli İsviçre çakısı. Süreç içerisinde bu ikiliden yeni bir ikili doğdu, “yok” gitti “var” geldi. Örneğin Trump başkanlığa gelir gelmez İslam ülkelerinden ABD’ye girişlere kısıtlamış, yasak koymuştu. Cumhurbaşkanımız bunun üzerine çok yerinde bir saptamada bulunmuşlardı: “Sayın Trump bana göre, medeniyet olayını şekil olarak değerlendiren bir tipolojidir.”
Sorun o tipolojiyle kalmıyor elbette. Yine Cumhurbaşkanının ifadesiyle, “Müslümanlar oradan kovulmanın hesapları içerisine mahkûm edilmişse, Amerika’da bir sıkıntı var demektir.”
Sıkıntı her şeyde, her yerde var. Alın sigarayı; bilindiği üzere başta akciğere zarar veriyor. Ne oluyor? Cumhurbaşkanının da ısrarla işaret ettiği üzere, “orada tutulma varsa diyor ki bu ağıra gidiyor, sıkıntı var. Şimdi buna da benim vatandaşımın dikkat etmesi lazım. İçme şu mereti!”
Bürokraside olabiliyor sıkıntı, işe her yeni gelen milli eğitim bakanı, “sistemde sıkıntı var” diyerek başlıyor işe. Sağlık Bakanı salgınının “Trakya, İstanbul ve Ege’de salgın kontrol altında” olduğu müjdesini veriyor ve ekliyor, “Ama Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde sıkıntı var.” İçişleri Bakanı da aynı duruma ilişkin, sosyal izolasyon yönünden “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sıkıntı var” diyor… vb.
Dikkat edilirse yakın zamanın herhangi bir durumda, meselede karşısındakine güven telkin eden, Türkçesiyle “sen rahat ol” diyen sıkıntı yok ifadesi giderek yerini falanca “noktasında sıkıntı var”a bırakıyor. Sıkıntı, bağımsızlığını ilan ediyor, doğrudan özne haline geliyor.
BYPASS, ARKADAN DOLANMA, İŞ BİTİRME
Sıkıntı yok, pek yolunda gitmeyen ya da usule uygun olmayan hal ve durumlarda iş bitirici konumundaki, donanımındakilerin karşısındakine, “dert etme, hallederiz” güvencesi olarak öne çıktı gündelik hayatta. Aslına bakılırsa bu bir ANAP-Özal mirası. Sıkıntı yok diye diye sıkıntıyı katmerlendirip yapısallaştırma süreci kırk yıllık bir düzen ve yönetim biçimi. Yönetim katındaki her şey aşağı kademeleri, giderek sokağı, hayatın kendisini, insanları ve ilişkilerini etkiler, şu ya da bu düzeyde yeniden biçimlendirir. Dil de buna dahildir.
Özal ve prensleri başta olmak üzere yakın çevresindekiler AmerikanTürkİslam pratiğinden geldikleri için, güveni/güvenceyi ifade ederken “sıkıntı” gibi olumsuzluk -negatif durum- işaret eden bir sözü kullanmaktan kaçınıyordu. Güven verirken sıkıntı yok gibi hafifseme, nötralize etme, normalleştirme ve hatta “izlemede kal” edasındaki pasifizm yerine bir eylemliliği, operasyonu işaret ediyorlardı. Ortada bir sorun, engel, kısıtlılık vb. varsa, Özal ve avanesi ameliyata soyunuyor, bypass ediyorlardı “sıkıntı”yı; öyle ya da böyle devre dışı bırakıyorlardı.
Ağabey Turgut Özal’ın Devlet Bakanı yapıp ekonomiyi emanet ettiği Yusuf Bozkurt Özal bu operasyonu “şeyi şeyderiz” vecizesiyle ifade ediyordu.
Baş ekonomist bakan, başbakan ve devamında cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın iddia ve telkiniyle bu, iş bitiriciliktir. Yukarıdan aşağı hayatın her alanına yönelen sıkıntı yok etme pratiği ve politikasıyla herkese işi bileceksin talimatı getiriliyordu.
SIKINTI NEREDE?
2000’lere gelindiğinde tabana yayılan bu deneyim, karşınızdaki herhangi bir engeli ya da sizdeki herhangi bir yetersizliği yok etme boyutuna ulaşınca, sıkıntı yok rahatlığına, güvencesine de erişilmiş oldu. Sınav sorularının el altından servis edilmesiyle gerçekleştirilen eğitim ve kariyer mühendisliği, sıkıntı yok pratiğinin bu dönemdeki karakteristik göstergelerindendir.
Sıkıntı, bir kod adı. Yolsuzluk da öyle. Kitabına uydurularak gerçekleştirilen, yasa –dışı işlemler ve bundan elde edilen haksız kazanımları; ekip halinde sessiz iç dayanışmayla üstü örtülü gerçekleştirilen iş bitirme, iş yürütme işleminin yasal ve kibar ifadesi yolsuzluk. Sıkıntı yok işleri oralardan başlıyor.
Sonuçta başlı başına sıkıntı doğuyor. Bizde ve dünyada.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) yakınlarda açıklanan, 2020 Yolsuzluk Algı Endeksi bunu izleyebileceğimiz son örneklerden biri. 2004’ten beri yıllık raporlar hazırlayan örgüt, çeşitli düzlemlerde “sıkıntı”ları mercek altına alıyor: Yolsuzluk algısı başlığı altında rüşvet, zimmete para geçirme, adam kayırma gibi sıkıntılı işlerin ülkelerdeki yaygınlığı inceleniyor. Yolsuzlukla mücadele yasaları ve uygulanma biçimleri değerlendiriliyor.
Rapora göre Türkiye yolsuzluk algısında küresel sıralamada 180 ülke arasında 86'ncı sırada bulunuyor. Yine aynı verilerle OECD ülkeleri arasındaysa sondan üçüncü. 2012’de yolsuzluk algısında 54. sıradayken sekiz yılda 32 basamak gerileyerek en büyük düşüş yaşayan beş ülke arasına girmişiz. Epey sıkıntı var.
Endeksi “sıkıntı yok” rahatlığından “…. noktasında sıkıntımız var”a neden ve nasıl geldik raporu olarak da ele almak mümkün.
***
Canetti 1969’da Bavyera Güzel Sanatlar Akademisi’nde yaptığı konuşmada Sözcük Bunalımları’na odaklanır. “Sözcüklerin kendine özgü güç ve enerjisi”ne vurgu yapar. On-on beş yılda yoktan var’a dönen sıkıntı, sözcük bunalımlarının aynı zamanda toplumsal bunalımların da göstergesi olduğunu ortaya koyuyor.
Bitirirken, başlığı ben koydum, diyordum ki, baktım, meğer Çukur dizisinden yayılmış sıkıntı yoksa sıkıntı vardır muhabbeti.
O zaman, Aşık Gülabi’ye kulak veriyoruz: Ruhumda Bir Sıkıntı Var.