Sinan Oğan, Yeni Şafak'ın Suriyeliler yazısını beğendi: Şaşırtıcı

Yeni Şafak yazarının Suriyeliler yazısını beğenen Sinan Oğan: Şaşırtacak derecede gerçekçi.

Abone ol

DUVAR - Göçmenler konusunda yaptığı düşmanlaştırıcı açıklamalarla tepki çeken siyasetçi Sinan Oğan, hükümete yakın Yeni Şafak gazetesinde çıkan ve Suriyelilerin Fatih'te 'gettolaştığını' savunan Hasan Öztürk'ün yazısını 'şaşırtacak derecede gerçekçi' diyerek paylaştı.

İktidar medyası savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyeliler konusunda Yeniçağ ve Sözcü gibi gazetelerdeki zaman zaman ırkçılığa varan yayınlara 'mesafeli' durmaya çalışırken bugün Yeni Şafak'ta yayınlanan Hasan Öztürk imzalı yazıda 'gettolaşma' yaşandığını ifade edildi. Mehmet Acet'in yine Yeni Şafak'ta dün yayınlanan, “Göç zenginliktir, korkuya gerek yok” başlıklı yazısını hatırlatan Öztürk, 'bir Fatihli olarak' ilçenin 'Suriye gettosuna dönüştüğünü' yazdı. Öztürk, "Böyle deyince, 'Faşist, Arap düşmanı' gibi suçlamalara muhatap oluyorum. Olsun. Dost acı söyler. Bu işin geleceği sosyal patlamadır dostlar..!" dedi.

Sinan Oğan ise, Twitter'dan Hasan Öztürk'ün yazısını, "Yeni Şafak’tan şaşırtacak derecede gerçekçi Suriyeliler yazısı... Maalesef ki, durum budur ama siz görmek istemiyorsunuz! Ama bugün görmek istemediğiniz gerçekle yarın yüzleşmek durumunda kalacağız..." diyerek paylaştı.

Öztürk'ün yazısından bir bölüm şöyle:

Fatih’in yerlilerinin bir bir sitelere kaçtığı bir değişim ve dönüşümden söz ediyorum.

Güvenli bir sitede oturup, turistik seyahat için Fatih’e gelenler için “çok renkli” bir atmosfer olabilir burası. Ama yaşayanlar için her gün gettolaşan bir Fatih’ten söz ediyorum.

GELENE “NİYE GELDİN” DEMEDİK

İstanbul’un bazı semtlerinde sosyolojimiz değişti. Tabelalarımız değişti. Ağız tadımız, konuşma biçimimiz, yürüyüşümüz değişti! Apartman yaşamımız değişti. Ev halimiz değişti. Dilimiz değişti! Fatih bunların başında geliyor.

Suriyelilere kapılarımızı sonu kadar açtık. Birçok toplumsal riskleri göğüsleyerek yaptık bunu. Hiçbir etnik köken, mezhep, din gözetmeden yaptık.

Sadece yaşlılar, çocuklar, kadınlar gelmedi... Memleketlerini savunacağını düşündüğümüz nice gençler de geldi..!

Onlara da oturdukları yerlerde ya da sokaklarda gördüğümüzde “Niye kalıp memleketinizi savunmadınız” diye sormadık!

Bu gençlerin “Vatan nöbeti nedir”, “Vatan savunması nedir” diye bir derdi varsa eğer, gün bugündür. Zaman bu zamandır. Çünkü Suriye’de artık sona geliniyor.

Türkiye sadece ev sahipliği yaparak yardım etmiyor. Aynı zamanda Suriye topraklarını işgal eden, terör gruplarıyla da mücadele ederek Suriyelilere yardım ediyor.

Canımız yanıyor. Ocağımıza ateş düşüyor. O haldeyken bile millet yek vücut bu mücadeleye destek veriyor. Sokakta yürürken karşılaştığı genç Suriyeli erkeklere bir çift söz bile söylemiyor.

Peki onlara bir sorumluluk düşmüyor mu?

Hiç olmazsa sokakta yürürken, yüzünü düşürmemek, yere bakmamak için bir şey yapmalı değil mi?

Yok! Yılbaşı gecesi Taksim Meydanı’nı doldurup eğlenmeyi tercih ediyor. Diyebilirsiniz ki “Eğlenmek onların da hakkı değil mi?”

İyi de bizde bir adet vardır, ölü evinde televizyon bile açılmaz.

Böyle deyince, “Faşist, Arap düşmanı” gibi suçlamalara muhatap oluyorum. Olsun. Dost acı söyler. Bu işin geleceği sosyal patlamadır dostlar..!

Eleştirildiğimi biliyorum. Ama bilin ki biraz da milletin hissiyatına ayna tutmaya çalışıyorum.

Zira Suriyelilerle Fatih’te iç içe yaşayanım. Otobüste, minibüste onlarla seyahat edenim. Alışveriş yapıp, kapattıkları kaldırımda yürümeye, parkta dolaşmaya çalışanım.

SAVAŞI FIRSATA ÇEVİRENLERE DE Mİ LAF SÖYLEMEYELİM?

2011 yılında Suriye krizi alevlendiğinde, dönemin yöneticileri mülteci akınıyla ilgili olarak, “100 bin mülteci bizim kırmızı çizgimizdir” demişti.

Bu süreçte ilk önce “rejimden kaçan sığınmacılar” diye bir meselemiz vardı. Sonra, “Rejim ve DAEŞ’ten kaçan sığınmacılar” oldu. Ardından, buna PYD/YPG-PKK’dan kaçanlar da ilave edildi.

Bir de krizi fırsata çeviren, cebine nakdi koyup soluğu Türkiye’de büyük şehirlerde alanlar…

Bunların sayısı azımsanamayacak kadar çok. Onlara bir çift söz söylemeyelim mi?

GETTOLAŞMANIN SONU ÇATIŞMA DEĞİL MİDİR?

İstanbul’daki Suriyeliler meselesi gettolaşmaya gidiyor. Fatih’te bunu çıplak gözle görebiliyorum.

Kendi işyerlerini açtılar, kendi kafeleri, lokantaları var. Birbirlerinden alışveriş yapıyorlar. Bunların hepsi bir yere kadar kabul edilebilir.

Entegrasyondan çok, kendilerini ayrıştırmayı tercih ediyorlar. Bunun önümüzdeki yıllarda ne tür sorunlara neden olacağına bakmak gerekmiyor mu?

Bir de savaşın tarafı olmak nedeniyle göçenlerin dışındakiler var ki onların “fütursuzluğu” can sıkıyor.

Sosyolojimizi değiştiriyorlar. Sokak ortasında gruplar halinde bekleşmeleri, gece yarılarına kadar bağıra çağıra dışarıda yemek yemeleri, etrafı çöp yığınına çevirmeleri onların çok sıradan davranışları. Ama biz yadırgıyoruz doğrusu.

Genelleme yapmadan söylemek isterim ki imtiyazlılık hallerini bizim sıradan vatandaşlarımızın önüne geçmekte hak olarak görüyorlar…

Ve işte o zaman orada ipler kopuyor..!

Şunu biliyoruz: Suriyelilerin çoğu gitmeyecek ve burada kalacak. Bu gerçeği, Türkiye’nin ve Suriyeli kardeşlerimizin lehine nasıl çevirebiliriz bilen var mı?

Yoksa, gettolaşmaya başlayanlarla, yerliler arasındaki çatışmayı göze alabilecek biri var mı?

Acil eylem planı öneriyorum!

Göç bakanlığı bunlardan biri…

Bir diğeri, geri dönüşlerin teşviki…

Misafir misafirliğini unutur ise… Ya da mazlum mazlumluğunu… Ev sahibinin hiç olmazsa “gönül koyma hakkı” yok mudur sevgili Acet?

Bu millet bağrına taş basıyor, farkında mısınız?