2023’teki seçimler sonrasında ekonomi alanında yapılan en önemli
değişiklik faiz politikasında yaşanmıştı. Ancak yakın zamana kadar
faiz artışlarının daraltıcı etkisi henüz tam olarak görülmüyordu.
Aralık ortasında yazdığım bir yazıda bu konuyu ‘Ekonomi yavaşlarken işsizlik nasıl
düşüyor?’ sorusundan hareketle ele almıştım. O yazıda
yatırımların sürmesi ve düşük ücret politikasının, faiz artışlarına
rağmen istihdamın korunabilmesini mümkün kıldığını belirtmiştim.
Ancak mevcut politikayla işsizlik oranının yükselmesini engellemek
mümkün değildi.
Zira son açıklanan veriler, 2023’ün Ekim ayının işsizlikteki dip
noktası olduğunu ve Kasım itibariyle işsizlikte artışın başladığını
gösteriyor. Gerek ekonomi yönetimi, gerekse de ekonomi
politikasının dizaynı açısından kritik bir gelişme bu. Bu haftaki
yazıda son açıklanan işsizlik ve sanayi üretimi verisi üzerinden,
genel gidişatı ele alacağım. Sonda söyleyeceğimi baştan belirteyim:
Şimşek yönetiminin sınavı yeni başlıyor.
FAİZ ARTIŞLARININ FATURASI
Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanması sonrası
oluşan yeni ekonomi yönetimi, faizleri artırarak enflasyonu kontrol
altına alacağını ilan etti. Faiz artışlarının iki işlevinin olması
bekleniyordu. İlki, borçlanmayı daha maliyetli hale getirerek
tüketimin kısılması ve verimsiz yatırımların engellenmesi. Bu
sayede iç talebin sınırlanması ve fiyat artışlarının kontrol altına
alınması umuluyordu. İkincisi de, pozitif reel faizler sayesinde
TL’yi uluslararası finans kapital için cazip hale getirmek ve
sermaye girişleri sayesinde ödemeler dengesi krizi riskini azaltmak
idi. Bu ikili amaç doğrultusunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
(TCMB) faiz artışlarına başladı ve Haziran ile Aralık arasında
faizleri yüzde 34 oranında artırdı.
Bu denli yüksek bir faiz artışına rağmen, enflasyon halen tepe
noktasını görmedi ve önümüzdeki aylarda artmayı sürdürecek. Yıllık
enflasyonun, yani fiyatların artış hızının gerilemesi ancak yaz
aylarında baz etkisiyle gerçekleşecek. Ancak enflasyon düşmeye
başladığı zaman dahi, düşmesi umulan değer, Şimşek yönetiminin iş
başına geldiği zamanki değere yakın, yani yüzde 40’lar bekleniyor.
Yani yüksek faiz politikası, enflasyonu düşürmek için yegane yol
olarak takip edilecekse, ekonominin uzun bir süre yavaşlaması
gerekiyor.
Ancak daha önemlisi, ekonomi yönetimi ve bazı piyasa yorumcuları
sanki faiz artışlarının bir faturası yokmuş ya da olmayacakmış gibi
bir hava oluşturmaya çalıştılar. Kasım ayına ait işsizlik ve sanayi
üretimi verileri, faiz artışlarının faturasının çıkmaya başladığını
gösteriyor. Ekonomi yavaşlıyor ve bunun faturası artan işsizlik
olarak çıkmaya başlıyor.
İŞSİZLİĞİN EKONOMİ POLİTİĞİ
İşsizlik ve istihdam konuları, AKP’nin ekonomi politiğini ve
ekonomi politikasındaki zikzakları anlamak açısından kritik önemde.
AKP yönetimi, işsizliğin arttığı bir ortamda ne kadar otoriter
olursa olsun, hiçbir iktidarın sadece baskıyla iktidarını
sürdüremeyeceğini biliyor. Örneğin, 2019’daki yerel seçimlerde
büyük kentleri muhalefetin alması, yüksek faiz politikasının
sonucunda işsizliğin yüzde 14’lere kadar yükselmesi neticesinde
gerçekleşmişti. Dolayısıyla siyaseten var olan bu istihdam yaratma
zorunluluğu, istihdamın büyük ölçüde özel sektör tarafından
sağlandığı ortamda, hükümetin kaderinin özel sektör yatırımlarına
bağlı olduğunu gösteriyor. Özel sektör yatırımları ise kârlılık
hedefine göre yapılıyor. Yani, bürokrasi, siyasi iktidar ve farklı
sermaye fraksiyonlarından oluşan iktidar bloğu içinde siyasi
iktidar ve sermaye açısından bir bütünleşme ortaya çıkıyor:
firmalar kâr ettikçe iktidarın siyasi desteği sürüyor, zira
istihdam artmaya devam ediyor.
Ancak siyasi iktidar ile sermaye arasındaki bu ‘kazan-kazan’
ilişkisi her zaman pürüzsüz bir şekilde ilerlemiyor. Hatta, işçi
sınıfının örgütsüz, dağınık ve güçsüz olduğu, dolayısıyla
devlet-sermaye ittifakına itiraz edemediği dönemlerde de sorunlar
çıkabiliyor. Türkiye’de 2013 sonrasında görülen yapısal kriz
konjonktürü (birikim modeli krizi), 2002-2013 arasındaki büyüme
koalisyonunun dağılmasına ve çeşitli sermaye kesimlerinin kârlılık
stratejisinin farklılaşmasına neden oldu. Bu ise iktidarı, bu
farklı stratejiler arasından dönemsel olarak kendi gündemine uygun
olanları tercih ederek, bu çelişkileri yönetmeye çalışmaya
zorladı.
SANAYİ DARALIYOR, İŞSİZLİK ARTIYOR
İşsizliğin artmaya başlaması, AKP ile sermaye arasındaki
‘kazan-kazan’ ilişkisinin bozulmaya başladığını gösteriyor. Düşük
faiz-yüksek enflasyon döneminde süper kârlar elde eden sermaye
kesimleri, takip ettikleri fiyatlama stratejileriyle enflasyon
artışını daha da körükledi, halen de körüklüyor. Ancak kârlılık
sorunlarına enflasyon sayesinde elde ettikleri avantajlar da
yetmeyince sanayi üretiminde bir yavaşlama baş gösterdi. Sanayi
üretiminde aylık olarak Ekim’deki yüzde -0.3’lük daralmayı,
Kasım’da yüzde -1.4’lük daralma takip etti.
İşsizlik verisine baktığımızda ise, Kasım ayında işsizlik
oranının yüzde 0.4 artarak yüzde 9’a vardığını görüyoruz. Bir diğer
gerileme istihdamda yaşandı. Kasım’da istihdam edilenlerin sayısı
bir önceki aya göre 236 bin kişi azalarak 31 milyon 611 bin kişiye
geriledi. 15-24 yaş grubunu
kapsayan genç işsizliği ise daha yüksek seviyede: yüzde 16.5.
Gençler arsındaki kadın işsizliği ise yüzde 20.7.
Kısacası, önümüzdeki aylarda ekonominin yavaşladığı, enflasyonun
halen yükselmeyi sürdürdüğü ve işsizliğin arttığı bir dönem
yaşayacağız. Bu dönemde Şimşek yönetiminin en önemli sınavı
başlayacak. Ekonomideki bu olumsuz tablonun yerel seçimler
açısından da bazı sonuçları olacaktır, önümüzdeki haftalarda bu
sonuçları da değerlendirmeye çalışacağım.
