Sistem alarm veriyor: Emekliler daha da yoksullaşacak
Emeklilik sistemiyle ilgili tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Uzmanlara göre, Türkiye’deki emeklilik sistemi sürdürülebilir değil.
DUVAR - Türkiye’de milyonlarca kişinin gözü kulağı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yapacağı açıklamadaydı. Uzun süredir emeklilik hakları için mücadele veren Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın (EYT), seçim öncesi bir kazanım elde edeceği bekleniyordu ancak bunun detayları belli değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Aralık’ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlediği basın toplantısında, daha önce bütçeye yük olacağı gerekçesiyle karşı çıktığı EYT düzenlemesini yapacaklarını duyurdu. Buna göre, yaklaşık 2,5 milyon kişi, yaş şartı aranmaksızın emeklilik hakkına sahip oldu.
EYT açıklamasından bir hafta sonra emeklilere yüzde 30 zam yapıldığı ‘müjdelendi.’ Bununla ilgili duyurunun yapıldığı gün, TÜİK aralık ayı enflasyonunu yüzde 1,2, yıllık enflasyonu ise yüzde 64 olarak açıkladı.
Seçime doğru hükümetin vaatlerinin ekseninde yer alan emeklilik sistemi, ne kadar sürdürülebilir? Bu soruların cevabını SGK Kurucu Başkanı ve Meral Akşener’in Başdanışmanı Birol Aydemir ve BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) Uzmanı Zeynep Candan Aktaş'la konuştuk.
‘SİSTEM SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL’
Türkiye’deki emeklilik sisteminin genel bir çerçevesi için SGK’nin ve TÜİK’in açıkladığı verilere bakıyoruz. 2022 yılı mayıs ayı verilerine göre SGK’de kayıtlı toplam sigortalı çalışan sayısı 26 milyon. Türkiye’nin nüfusunun 85 milyon, sigortalı nüfusun da 26 milyon olduğu göz önüne alındığında nüfusun üçte birinin kayıtlı çalıştığı söylenebilir.
TÜİK’in 2022 yılı ocak rakamına göre; Türkiye’de 15 yaş üstü çalışabilir nüfus 64 milyon iken, çalışabilir nüfusun 34 milyonu işgücünde görünüyor. SGK’ye kayıtlı olan sayısı 26 milyon olduğuna göre arada 8 milyonluk bir fark oluşuyor.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) Uzmanı Zeynep Candan Aktaş, emeklilik sisteminin sürdürülebilir olması için her bir emekliye 4 sigortalı çalışanın düşmesi gerektiğini ancak Türkiye’de bu rakamın oldukça düşük olduğunu vurguluyor. SGK verilerine göre Türkiye’de emekli ve sigortalı çalışanların, bağımlı denilen sosyal güvenlikten faydalananlara oranı 1,95. Veriler, 2009 yılında bu oranın 1,78 olduğunu, aradan geçen yıllar içinde ancak 1,95’e kadar iyileştirilebildiğini gösteriyor. Aktaş, bu haliyle zorunlu sosyal güvenlik sistemin sürdürülebilir olmadığını ifade ediyor.
‘EMEKLİLERİN DAHA DA YOKSULLAŞACAĞI BİR GELECEK VAR ÖNÜMÜZDE’
Türkiye’de emeklilik sisteminin sadece AK parti döneminde değil, geçmişten bu yana siyasetin müdahaleleri ile şekillendiğini anlatan Aktaş, alınan kararların sistemin geleceğinde etkili olacağını söylüyor. Aktaş bunu şöyle açıklıyor: “Basit haliyle şöyle diyelim; enflasyon 100 birim arttığında emekli maaşına bugün olduğu gibi mesela 30 birim zam yapılacak ve emekliler her zaman enflasyon altında maaş alacak. Emeklilerin daha da yoksullaşacağı bir gelecek var önümüzde. Bunun etkilerinden biri de emekli olduğu halde kayıt dışı çalışan sayısının artması olacak. Zaman içerisinde sağlık sistemindeki katılım payları giderek yükselecek. Söz konusu paylar, daha yüksek katkı payı gerektiren bir yöne doğru akacak.”
Türkiye’deki kayıt dışı işgücünün kayıtlı sistem içine çekilmesi ve emekli çalışan oranın yükseltilmesi tercih edilebilirdi. Yapılan son düzenleme ile bunun yerine, sistemden gelir elde edecek kişi sayısı artırıldı. Aktaş, bu tercihin sonuçlarıyla da ilgili “Kayıt dışı çalışanların çok büyük bir kısmı, göçmenlerden oluşuyor. Çoğu, asgari ücretin altında çalışıyor. Aynı zamanda öğrenciler, çocuklar ve kadınlar da kayıt dışının önemli kısmını oluşturuyor. Burada kayıt dışını sisteme dahil etmek yerine, hali hazırda kayıtlı olanlardan tahsilatın sıkılaşması söz konusu olabilir. Zira geçmiş yıllarda primlerin tahsilatında da sorunlar vardı. SGK hep işverenlerden alacaklı konumdaydı. Zaman içinde sistem iyileştirildi. Tahsilat, bir sorun olmaktan çıkarıldı. Bu noktada, kayıtlı olanlardan tahsilat artık daha önemli olacak” diyor.
‘ORTALAMA ÖMÜR YÜKSELDİ’
Sürdürülebilir emeklilik sistemi için ne yapılmalı? Aktaş, sadece Türkiye’de değil, dünyada bu konuyla ilgili sıkıntı olduğunu dile getiriyor. Bunun en önemli sebebi olarak insan ömrünün uzamasını gösteriyor ve şunları aktarıyor:
“2. Dünya Savaşı sonrası SGK sistemleri kurulduğunda ortalama ömür 50-60 idi. Zamanla, sağlık hizmetlerinin gelişmesi, teknolojinin ulaşılabilir olması, refah düzeyinin artmasıyla ortalama ömür 80-85’e çıktı. Avrupa ülkeleri buna uyum sağlamak için emeklilik yaşını zaman içerisinde sürekli yukarı yönde güncelledi. Ama Türkiye’de emeklilik yaşı uzun yıllardır siyaset malzemesi yapıldığı için emeklilik yaşları geri çekildi. O nedenle sistemimiz üzerindeki emekli baskısı giderek artıyor; bütçeden sürekli SGK’ya kaynak aktarılıyor. 2023 yılı için bütçeden SGK’ya 582,5 milyar lira aktarılması planlanıyor. Muhtemelen yeni eklenen emeklilerle birlikte bu kaynağa ilave yapılmak zorunda kalınacak” diye konuşuyor.
‘EMEKLİLİK YAŞI KONUSUNDA TOPLUMSAL MUTABAKATA VARILMALI’
Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olmasının ilk şartının emeklilik yaşının düşürülmesi olmadığını vurgulayan Aktaş “Yükseltilmesi konusunda toplumsal bir mutabakata varılmalı. Aksi halde her yeni kuşak bir önceki kuşağı örnek göstererek erken emeklilik talebinde bulunacak. İkinci olarak, kayıt dışının sistem içine çekilmesi SGK’nin prim gelirlerini artırarak açıkları azaltabilir. Diğer yandan giderek yaşlanan nüfus için önleyici sağlık hizmetlerinin devreye girmesi, sistemin sağlık giderlerinin kontrolünü sağlayabilir” diyor.
Aktaş ayrıca çalışabilir nüfusun ancak yüzde 40’ının istihdam edilebildiği bir sosyal güvenlik sisteminde bireylerin kendi geleceklerini ve emekliliklerini düşünmelerinin neredeyse bir zorunluluk olduğunu belirtiyor. Bütün dünyada sosyal güvenlik sistemlerinin alarm vermeye başladığını ifade eden Aktaş, bu nedenle bireysel emeklilik sistemlerinin gündeme geldiğini vurguluyor.
‘HAVUZA YETERİNCE GELİR AKITMAZSANIZ HAVUZ KURUR’
SGK Kurucu Başkanı ve Meral Akşener’in Başdanışmanı Birol Aydemir de, Türkiye’deki emeklilik sisteminin sürdürülebilir olmadığını vurguluyor. Bunun nedenlerini anlamak için Aydemir biraz geri gitmek gerektiğini belirtiyor: “2008’de Sosyal Güvenli Reformu yaptık. SGK, BAĞ-KUR ve devletin sandığını birleştirdik o dönem. Bizim sistemi havuz sistemi olarak tarif edebiliriz. Pek çok Avrupa ülkesinin de kullandığı bir sistem. Sistemi, çalışırken paranın yatırıldığı, emeklilik döneminde de paranın alındığı bir sistem olarak özetleyebiliriz. Bu havuzun bir geliri bir de gideri var. Eğer havuza suyu yani geliri yeterince akıtmazsanız havuz kurumaya başlar. Bu durumda ya borçlanırsınız ya da bütçeden havuza transfer yapılır. Bütçenin de kaynağı ya vergilerdir ya da borçlanmadır. Havuzun kurumaması yani sürdürülebilir olması genel kabul olan 1’e 4 oranının işletilmesine bağlı. 4 kişinin ödediği prim, bir emeklinin maaşını karşılamalı. Asgari ücret artışından önce bir hesap yaptım. Bizde 3,8 olmalı ki mevcut sistem aynı açıkla devam etsin. Sistem şu anda yüzde 5 açık veriyor. SGK verilerine göre bu daha az, neden? Çünkü bütçeden beş farklı kalem altında bütçeden transfer yapılıyor. Bunu ancak uzmanları bulup çıkarabilir. Bütçeden kaynak aktarılmadığı sürece SGK ayakta kalamaz, bir ay bile emekli maaşını ödeyemez. SGK’nin gerçek sürdürülebilirliğini görmek için bütçeden yapılan transferi görmek gerekiyor.”
‘BÜTÇEDEN SGK’YE YAPILAN PARA TRANSFERİ ARTACAK’
Aydemir, Türkiye’deki sigortalı çalışan sayısının emekliye oranını hatırlatıyor. SGK’ye göre bu 1,9 bandında. Aydemir EYT’lilerin dahil olması ile oranın 1,3-1,5 arasında olacağına dikkat çekiyor. “Zaten finansal olarak sürdürülebilir değildi, EYT’lilerle birlikle SGK’nin finansal sürdürülebilirliği nerdeyse ortadan kalkıyor” diyen Aydemir, bunun sonucu olarak bütçeden SGK’ye yapılan transferin de artacağını anlatıyor. EYT’lilerin maliyetinin yaklaşık 15 milyar dolar olacağını ifade ededen Aydemir’e bunun nasıl finanse edileceğini soruyoruz. Aydemir önümüze iki seçenek sunuyor: Borçlanma ve vergi artırımı.
Aydemir “Borçlanma ile karşılama yoluna gidilirse bugün EYT’lilerin çocuklarından torunlarından maliyeti çıkarılacak demek. Vergi yoluna gidilirse de bunu hepimiz ödeyeceğiz. Nasıl ödeyeceğiz? Muhtemelen dolaylı vergileri artıracaklar. Hükümet bunu açık ve net şekilde söylemiyor ama olan bu ve olacak olan da bu” diye konuşuyor.
‘2008 YILINDA YAPTIĞIMIZ REFORMDAN GERİYE BİR ŞEY KALMADI’
Emeklilik sisteminin sürdürülebilir olmasa da yapısal reformlarla bunu sürdürülebilir kılmanın imkansız olmadığının altını çizen Aydemir, bunun için ilk koşulun siyasi irade olduğunu ifade ediyor.
Aydemir, kurumların çok uzun yıllara dayanan projeksiyonlara sahip olması gerektiğini dile getirerek şunları söylüyor: “2008’de büyük bir reform yaptık. O dönem OECD toplantılarına katıldığımda diğer ülke temsilcileri bizim reformumuzu takdir ediyordu, bunu görüyordum. Şimdi bu reformdan geriye hiçbir şey kalmadı. Bu reformu biz boşuna yaptık. Bunun sebebi de siyasi tercihler… Dolayısıyla bizim sosyal güvenlik sistemini sürdürülebilir kılmamız artık oldukça zor ama imkansız değil. Şöyle söyleyeyim; biz 2008’de bunu yaptığımızda 2075 yılına kadar bir projeksiyon koymuştuk önümüze. Bahsini ettiğimiz açık, yüzde 1’e düşecekti. Bu zamanlarda da açığın yüzde 3 olması planlanmıştı. Ama biz bunların hiçbirini tutturamadık.”
‘EMEKLİLİK SİSTEMİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ AÇISINDAN AVRUPA’YA KIYASLA LİGDE BİLE DEĞİLİZ’
Peki bu noktada ne yapmak lazım? Aydemir iki seçenek olduğunu belirterek buna şöyle cevap veriyor: “Birinci ve en kolay yol, kayıt dışı sistemi azaltmak. Bu, sürdürülebilirlik yolunda çok ciddi bir adımdır. Mevcut teknoloji ile kayıt dışı sistem çok rahat azaltılır. Ama siyasi iktidarın bunu istemesi lazım. Bunu bilerek yapmıyorlar ki ayrı bir konu. İkinci yol da istihdamı artırmak. İşsizlik oranımız 10.2. Eğer bunu yüzde 5’lere düşürebilirsek, sürdürülebilir bir sisteme katkısı olur. Bunun için başta iş gücü piyasasında olmak üzere ciddi yapısal reformalar yapmak lazım. Bir de ekonominin yıllık en az yüzde 6 büyümesi gerekiyor. Yüzde 5,5 büyümek işsizliğin sabit tutulması anlamına geliyor. Tabi büyümenin de bir kuralı var; istihdam yaratan bir büyüme lazım. Uzun vadede sosyal güvenlik primlerinin düşürülmesi de düşünülebilir. Çok kapsamlı stratejik programlarla hareket edilmesi gerekiyor. Öyle günübirlik kararlarla bu iş olmaz. Hele şu anki iktidarın zihniyeti ile mümkün değil.”
Aydemir’den emeklilik sistemimizin dünyadaki yerini anlamak için somut bir örnek vermesini istiyoruz. Futbol liglerini düşündüğümüzde Türkiye’nin emeklilik sistemi hangi ligde yer alıyor? Aydemir buna “Sisteme ne kadar katkı verdik ve sistemden ne alıyoruz diye baktığımızda biz ligde yalnızız. Emekli maaşı rakamlarını düşündüğümüzde 3. Lig bile değiliz. Sürdürülebilirlik açısından Avrupa ile karşılaştırdığımızda ise ligde bile değiliz. Hiçbir Avrupa ülkesinde bu kadar açık veren bir sistem yok. O nedenle nereden baktığınıza bağlı olarak değişiyor” şeklinde yanıt veriyor.