Sinema kaybetti, tekeller kazanıyor

Yılın sonlarına doğru dijital alandaki hareketlenme ve artan rekabet sınırlı sayıda da olsa yapımcıların ve set emekçilerinin kriz ortamında da olsa işlerini yapabilmelerine olarak sundu. Ancak, sinema salonları 1 Mart’a kadar yeniden kapılarını kapadı. Sektörde dolanan söylentilere bakılırsa, salonların yüzde 30’unun tekrar açılmama ihtimali var.

Şenay Aydemir sinesenay@gmail.com

Geride bıraktığımız 2020 yılı tarihin unutulmazları arasında girdi çoktan. İki büyük dünya savaşının başladığı 1914 ve 1939 gibi; tarihin en küresel salgınının dünyayı esir aldığı bir yıl olarak meşhur bir rakam artık 2020…

COVID-19’un bir kısmı onlarca yıla yayılacak etkilerini zaman içinde daha iyi kavrayacağız kuşkusuz ama ortaya çıkmış yakıcı etkilerine bakalım sinema özelinde. Çünkü dünyanın en büyük eğlence sektörlerinden birisi olan sinema hem ağır bir darbe aldı hem de büyük tekellerin günü kurtarmayı önceleyen çabaları nedeniyle yön değişikliğine gitmiş gibi görünüyor. Sektörün içine düştüğü durumun kısa bir özetini çıkarmadan önce UNESCO’nun bu hafta kültür sanat endüstrisine yönelik hazırladığı raporda, sinema sektöründe on milyon kişinin işsiz kalabileceğine dikkat çektiğini hatırlatalım.

Salgının küresel çapta etkisini göstermesinin ardından dünya çapında kapatılan sinema salonları, yaz aylarında kontrollü bir biçimde açılmış olsa da şu sıralarda yeniden kapalı. Türkiye’de sektörün talebi üzerine kasım ayında alınan kapanma kararı, dün itibarıyla 1 Mart tarihine kadar uzatıldı. Yani sinema işletmeleri krizden doğrudan etkilenen ilk alan. Ki, UNESCO’nun kast ettiği 10 milyon insanın büyük bir kısmı bu sektörde çalışıyor.

Bilindiği gibi Warner Bros.’un The Matrix 4, The Suicide Squad, Dune, Godzilla vs. King Kong gibi büyük gişe hasılatı yapması beklenen filmleri salonlarla birlikte aynı çatı altında bulundukları dijital platform HBO Max’te de gösterme kararı alması, sinema işletmelerinin ölüm fermanı olarak yorumlanmıştı. Geçen hafta bu dijital kanal ile birlikte uygun olan ülkelerde salonlarda da gösterilmeye başlanan filmin hafta sonu dünya çapında 85 milyon dolar gişe gelirine ulaşması, salgın sonrası için büyük umut oldu. Film, sınırlı sayıda gösterilebildiği ABD’de 16 milyon dolar elde ederken, büyük oranda normalleşen Çin’de 24 milyon dolar kazandırdı.

Ancak bu uygulamanın endüstrinde köklü değişiklik yapmasından endişe ediliyor. Şu an yerleşik olan pencere sisteminin değişmesi sinema salonlarının ölümü anlamına gelecek çünkü. Özetle, bir filmin hangi platformlarda gösterileceğine dair silsileyi tanımlıyor pencere sistemi. Var olan durumda, filmler önce sinema salonlarında, sonra DVD’de, ardından dijital ortamlarda kiralanarak, daha sonra üyelikle izlenen dijital platformlarda, son olarak da ücretsiz olarak televizyonlarda izlenebiliyor. Pandemi sürecinde sinema salonları kapalı olduğu için ya da sınırlı sayıda açık olduğu için bu pencereler arasındaki mesafe kapandı. Warner Bros.’un yaptığı ise pencereyi kapatmak anlamına geliyor. Yani ilk aşamadan direk dördüncü aşamaya geçmiş durumda.

Sektör hakkında kısa bir özet geçersek... Dünyada sinemanın toplam ekonomik büyüklüğünün 150 milyar dolara yakın olduğu tahmin ediliyor. Bunun üçte birine yakını gişe hasılatından elde ediliyor ve en büyük kalemi oluşturuyor ki içinde bulunduğumuz yıl itibarıyla en büyük darbeyi bu alan yiyecek. Örneğin yıllık ortalama 11-12 milyar dolar gişe hasılatı elde edilen ABD’de bu yıl 2 milyar doların üzerinde bir rakam ortaya çıktı. 2020’de dünya çapında gişe hasılatının 13 milyar doların altına ineceği varsayılıyor. Bu da normal koşullar altında yalnızca ABD’deki gişe hasılatı demek neredeyse. Ama öte yandan pandemi sayesinde dijital platformların ise yüzde 30 büyüyerek 26 milyar dolardan 34 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Pandemi öncesinde başlayan bir eğilim, bu süreçle birlikte iyice belirgin hale geldi. Sinema sektöründeki pazar payı, dijital platformlar lehine orantısız bir biçimde büyüyor. Netflix ve Amazon başta olmak üzere sektörün diğer oyuncularıyla birlikte rekabet kızışıyor. Bu rekabetin, salgın sonrasında salon işletmeciliğine ya da onlarla işbirliği alanına da yansıması eşyanın tabiatı gereği olacaktır. Çünkü sinema salonları bu alanın hala en büyük ekonomisi ve dijital platformlar büyüyüp tekelleştikçe ellerindeki parayı değerlendirecekleri alan arayacaklar. Şu an ciddi bir krizin içine düşmüş sinema salonlarını üç otuz paraya satın almak iyi bir seçenek olabilir. Benzer bir biçimde zor durumda kalan yapım şirketlerinin el değiştirmesi gibi durumların ortaya çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor ki, Metro-Goldwyn-Mayer stüdyolarının kredi borcu nedeniyle zor durumda olduğu ve yatırımcı aradığı haberleri düştü bu hafta haber sitelerine…

Türkiye’ye gelince. Bu alandaki en düzenli veri kaynağı olan boxofficeturkiye.com sitesinin yıllık raporuna göre 58’i yerli film olmak üzere toplam 181 film ülkemizde vizyona girdi. Bu filmler için 17.4 milyon bilet kesilirken, 299.7 milyon TL hasılat elde edildi. Bu hali hazırda 2019 yılında yüzde 15 küçülmüş olan Türkiye sinema endüstrisi için felaket anlamına geliyor. Çünkü salgın nedeniyle yaşanan kayıp yüzde 70’ler civarında. Peki, bütün bu felaketin içinde ortaya çıkan geliri kimler alıyor? 300 milyon TL’lik hasılatın yaklaşık 180 milyon TL’sinin beş film ve dört yapım şirketi arasında pay edildiğini söylemek, Türkiye’deki tekelleşmenin boyutunu bilenler açısından sürpriz olmayacaktır.

Ancak pandemi, bu tekelleşmenin boyutlarını daha da büyütmüş görünüyor. Örneğin, dağıtım pazarının üç büyük şirketi yüzde 90’ı kontrol ediyor neredeyse. Bu üç şirketten ikisinin, aynı zamanda ülkenin en büyük sinema salonu işletmecisi şirkete ait olduğunu belirtelim. Yani bu şirket kendi dağıttığı filmleri, kendi salonlarında göstererek krizden en az hasarla çıkarken, diğer salonlar kaderine terk edilmiş görünüyor.

Yılın sonlarına doğru dijital alandaki hareketlenme ve artan rekabet sınırlı sayıda da olsa yapımcıların ve set emekçilerinin kriz ortamında da olsa işlerini yapabilmelerine olarak sundu. Ancak, sinema salonları 1 Mart’a kadar yeniden kapılarını kapadı. Sektörde dolanan söylentilere bakılırsa, salonların yüzde 30’unun tekrar açılmama ihtimali var. Bu da daha az seyirci, daha az istihdam ve daha az üretim demek.

2021’in, sokaklarda, meydanlarda, parklarda, statlarda, tiyatro sahnelerinde, konser alanlarında ve sinemanın salonlarında yeniden buluştuğumuz bir yıl olması dileğiyle…

Tüm yazılarını göster