2019’a sayılı günler kala, yerli sinema sektörünün büyük aktörlerinin kazan kaldırışına tanıklık etmiştik. Türkiye’deki sinema salonu ve dağıtım pazarının büyük kısmını elinde tutan şirket ile filmleri milyonlar tarafından izlenen yapımcılar kamuoyuna “patlamış mısır kavgası” olarak yansıyan bir tartışmaya tutuştular. Salon sahibi şirketin kendilerinden izinsiz promosyon yaptığını ve haksız kazanç elde ettiğini söyleyen yapımcıların bastırması, Ankara’da en üst makamlara kadar çıkmalarıyla yıllardır el altında tutulan Sinema Yasası apar topar kanunlaştı.
Bu yasanın ne getirip ne götürdüğüne dair yazı kaleme alarak durumu şöyle özetlemiştik: “Sinema kanunundaki değişiklik teklifi sektörün hem ekonomik hem de sanatsal anlamdaki sorunlarını çözmekten oldukça uzak. Teklif, artık kronik hale gelmiş ve belli ki pazar küçüldükçe durmadan kriz üretecek tekelleşmiş yapıya karşı kesin önlemler almak yerine geçici çözümlerle erteleme yoluna gidiyor. Sansürü hem merkezde hem de ‘taşra teşkilatları’nda kalıcı bir tehdit haline getiriyor.”
Nihayetinde bu yasa kanunlaştı ve ne sektörde yaşanan ekonomik daralmaya ne de film yapımcılarına derman oldu. 2019 yılının 45. vizyon haftası geride kalırken yıllık seyirci yaklaşık yüzde 15 oranında azalmış durumda.
Tabloda da görüleceği gibi geçen 2017 ve 2018 yıllarında 45. hafta itibarıyla 55 milyonun üzerinde olan toplam seyirci sayısının bu yıl itibarıyla yaklaşık 8 milyon adet azaldığını görmek mümkün. Son iki yılda kesilen bilet adedi olarak 70 milyon barajını geçen sinema pazarının bu yıl itibarıyla 2015-2016 bandıra geri döneceğini ve 55-60 milyon aralığında bir yerde sonlanacağını öngörebiliriz.
Peki bu büyük düşüş içinde yerli yapımların durumu ne?
Son on yılda birkaç yıldaki küçük düşüşler dışında istikrarlı bir şekilde yükselen yerli film seyircisindeki düşüş büyük boyutlarda. Neredeyse 10 milyonu bulan bu düşüş aynı zamanda 45. hafta itibarıyla yüze 25’lik bir daralmaya tekabül ediyor ki, bu 2000’li yıllar sonrasının en büyük daralması. Avrupa çapında yerli film seyircisi yabancı film seyircisinin üzende olan tek ülke olmakla övünen sektörün bu özelliğini yitireceğin öngörmek zor değil. Üstelik her yıl en çok izlenen ilk on film listesinin neredeyse tamamı yerli yapımlardan oluşan boxoffice’te ilk onda şu an beş yabancı yapım yer alıyor.
Peki, seyirci sayısı yaklaşık sekiz milyon adet yani yüzde 15’e yakın düşmüş olmasına rağmen ele aldığımız 45 haftalık bölümde hasılat nasıl 70 milyon TL’den fazla artış gösteriyor?
Yukarıdaki tablo yıllara göre içinde bulunduğumuz haftayı karşılaştırıyor. Görüldüğü gibi geçen yılın aynı dönemine göre toplam hasılat yaklaşık 70 milyon TL artmış görünüyor. Üstelik bu artışın hemen hemen tamamının yabancı yapımlarda gerçekleştiği de dikkat çekiyor. Bu yıl ele aldığımız hafta itibarıyla yeni yerli yapım sayısının geçen yıla oranla yaklaşık 30 adet azaldığını söyleyelim. Ancak bir önceki yıla oranla toplam yeni film sayısındaki azalışın da yaklaşık bu kadar olduğu dikkate alınırsa film sayısındaki azalışın hemen hemen tamamının yerli yapımlardan kaynaklandığı ortaya çıkıyor.
Gelelim asıl yakıcı soruya ve cevabına arayalım: Seyirci sayısı ortalamada yüzde 15, yerli sinemada yüzde 25 azalmışken nasıl oluyor da toplam hasılat geçen yılın yüzde 10 üzerinde olabiliyor? Hatta yerli yapımların seyirci kaybı yüzde 25 iken gişedeki kaybı yüzde 5 civarında görülüyor. Bunun nedenini aşağıdaki tabloya bakarak rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Görüldüğü gibi, bilet fiyatlarındaki büyük yükseliş, seyirci sayısı düşmesine rağmen salon sahibi, dağıtımcı ve yerli yapımcıların büyük kayıplar vermesinin önüne geçiyor. Ve hatta geçen yıla oranla yüzde 10’luk bir büyüme ortaya çıkarıyor. Bunda yeni yasa ile promosyon bileti satışının kurallara bağlanmasının da etkisi var kuşkusuz. Ancak tek başına bununla açıklanamayacak bir artış gördüğümüz. Son on yılda yüzde 3-10 arasında artan bilet fiyatlarının bir anda yüzde 30 zamlanması seyircinin bir kısmı salonlardan uzaklaşsa bile gelir kaybına neden olmamak için bilinçli yapılan bir tercih belli ki. Hem yerli yapımların seyirciyi tatmin etmekten uzak olması hem de bilet fiyatlarının yüksekliği ilgiyi azaltsa da görülen o ki yılın başında kanlı bıçaklı olanlar, krizden çıkışın faturasını seyirciye yıkarken birlik olmakta beis görmemişler.
Peki, krizin maliyetini seyircinin üzerine yıkmak çare mi? Bu sorumsuz davranışlar seyircinin salonlardan giderek uzaklaşmasının yolunu açarken, yeni filmlerin salon bulmakta ve seyirciyle buluşmakta zorlanmasına da neden olarak. Her zaman olduğu gibi kısa günün karını düşünerek hareket edenler uzun vadede hem seyirciyi salonlara küstürecek hem de film çekemez hale gelecek. Bunu anlamak için gişe hasılatının dolar bazındaki seyrine bakmak yeterli.
Görüldüğü gibi son üç yılda dolar bazında sektörün gişeden elde ettiği gelir hızla eriyor. Oysa film maliyetleri, salonların teknik donanımı vb. birçok kalem döviz üzerinden işlem görüyor. Yıl boyunca gişedeki durgunluğun ilacı olarak beklenen Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar filmleri de derman olmamış görünüyor. Cem Yılmaz beklentileri karşılayamazken, Şahan Gökbakar’ın “Recep İvedik 6”sı kendi ortalamasının altında seyrediyor. Şimdi gözler bir mucize arıyor belli ki. O da bu hafta sonu vizyona girecek olan “Naim”in bütün gişe rekorlarını kırıp yerli sinemanın fiyakasını düzeltmesi.
Not: Dolar kuru verisi hariç, bütün veriler www.boxoficeturkiye.com sitesinden alınmıştır.