Geçtiğimiz haftanın ekonomi gündemi Mehmet Şimşek’in koltuğu
sağlam mı değil mi tartışmasıyla geçmişti. Ekonomi yönetimi çeşitli
sermaye gruplarının temsilcileriyle görüşmeler yaptı, hatta
bunlardan bazılarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da kabul
etti.
Her ne kadar yerleşmiş büyük sermaye grupları dışındaki sermaye
gruplarının Şimşek programına itirazları henüz kamuoyu önünde ve
yüksek sesle dile getirilmese de, ekonomi yönetimini ilgilendiren
firma iflasları ve işsizlik gibi kritik göstergelerdeki bozulma bu
sesleri daha fazla duyulur hale getirecek. Dolayısıyla ‘koltuk’
tartışması ileride yeniden açılmak üzere şimdilik kapanmış
durumda.
Bu haftanın ekonomi gündemine ise açıklanan önemli veriler
damgasını vurdu. Bu yazıda büyüme ve enflasyon verileri üzerinden
Şimşek programının nasıl ekonomideki üretken kapasiteyi tahrip
ettiğini yazdım.
EKONOMİ YAVAŞLIYOR
Ekonomik büyüme verisine baktığımızda ikinci çeyrekte ekonominin
yıllık olarak yüzde 2.5 büyüdüğünü görüyoruz. Bu Türkiye
ekonomisinin tarihsel ortalamalarının epey gerisindedir. Veriye
yıllık olarak değil de bir önceki çeyreğe göre baktığımızda bu
sefer ekonominin yavaşladığını değil durduğunu görüyoruz, büyüme
yüzde 0.1 düzeyinde.
Büyümenin bileşenlerine bakıldığında hanehalkı tüketiminin sert
bir şekilde daraldığı görülüyor. Bu yaşadığımız yoksullaşmanın
veriye yansıması olarak görülebilir. İkinci çeyrekte kamu
harcamalarının ve sabit sermaye oluşumunun da neredeyse durduğu
görülebilir. Dış ticaret verisinin üzerinde biraz daha duralım.
Mehmet Şimşek, son verilerle ilgili yaptığı açıklamada ‘büyümede
dengelenme’ sürecinin başladığını ilan etti. Kast ettiği büyümenin
sadece iç talebe ya da dış talebe dayanmaması ve iki talep türünün
büyüme katkısının dengeli olmasıdır. Bu elbette tercih edilen bir
durum olabilir, zira bu tip bir dengeli büyüme güzergahında cari
açığın ve sermaye girişlerine bağımlılığın azalacağı beklenebilir.
Ancak istenilen yoksullukta eşitlenme değildir. Şimşek yüzde
2.5’lik büyümenin 1.2’sinin iç talepten, 1.3’ünün de dış talepten
geldiğine sevinmemizi bekliyorsa yanılıyor. Zira bu yoksullaştıran
ve yoksullukta eşitleyen bir büyümedir.
Son olarak net ihracatın büyüme yaptığı pozitif katkıya gelelim.
İki husus önemli. İlki, bu sonucun ihracatın artması nedeniyle
değil ithalatın gerilemesi nedeniyle yaşanmasıdır. Daha kötüsü,
ithalattaki gerileme tüketim malı ithalatından kaynaklanmıyor,
ithalat faturasını düşüren ara malı ithalatının gerilemesi.
İkinci hususa gelelim. Türkiye’deki mevcut üretim yapısının bir
sonucu olarak üretim, ara malı ithalatına bağımlı olduğundan,
ithalatın düşmesi, özellikle de ara malı ithalatının geriliyor
olması üretken yapının tahrip edilmesi sonucunu doğurur ve ekonomik
kriz işaretidir.
SANAYİ DARALIYOR
Üretken yapının tahrip olmasıyla ilgili bir başka veri de
sanayiden geldi. İkinci çeyrek verilerine göre sanayi sektörü
daralıyor. Şimşek programının bir istikrar programı olduğunu
biliyoruz. Ekonominin geleceğine dair herhangi bir projeksiyonu
yok. Bu tip istikrar programlarının tipik özelliği ekonomideki
üretken kapasiteyi tahrip etmeleri. Sanayideki daralma yanında
yatırımların seyri de bize bu gelişmeyi açıkça gösteriyor.
Makine ve teçhizat yatırımları 2018’deki faiz artışları
sorasında gelen ekonomik krizde daralmaya başlamış, ancak sonra
Covid-19 salgını döneminde ve özellikle 2021’deki faiz
indirimlerinin yaptığı etkiyle güçlü bir büyüme temposu
yakalamıştı. Ancak son açıklanan veri makine ve teçhizat
yatırımlarının yıllık olarak yüzde 5.6 daraldığını gösteriyor.
Bu ekonominin üretken kapasitesinin önümüzdeki dönemde de
küçüleceği anlamına gelir. Azalan yatırımlar belki kısa dönemde
enflasyonun düşmesine yardımcı olabilir ancak üretim kapasitesinin
erozyonu uzun vadede enflasyonisttir. Dolayısıyla Şimşek programı
geleceği feda etme pahasına günü kurtarma peşinde.
ENFLASYONDA BAZ ETKİSİ DOPİNGİ
Enflasyon geçtiğimiz ay yüzde 51.97’ye geriledi. Bu büyük ölçüde
Şimşek yönetiminin zıplattığı enflasyonun geri gelmesi sonucu
gerçekleşti. Şunu kast ediyorum: Geçtiğimiz yıl yaz aylarında
TL’nin yüksek oranlı değersizleşmesi ve ek vergiler nedeniyle aylık
olarak çok yüksek fiyat artışları yaşanmıştı. Aradan 12 ay geçince
bu aylık değeri yüksek olan ayların seriden çıkması sonucunda
enflasyon düşüyor.
Baz etkisi yanında ekonomik yavaşlamanın da enflasyonun
gerilemesinde etkisi var. Ancak enflasyonu ekonomiyi durdurarak
düşürme ve bunun maliyetini de çalışanların üzerine yıkma yolu,
Şimşek programının yoksullaştırıcı ve ekonominin üretken yapısını
tahrip eden yönlerini gösteriyor.
DARALAN GÜZERGAH
Önümüzde dönemde Şimşek programının önündeki güzergahın daha da
daraldığını göreceğiz. 2024’ün ikinci yarısında ekonomi daha da
yavaşlayacak. Hatta TCMB’nin öngörülerine güveneceksek, önümüzdeki
aylarda ekonomik kriz bizi bekliyor. Bu üretken kapasitenin daha
fazla tahrip olmasını ve işsizlikteki artışları beraberinde
getirecek. Bu hafta açıklanacak olan yeni Orta Vadeli Program’da bu
güzergahın ipuçları olacak. Önümüzdeki hafta bunları ele
alacağım.