Sistem o sistem!

Bakan Nebati’nin aylarca bizi “düşcek düşcek” diye kandırdığı enflasyon, faizle filan gönül bağını koparmış çoktan! “Netice” bizatihi kendi sebebi olmuş. “Faiz lobisi”ni yenmek uğruna, “enflasyon lobisi ve hobisi” azmış.

Umur Talu umurtalu479@gmail.com

“Dünyanın en güzel bakan bakanı” Sayın Nebati “sistem”i özetlemiş:
“Bu sistemden, dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor.”

Sonra da, dar gelirliler için şeyi şey yapıyorlarmış, sağ olsunlar.

Bilmiyorum, “sistem”i açmaya, açıklamaya gerek var mı?
Tabii ki bu “sistem”i onlar icat etmedi; Kapital yazıldığında Nebati Bey yoktu. Ama belki üniversitedeki hocası, çok sevdiğim Prof. Burhan Şenatalar’dan dinlemiştir “sistem”i.
İcat etmediler ama emme basma tulumbaya çevirdiler.
Dar gelirliler ile yola çıkıp arsız gelirlilerle birlik beraberlik cennetine vardılar.

Hakkını teslim etmeliyim.
AKP geldiğinde, dar gelirliler yine dar sokaklarda sıkışmıştı. Hızlı büyüme, nefes verdi, nefes aldırdı.
Ama deniz bittikçe, her kentin, kıyının, ormanın, sit alanının yağmalanışı gibi, kaynakların doğrudan halkın cebinden, nefesinden, midesinden koparılıp imtiyazlı bir kesime aktarılması şart oldu.

“Sistem” faize bakmamızı isterken, faiz düşük tutulunca düşeceği sanılan enflasyonun iştahı bu merhametsiz kaynak aktarımını hızlandırdı.

Bir dar gelirli diyebilir ki, “benden eksilen bir ekmek, arsızların hangi sofrasına yeter ki!”
Lakin kendini milyonlarla, onları en fazla birkaç binle çarpacaksın.
Yetmez. Sen ana, baba isen; çocuklarını ve onların geleceğinden çalınanı daha da fazlasıyla çarpacaksın.

Öyle “artık değer”in filan bu “sistem”i doyurmaya yetmediğini, sadece seni işçi, memur, köylü olarak rendelemekle yetinemeyeceğini; esas, tüketici olarak piyasada tüketmesi, eritmesi gerektiğini zaten biliyorsun.

Bundan sadece 7 ay önceydi.
Cumhurbaşkanı şu teminatı verdi:
“Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Önümüzdeki yıldan itibaren ferahlamaya başlayacağız.”
O sıra, “önümüzdeki yıl” 2022’ydi. Fakat önümüzdeki yıllara bakmaya devam edeceğiz!

Aslında bu “sebep- netice” bir postülaydı zaten. Faiz ve enflasyonun haberi var mıydı yok muydu, bilmiyorum,

Misal tam dört yıl önce de, o sebepten kurtulunca o neticeden de sıyrılacağımıza inanıyorduk:
“Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olur. Faizi aşağı çektiğimiz anda bütün girdi maliyetleri düşecektir.”

Bundan da sanırım “girdiler” ile “çıktılar”ın haberi yoktu.
Çünkü şu anda, düşük tutulan ama döviz sahipleri için dövize endekslenerek yükseltilmiş faiz, sansürlü enflasyonun üçte birinden az oranda; hakiki enflasyonun yedide biri filan.
“Girdi” maliyetlerinin, yani toptan eşya enflasyonunun da yedide biri kadar bir oranda sanırım!

Yani “sistem” şöyle yapıyor fiilen:
Faiz sebep ama, o düşük olduğu halde, netice olarak enflasyon yükseldikçe yükseliyor.
Bakan Nebati’nin aylarca bizi “düşcek düşcek” diye kandırdığı enflasyon, faizle filan gönül bağını koparmış çoktan!
“Netice” bizatihi kendi sebebi olmuş.
“Faiz lobisi”ni yenmek uğruna, “enflasyon lobisi ve hobisi” azmış.

İşin tuhafı, bunlar genellikle aynı şahıs ve zümreler.
Faiz reelse ondan (ki yıllarca, tasarrufu kısıtlı devletten götürdüler…)
Döviz uçuştaysa, öyle havadan…
Enflasyon canavarsa, halkı ısıran her bir dişinden kazanıyorlar.

Bu yıla da “faiz inince enflasyon inecek” diye başlamışız. Ocak sonunda Cumhurbaşkanı ne demiş?
“Faizi indireceğiz ve indiriyoruz. Bilin ki enflasyon da inecek, daha da inecek. Kuru da istikrara kavuşturduk.”

Benim anladığım şu:
Bunu “bilin ki” bilmesi gerekenler halk değil. Halk gördüğünü, yediğini yiyemediğini biliyor. Ancak “hariç”ten ağıt okuyabiliyor!
Bunu bilmesi gereken şahıs, Enflasyon!
Çünkü o konuşma yapılırken yıllık yüzde 48,7. Bu yazı yazılırken, sansürlüsü de yıllık yüzde 73.5.
“Girdi” enflasyonu ise yüzde 132.
“İstikrarlı kur” o gün dolarda 13.62 imiş. Bugün yüzde 21-22 daha istikrarlı!

Olabilir.
Ülkeler krize de girebilir.
Ve bu yüzden, bilhassa dar gelirlilerin “hariç ve ihraç” olduğu bir sistem merhametsizleşmişse; yanılanlar yanıldığını, yanıltanlar yanılttığını, bilmesi gerekenler yanlış bildiğini kabul edebilir.
Ne bileyim…
En azından üzülebilir!

Belki de en acısı bu işte!
Bilmem ki Sayın Nebati, bu sizin için ne kadar hayati!

Not: Başlığı bir fıkradan aldım. Bir denizaltı fıkrası. Bilen bilmeyene anlatır Sayın Bakan. Gerçi sizlerin bilmediği bir şey yok ama…

Tüm yazılarını göster