İliç’teki altın madeni cinayetinin üzeri özenle kapatıldı. Cezai
sorumluluk alt düzey birkaç yönetici ile sahada görevli
mühendislere yıkıldı. Ardından da işçilerin bedenini liç yığınının
altından çıkarmak için çalışmalar başlatıldı. Haftalardır da bu
çalışmalara dair kamuoyuna bilgiler servis ediliyor. Oysa arkada
dönen dümen bambaşka. Ve biz bunu devletin kurumlarından değil, SSR
Mining’in hissedarlarına açıkladığı rapordan öğrendik. Meğer
bırakın madenin işletmesinin durdurulmasını ve zehirli atıklar için
tedbiri, açıkça mahkeme kararına rağmen kapasite artırılıyor. Nasıl
mı?
İliç’teki facianın ardında madenin kapasitesinin sürekli
artırılması olduğu resmi bilirkişi raporuyla da ortaya çıkmıştı.
Murat Kurum’un imzasının bulunduğu izinlerle şirket iki kere
kapasite artırmıştı. Sonuncu artış Ekim 2021’de hazırlanan ÇED
raporu ile verilmişti. O dönem konunun üzerine giden Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) konuyu yargıya taşımış ve “ÇED
gerekli değildir” kararının yürütmesinin durdurulması ve iptal
edilmesini istemişti. Mahkemede yürütmeyi durdurma kararı vermiş,
ancak iptal kararı için 3 yıl resmi kurumlara görüş bildirmeleri
için sürekli yazışmalar yaparak oyalamıştı. O sırada SSR Mining’e
bağlı Anagold şirketi yürütmeyi durdurma kararını takmayıp,
kapasiteyi yükseltmişti. İşte ne olduysa bu yasaları takmama
yüzünden gerçekleşti. Göz göre göre cinayet işlendi.
Cinayetin ardından düzgün, etkili bir soruşturma yapılmadı ama
sanki olayın üzerine gidiliyormuş havası verildi. Haftalar
geçtikten sonra Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu, kamuoyuna
işçilerin bedenlerinin çıkarılması ve çevreye zararın önlenmesi
iddiasıyla yoğun bir çalışmanın başlatıldığı bilgileri servis
ediliyor. 9 işçiden halen 5’inin çıkarılmaya çalışıldığı
söyleniyor.
Gerçek bambaşka oysa. Ve biz bunu yine devletin resmi
kurumlarından değil, o günden beri hisseleri değer kaybeden SSR
Mining’in yatırımcılarına verdiği ‘müjde’ sayesinde öğreniyoruz.
Perşembe günü SSR Mining’in açıkladığı raporda; maden sahasında
‘iyileştirme’ çalışmalarının hızla devam ettiği, 18-20 bin ton
kapasiteye sahip kalıcı bir atık depolama tesisinin inşa edildiği,
250-300 milyon dolarlık bir maliyetle 24-36 ay arası bir sürede
madenin yeniden işlerliğe kavuşacağı belirtiliyor.
Peki rapor ne anlama geliyor?
Hemen yanıt verelim: İliç’te göz göre göre, yargı kararına
rağmen aynı tezgah yine kuruluyor. Yani insan hayatını ve çevreyi
katleden madenin kapasitesi fiilen artırılıyor. Aslında hali
hazırda yasaya aykırı olarak fazla kapasite artışı verilmesine
olmasına ve facianın tetikleyicisinin de bu olmasına rağmen,
‘iyileştirme’ adı altında eskisinden bile fazla kapasite
artırılıyor.
2011 yılında ilk kez madende facia yaşanacağına dikkat çeken ve
o günden beri İliç ile ilgili mücadele yürüten Metalürji Mühendisi
Cemalettin Küçük, liç yığınının yakındaki kullanılmayan bir mermer
ocağına doldurulmasına dair şöyle diyor:
“Herkesin öğrendiği gibi, liç yığın alanından akan malzeme
tahminen 27 milyon ton civarında. Halen akma riski taşıyan
malzemenin de bunun 2.5 katı yani 65 milyon ton olduğu resmi olarak
açıklandı. Malzemenin oradan kaldırılması için çalışmalar
yürütülüyor. İşte felaketin daha büyüğü burada başlıyor! Akan
kısmın 2.5 katı malzeme şimdi geçmiş dönemde saha içerisinde
işletilmiş mermer ocağına dolduruluyor. Bu hem yeni bir felaket
demek hem de fiilen madenin kapasitesinin artırılması demek.”
Nitekim şirket de yatırımcılarına bu müjdeyi verdi. 24-36 ay
sonra maden yeniden, daha büyük kapasite ile faaliyette! Tekrar
edelim; bu facia zaten fazla kapasiteden dolayı gerçekleşti.
Dolayısıyla kapatılması gerekiyor. Mahkeme kararı da bunu söylüyor.
Ama yetkililer ve şirket el ele verip mahkeme kararını da ortada
hala sorumluları serbest dolanan cinayeti de bir fırsata
çeviriyorlar.