Türkiye bir liyakat ülkesi değildir. Layık olan olması gereken yere istisnalar dışında gelemediği için bir durumu hep x ve y üzerinden tartışmak durumunda kalıyoruz. Aynı futboldaki yabancı sınırı tartışması gibi. Belli ki kısa süre sonra sınırsız denilen yabancı sayısı düşecek. Tek adam yönetiminin bu aralar üzerinde en fazla durduğu konulardan biri bu olduğuna göre kafaya takılmış. Kayalar selin önünde durabilirler ama sellerin taşıyıp bir yere getirdiği küçük taşların bunu yapma imkanı yok. Dolayısıyla kısa zaman önce hayatımıza giren sınırsız yabancı kuralı da tarihin tozlu yapraklarına karışmak için gün sayıyor olabilir.
Daha geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı, bir kez daha bu kuralı kaşıyarak bakın hangi cümleleri kurdu: “Bunu tabii aslında kulüplerimizle konuşarak bir yere vardırmamız lazım. Özellikle futbolda yabancı oyuncu sayısının aşırı oluşu bize bazı dezavantajlar getiriyor. En önemli dezavantajı Milli Takım'a yansıması. Milli Takım'a yansımada oyun noktasındaki performansı az olduğu için yerli futbolcularımızın Milli Takım'a gidişte de bir defa o sayıyı, gücü yakalayamıyoruz. 'Şu anda kulüplerimiz hiç mi yabancı oynatmasın?' Hayır, oynatsın ama bu kadar fazla değil. Sayı 6'ya, 7'ye çıktığı zaman bu durumda hakikaten neredeyse sahada yerli futbolcu yok. Bunu doğru bulmuyorum.”
Yani ana argüman milli takım. Peki o zaman, aslında yapmamamız gerekeni yapıp bu tartışılmaya bile değmeyecek cümleleri tartışalım. Hem de bunu açıklanabilir verilerle yapmaya gayret edelim. Öncelikle 2016-2017 sezonundan itibaren yürürlüğe girdiği verisini vermek gerekiyor. Yani sadece 1 yıllık bir geçmişi olan bu kuralın 2002’den bu yana başarısızlıkla ve sevimsizlikle anılan futbol milli takımının iki sonucuna da gerekçe kabul edilmesi anlaşılamaz.
Bu konuda kalem oynatan pek çok arkadaşım, ağabeyim oldu. Onlar da durumu farklı noktalardan çokça anlatmaya çalıştılar ama Cumhurbaşkanı’nın son açıklaması üstüne milli takım özelinde bakmak gerekiyorsa bu kural aradaki en masum duran unsurdur. 2006, 2010 ve 2014 Dünya Kupaları’nda Türkiye yer almadığında yabancı kuralımız hayli sınırlı olarak kayıtlardaydı. Milli futbolcular yüksek yüksek ücretler alıyor, büyük büyük formalar altında, sadece Misak-ı Milli sınırları içinde rahat rahat yaşıyorlardı. Türk futbol tarihinin en önemli yıldızları göz önüne alınırsa, istisnalar hariç her birinin yolunun kısa süre de olsa yurtdışından geçtiği görülür. Nihat’ından Arda’sına, Emre’sinden Rüştü’süne, FETÖ nedeniyle yurt dışına kaçanlarından, yeni neslin sempatik –ki milli takımın son yıllardaki genlerine çok uygun değil ama- yıldız adaylarına her biri bu toprakların dışına çıkmış.
Yabancı sınırı ne kadar konuşulmaz, liyakat ne kadar geçer akçe olursa yurt dışına giden futbolcu sayımız o kadar artar. Yanılmıyorsam sevgili Çetin Cem Yılmaz sosyal medyadan yazmıştı. Son 2 senede Türkiye’den Avrupa’ya giden futbolcu sayımız, tarihimizin en yüksek rakamı. Ve bu oyuncular adından çok bahsettirmeye namzet oyuncular. Yakın zamanda Çağlar’ın da, Enes’in de Cengiz’in de adını çok sık Avrupa pazarında duyacağız. Emre Çolak’ın sessiz olduğuna bakmayın. Deportivo’nun işleyişinde önemli yer alıyor. Emre Mor maalesef bir soru işareti olarak kaldı. Lakin o da Türkiye’den uzakta kalırsa umut var.
Yani bu isimler asıl futbol pazarında devler arasında mücadele etmeyi tercih ettiler. Layıkıyla oynayıp, hak ettikleri formanın peşine takıldılar. Türkiye’ye gelen yabancılar için de durum budur. Her yabancı, sırf bu topraklara geldiği için forma giyemiyor. Kimse Tolga Ciğerci’nin, Cenk Tosun’un ya da Oğuzhan’ın kesilebileceğini düşünmüyor. Ya da Olcay Şahan’ın takımdaki yerini sorgulamak kimseye düşmüyor. Aynı yabancı kuralı bu oyuncular için de yok mu? Onlar bu topraklarda çalışarak, tırnaklarıyla, hak etmek için ter dökerek ve layık oldukları için formayı üzerlerine geçirmiyor mu?
O zaman bağcıyı dövmek için hamle yapmaya gerek yok. Suçlu yabancı kuralı değil. Suçlu 2002’den bu yana Milli Takım’ın başarı kazanmasına engel olan, bırakın başarıyı toplum nezdinde sevilmesine ve sahiplenilmesine engel olan sebeplerdir. Eğer bu sorunlarla yüzleşmeyip, etrafından dolanmaya devam edersek, daha çok yabancı sayısı tartışması yaparız. Gelin zor olanı yapalım. Ülkedeki liyakat tartışması futboldan başlasın, savaşları durduran futbol, Türkiye’nin geleceğine ışık tutsun. Tabii buna kendimizden yani medyadan başlayalım. Layık olanın hak ettiği yere gelmesi için sonsuz mücadele edelim ve sonuçlarını keyifle izleyelim. Bu kadar yürekli olmaya var mısınız?