Suriye’de savaşın ortaya çıkardığı öngörülemeyen somut tek sonuç Kürtlerin kendi kaderlerini çizme hedefine giden yolda elde ettikleri kazanımlar oldu.
Şimdi gelinen aşamada Suriye’nin geleceğinin de şekilleneceği bu dönem ile ilgili sorulan sorulardan biri, bu kazanımların korunup korunamayacağı ya da ne oranda korunabileceği.
Önceki yazıda değindiğimiz gibi diğer bölgeler ve bu bölgelerde yaşananlar Suriye’nin iç işi ancak konu “Kürt başlığı” altında ele alınınca birçok ülke kendisini doğal müdahil olarak görüyor.
Bu nedenle konu sadece Şam ile Kürtler (PYD-YPG) arasında konuşulabilecek, çözülebilecek bir mesele olarak görülmüyor.
İlgili tarafların beklentileri de göz önüne alındığında bundan sonra başlayacağı öngörülen görüşmelerde ilerleme kaydedilmesinin önündeki tek engel hariçten yapılacak müdahaleler olabilir.
Örneğin Trump – Putin görüşmesinde Suriye konusunun iki önemli başlığının İran ve Kürt başlıkları olduğunu tahmin etmek güç değil. Görüşme sonrası klasik açıklamalarla yetinildiği için de üzerinde mutabakat sağlanan konuların olup olmadığını şimdilik bilmiyoruz.
Şimdilik görebildiğimiz bugüne kadar yaşanan gelişme ve görüşmelerden bağımsız olarak Kürtler ile Şam’ın bir araya gelerek geleceklerini şekillendirme arzusunun somutlaştığı.
İki taraftan da daha önce yapılan açıklamalar, bir yandan diyalog diğer yandan askeri seçenek gibi olumlu ve olumsuz tonları içeriyordu. Saha gerçekleri ise diyaloğu dayatıyor.
İki taraf arasında geçmişte yaşananlar özellikle Kürtler açısından olumlu değildi. Ancak bu “geçmiş” aynı tarafların şimdi masaya oturmalarına engel değil.
Suriye yönetimi zorunlulukların da etkisiyle savaş sürecinde (istisnalar dışında) PYD (YPG) ile ilgili olumsuz açıklamalar yapmadı. Devlet basını haberlerinde diğer örgütler için “terör örgütleri” ifadesini kullanırken YPG için sadece “Halk Savunma Birlikleri” ifadesini kullandı.
Kürtlerin ABD ile işbirliği yapmasının olumsuz görülmesi ise sadece ABD’nin kalıcı olmasından duyulan endişenin sonucu.
Yönetim için bundan sonraki olası görüşmelerdeki en önemli başlıklardan biri ABD’nin varlığı olacak.
Sorunun şurada düğümlenmesi beklenebilir: Kürtler ABD’yi kendi nüfuz alanlarının korunması için elzem/garanti olarak görüyor. Eğer Suriye yönetimi Kürtlerden “ABD ile işbirliğini kesmelerini” isterse Kürt tarafı şimdiye kadar elde edilen kazanımların korunması için garanti isteyecektir.
Yönetim buna karşılık büyük ihtimalle siyasi özerklik değil idari özerklik önerecek ve Kürtlerin “doğal sınırlarına çekilmelerini” isteyecek.
Kürtler idari özerklik ile yetinir mi, yönetimin kendilerine vereceği garantileri inandırıcı bulur mu şimdilik bilemeyiz ama bu noktaya gelinmesi olası.
Bunun olması durumunda ABD’nin Suriye’de kalması için neredeyse varlığı artık bitmiş olan IŞİD ve “İran’ın askeri varlığı” gerekçelerinin dışında neden kalmıyor. Bu nedenle ABD’nin PYD - Şam görüşmelerine müdahil olmaya çalışacağını tahmin etmek güç değil. Sonuçta ABD nitelikli silah da dahil o bölgede Kürtler üzerinden (ya da Kürtlere) büyük yatırımlar yaptı. Tabii buna karşılık PYD'nin (YPG) ABD’ye karşı nasıl bir tavır içinde olacağı da büyük önem taşıyor.
Kürtler ABD’ye “bugüne kadar bizim için yaptıklarınız için çok teşekkür ederiz” der mi? "Bugüne kadar adam yerine konulmadığımız bu coğrafyada en kötü zamanlarımızda yanımızdaydılar ABD ile ilişkimizi kesemeyiz" demeleri de mümkün.
Bu durumda saha gerçekleri dediğimiz askeri seçenek gündeme gelebilir. Çünkü Suriye yönetimi sekiz yıldır deyim yerindeyse “yedi düvele karşı verdiği savaşta okyanusu geçtikten sonra derede boğulmamak için” tüm gücünü ortaya koyacaktır. Bu seçeneği ne Kürtler ne de Suriye devleti ister.
İş çatışmaya varırsa ABD’nin varlığı, Suriye’ye karşı askeri güç kullanabilecek olması da Kürtler açısından garanti sağlamaz, sonuçta kendi toprağında savaşan bir ordu var ve yaşanacak çatışmalar iki tarafa da büyük kayıplar verdirebilir.
Bu olasılıklar Şam – PYD diyaloğunun olasılığını büyük oranda arttırıyor. İki taraf da şartlar ve komşular göz önüne alındığında en iyi seçeneğin birlikte yaşadıkları bu topraklarda orta yolun bulunması olduğunun farkındalar.
Birincisi Türkiye Suriye’deki Kürt varlığını, ABD olsa da olmasa da kendisine karşı tehlike olarak görüyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi de daha önce Suriye Kürtlerine karşı Türkiye’nin de etkisiyle düşmanca tavırlar içinde bulunmuştu ve bunun tekrarlanmayacağının garantisi yok, İran’ın Kürtlere bakışı zaten ortada. Bu durumda geriye masaya oturulup muhatap alınacak sadece Şam kalıyor. Dediğimiz gibi geçmiş elbette önemlidir ama tarihtir ve gelecek için Kürtler ile Şam’ın bunda sonra iş birliği içinde devam etmeleri olası.
Şimdi iki taraf da görüşmelere hazırlanıyor. Bu arada bu olası görüşmelerin bugüne kadar yaşanan savaş sürecinde ciddiye alınması gereken ilk görüşme olması gerektiğini de belirtmek lazım. Çünkü Kürtler diğer serseri örgütlerin aksine ideolojik, siyasi, toplumsal hedefleri olan ve ne konuşması gerektiğini bilerek masaya oturan tek kesim olacak.
Diğer “devrimci” örgütlerin kendileri ile yapılan pazarlıklardan sonra yanlarına hafif silahlarını ve paralarını alıp İdlib’e gitmeye razı olmaları gibi bir durum olmayacak ortada. Çünkü Kürtler o bölgelere Kafkasya’dan, Libya’dan, Irak’tan gelmediler, kendi yaşadıkları toprakları IŞİD gibi vahşi örgütlerden korumak için savaştılar. Bu da onlara muhatap alınmaları için yeterince sıfat katıyor.
Tabii bütün bunların bir sonucu olarak da Suriye yönetimi sıkı pazarlık gücü ve siyasal birikime sahip muhataplar bulacak masada. Bu da pazarlıkların bir hayli çetin geçeceğini gösteriyor. Ama ne olursa olsun iki taraf arasında –zorunlulukların da dayatmasıyla- bir orta yolun bulunması olasılığı hiç de düşük değil, sadece zaman meselesi.