Sevilir bizde strateji sözcüğü. “Nedir aslanım?” diye soracak olursanız, yanıtı basittir: Taktiğin bir numara büyüğü, ciddilisi hani. “Devlet aklı” da böyledir. “Hikmet-i hükümet”, “nizam-ı alem”, “raison d’état” derken çakma biçimde türetilmiştir ama olsun. “Gerçekten demokrasilerde, devletin aklı olmaz, ancak hafızası olur, yani arşivi” diye bir çıkış yapacak olsanız, ya boş bakışlar, ya bıyıkaltı gülüşlerle karşılanırsınız. Ya kafanıza bir paket keyif çayı atılıp, ya bir bardak çay ikramıyla naşnaşlanırsınız paşa paşa: Yurttaş bekleme yapma, devlet geçecek buradan!
Biz biraz kalabalığın arasında itiş-kakışa girmeyi deneyelim yine de birlikte. Kendimizi bildik bileli dış mihraklarla boğuşuruz. Neden? A-ah?! Dünyanın merkeziyiz de ondan ayol. Kâh nankörlüklerinden, kâh kullanışlı ahmaklıklarından, kâh düpedüz kansızlıklarından kimi iç mihraklar da ya emperyalizmin maşası, ya birtakım zararlı ideolojilere beyinlerini kiraya veren mihraklar da, affedersiniz çağımızın vebası, terörizme yeltenir. Hangi ideolojiler zararlıdır? Devlet bilir onları. Bir de o elini indir sen önce, adam yerine koyduk efendi gibi konuşuyoruz şurada.
Anlayacağınız cehennem donar, devletimizin terörle mücadelesi bitmez. Terörle mücadele deyince, kim neye “terör” diyorsa, onun öyle anlaşılması gerekir. Dolayısıyla, örnekse AB ile serbest dolaşım pazarlığı bile gelir terörün tanımına dayanır, takılır kalır. Hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü? Geçin bunları, burası Norveç değil herhalde, ayrıca bizim bazı hassasiyetlerimiz var. Dikişli yerimize gelirse dağılırız. Bizim terörle mücadele dediğimize, NATO içinde dahi, artık biz mi iyi anlatamadık bilemiyorum, “isyan bastırma” (COIN-Counter Insurgency) deniyor. NATO’nun, kendi sınırlarının içinde isyan bastırma halinde olana biricik müttefik ülkesi bizimki.
Sözkonusu COIN faaliyeti sınırlarımızın ötesine de taşıyor. PKK ile barış süreci, Kürt sorununa barışçıl siyasal çözüm süreci neden bitti? MSB Akar’a göre IŞİD’in hemen Haziran 2015 seçimlerinin ardından başlayıp, 2017 yılbaşı gecesi Reina’ya saldırıyla bıçakla kesilir gibi sona eren katliam kampanyası yüzünden bitmiş. Aradaki bağıntı nedir? Ben göremedim, anladığım kadarıyla açıklamanın yapıldığı TBMM’de o anda hazır bulunan milletvekillerimizden de “af buyur paşam?” diye soran çıkmamış. Her neyse, COIN harekâtının dış ayağı Afrin’den Hakurk’a sürüyor, daha da epey süreceğe benzer.
Strateji deyince akla gelen hareket serbestisinin temini, hamle üstünlüğü, manevra alanı. Karşınızda düşman bellediğiniz bir hasım var. Amaç onu alanda çatışarak alt etmek değil, onun oyundan çekilerek pes etmesini sağlamak. Teknoloji, diplomasi, psikoloji, ekonomi bu unsurların hepsi stratejinin bileşenleri. Askeri harekât bunun yalnızca bir bölümü. Sık kullanılır ya “kafalarını dışarı çıkaramayacak hale geldiler”, bu doğru aslında. Hedef bu. Nihayetinde olduğu gibi tüm alanın denetiminin devralınması. O kısım da bizde “bayrak dikmek” diye anlatılır.
Şimdi olan bitene bu gözle bakalım. Siyaset alanında var olmaya çalışan yasal bir parti seçimleri kazansa da belediye başkanlarının yerine kayyum atanıyor. Aynı partinin eşbaşkanları milletvekilleri hatta il, ilçe teşkilatı düzeyinde yetkilileri de içeri alınıyor. İçeri alınıyor diye özellikle belirtiyorum çünkü bunların pek çoğu hakkında iddianame de düzenlenmiyor. Yahut tutukluluk süreleri, farklı gerekçeler türetilerek, sürekli uzatılıyor. En sıradan hak taleplerinin dile getirilmesine de, en alışılageldik siyaset faaliyetlerinin yürütülmesine de izin verilmiyor. En açık, kameralarda suçları sabit güvenlik görevlileri de ya cezasız kalıyor ya çıkarıldıkları mahkemelerde beraat ettiriliyorlar. Üstelik bu tür suçları haberleştiren medya mensupları da hapse atılıyor. Demografiyle de oynanıyor. Özetle muhataba verilen mesaj açık: “Size istediğimizi yapacak güce sahibiz, sizi kimse elimizden alamaz, ne yaparsanız yapın kurtulamazsınız.”
Kararları kim alıyor? Siviller mi? Tek adam denilen kişi mi? İktidardaki koalisyonun ortak liderleri birlikte mi? Yukarıda betimlemeye çabaladığım “total” yani “bütüncül” COIN faaliyetinin karşısında bir de “ulus inşa” (“nation-building”) süreci var. Acaba bizim COIN sandığımız cumhuriyetimizin hatta belki ondan da öncesinin, ucu 18. Yüzyıla dek uzanan bir dönemin “ulus inşa” sürecinin sivri uçlu, köşeli bir boyutu mu? Yoksa belirli bir seçilmemiş zümrenin yerini koruma, iktidarını sağlama alma savaşımı da mı? Bu soruları ortada bir terörizm sorunu, terörizmi siyasal amaçlarına ulaşmak için kullanan bir örgüt olduğu gerçeğini yadsımadan soruyorum.
Topu topu altı hafta süren ve her bakımdan Karabağ’dan alınan dersler ortada: Alanda kullanılan SİHA’lar, kısıtlı sayıda özel kuvvetlerin cephe gerisine sarkıp hedef boyamaları, yerel unsurlarla perde gerisinden etkin işbirliği, zamanlama, medyanın ve diplomasinin kullanımı. Küresel bağlam, Türkiye-AB arasında mülteci krizini durdurmaya indirgenmiş gündem, pandeminin demokratik ülkelerde savunma bütçeleri üzerinde yarattığı bağlam, ABD başkanlık seçimleri, önceliklerin yeniden dizilmesi, dikkat dağınıklığı ortada.
Tüm bunlar alt alta yazıldığında çıkan bir sonuç ve bir de soru var. Soru şu, Türkiye’de “strateji” denen şeyi kim belirliyor? Fransa, 1940’da gücünü kullanmayıp, sahadan silinmişti. Daha sonra (bir bölümüyle) müttefiklerin yanında savaşıp, başarılı da olmuştu. Hız kesmeden Çin Hindi’nde sömürge savunması için savunmaya devam etmişti. Nihayet denizaşırı Cezayir topraklarını elde tutmak adına 1962’ye dek iki onyıl aralıksız çatışma görmüştü. O subaylar alanı tutsalar da, sonuçta hep yenilmiş, ancak bugün bile askeri okullarda okutulan COIN öğretilerini de onlar geliştirmişti.
Çıkan sonuca gelelim. O sözünü ettiğim Fransız subayların vardığı yer, onlara stratejinin politik düzeyde planlanıp, kararlaştırılıp, sahip çıkılması gerektiğini öğretmişti. Acaba bizim yerli ve milli karar alma süreçlerinde düdük kim(ler)in elinde? Bu soru fazladan oldu, geçelim, sonuca gelelim. Bana göre olup bitenden çıkacak sonuç, bir sonraki hedefin Afrin’den Hakurk’a kalıcı tampon bölgenin tesisi ve Kuzey Irak’ta yerel KDP unsurlarıyla eşgüdümlü biçimde Kandil’e dek alandaki PKK varlığının tümüyle yerinden çıkarılması. Ancak buradaki düşünce tarzı aşağıdan yukarıya doğru, yani güvenlik bürokrasisi yapılması gerekeni yukarıya dikte edip, siyasi talimat devşiriyor.
Bu bağlamda tutup dünyadaki barış süreçlerini inceleyip sevda kelebeği, barış pıtırcığı dersler öğrenmek de anlamsızlaşıyor. Olacaklar belli, yapılacaklar da. Nasıl ki, ABD’de Biden amuda da kalksa kutuplaşma, ikiye bölünme kalıcı; burada bizde de mahallelerden, odalardan çıkıp kavuşmak, “Bir Başkadır” izleyip ağlaşmak olmayacak duaya amin demek. “Bir Başkadır” kimin için yapılmış, kim izliyor? Terörle mücadele denilenin ulus inşa sürecinin köşeli, sopalı devamı mı, babadan kalma isyan bastırma mı olduğunu kim sorguluyor, kimin umurunda?
Eğer isyan bastırmanın bir total stratejisi varsa, barış diyenlerin, insan gibi anayasal yurttaşlık diyenlerin, AB’de ne varsa bizde de o olsun diyenlerin de bir total stratejiye sahip olmaları kaçınılmaz. Kısa vadede ise PKK’nin, Kandil’in tek taraflı ve kalıcı bir ateşkesi derhal duyurması zorunlu. Ondan sonra ne olacaksa, olacak. Yeni ABD yönetimi, Fırat’ın Doğusu’nda SDG’nin dönüşeceği yeni yapı, içeride demokratik muhalefetin, başta HDP, yaratıcı canlılığa kavuşması vb. Ancak yine kısa erimde, yerküre üzerindeki taşların dağılımına bakıldığında 2020 ve pandemi ile açılan onyılın yalnızca bizim buraların değil her yerde çok daha fazla ve yoğun şiddete gebe olduğunu da öngörmek aklın gereği korkarım.