İki arkadaşla birlikte, arabayla Santiago Şili sokaklarında gidiyorduk. İkisi de burada doğmuştu, içindendiler yani Santiago Şili'nin. 1 saat kadar önce, 7-8 bira sonrası iddiaya girmişlerdi. Hiçbir yola para ödemeden şehrin bir kısmından diğer kısmına gitmeye çalışıyorduk. Olmuyordu. Bütün yolları satmıştı Pinochet. Hangi yola girsek, bizi gişeler karşılıyordu ya da bi-bip diye ötüyorduk. Marketlerde kıçımızdan barkotlu mallar gibiydik. İddiaya giren iki arkadaş, ki kazanacak olan da, kendinden geçmiş, bir geçiş yolu arıyorlardı…
Neoliberalizmin dünyadaki doğum yeri, Şili’de geçen hafta yapılan referandum ile onun yazılı belgesi, ‘Pinochet Anayasası’ bütün hükümleriyle kaldırıldı. Ayrıca bu, yüzde 78 gibi ezici bir çoğunlukla gerçekleşti. Referanduma katılım oranının yüzde 50 de kalması da çok önemli değildi. Çünkü bu değişime karşı olanların, neredeyse bütün hepsi oylamaya katıldı denilebilir ya da başka bir deyişle, iktidardaki Pinera’ya oy verenlerin bir kısmının bile referandumda, Pinochet anayasasını korumaya gönlü el vermedi.
Böylece Pinochet rejiminin anayasası; yani neoliberalizm için ortalığı sendikalardan, örgütlenmelerden, parasız sağlık-eğitim hakkından ve her türlü güvenceden süpüren, sermayenin anayasası kâğıt çöpüne atıldı. Bunu başka türlü anlatmak istersek, Pinochet’nin stadyuma doldurduğu insanlar, işkenceler, yargısız infazlarının aynısını hukuki alanda yapan bir belgeydi Pinochet anayasası ve üstelik, onlardan çok daha uzun bir süre, sermayenin kullanışlı aracı oldu.
Ancak esas mesele, sadece bir diktatörlük anayasasının ortadan kalkması değil ve hatta neoliberalizmin doğduğu yere gömülmesi de değil, çünkü zaten kendisi bütün dünyada çöküyor. Her şeyi bırakın Papa bile neoliberalizme karşı artık. Burada asıl önemli olan bu anayasa değişikliği talebinin, ortaya nasıl çıktığı ve yeni anayasanın yeniden nasıl yazılacağı meselesi.
Öncelikle bu anayasa değişikliği referandumu, iktidar ya da ana muhalefet partilerinin, az çok uzlaşması ve kelimenin tam anlamıyla ‘reform’a gidilmesi gibi ‘light’ bir yolla gündeme gelmedi. Halkın, özellikle öğrencilerin ulaşım zamlarına karşı çıkışıyla başlayan, bir senedir süren direnişin kazanımı bu. Devlet başkanlarının filan yüreğine çöreklenmiş demokrasi (!) sevgisinden ibaret değil yani. Kelimenin tam anlamıyla ve saklayamayacağım büyük bir keyifle, ‘çatır çatır sökülerek’ alınmış bir hak ve bu yüzden çok önemli.
Bir başka önemli tarafı ise yeni anayasanın, halk tarafından doğrudan seçilmiş 155 delegesi ile yeniden yazılacak olması. Bunu sadece bir anayasa yapma tarzı olarak görmüyorum. Bu Şili’deki mücadele biçimini doğrudan yansıtıyor. 2006, 2009 ve 2011 yıllarında katıldığımı öğrenci eylemlerinin, iki yıla kadar varan boykotların ruhu sinmiş durumda bu anayasa inşa etme biçimine. Yani ‘Karar verme hakkını kimseye, hiçbir partiye ya da örgütlenmeye devretme ve her karar alma sürecine katıl’ diye özetlenebilecek bir şey.
-İrade dediğin herkestir ve haylaz bir çocuktur sokakta.-
İşin ilginç tarafı, bu ‘mücadele biçimi’ deneyimleriyle ve tabii ki ceplerinde taşıdıkları yenilgileriyle birlikte yaşayan, büyüklerden değil, tam aksine onları dinlemeyerek, kendi karar verme haklarını başkalarına devretmeyen liselilerden doğru geliyor. Yıllardır, öncelikle parasız eğitim hakkı için mücadele eden ‘liseliler’, şimdi bu anayasanın çöpe atılmasının aktörleri. Eylemin ilk ‘liselileri’ bugün belki büyüdüler ama iradelerini başkalarına devretmeyen lise mücadelesi de yeni gelenlerle, onlarla birlikte büyüdü ve bugün yeni anayasanın kurucu ruhu.
Tabii ki abartmıyorum ama Pinochet’in anayasasının ortadan kalkmasının keyfiyle; umarım Pinochet’e yakışır bir cehennem vardır ve Venceremos…