Meral Akşener’in bugünkü basın toplantısı ve açıklamaları ile seçimin yepyeni bir evreye girdiğini söyleyebiliriz. Akşener’in masadan kalkması seçimin sonuçlarını ne kadar etkiler henüz bir şey söylemek için erken ama şurası kesin ki hiçbir şey bir önceki haftadaki gibi olmayacak.
Öncelikle Akşener’in konuşması üzerinde durmak isterim: Bu konuşma, içeriği itibariyle başlı başına, bizatihi, bir siyasi basiretsizlik, öngörüsüzlük örneğiydi; Akşener içi boş, kof bir belagatten öte tek ama tek bir kelime -ne yazık ki- edemedi. Nitekim “Zırva tevil götürmez” derler; Akşener’in konuşmasında da akıl ile mantık ile, feraset ve izan ile zırnık bağdaşır bir yan yoktu. Şöyle özetleyeyim:
1) Meral Akşener beş Genel Başkanın ortak kararını bir “dayatma” olarak algılıyor ve partisinin “ölüm ile sıtma arasında tercih yapmaya zorlandığını” belirtiyor. Meral Hanım’a sormak lazım: Altı genel başkandan beşinin ortak kararı dayatma mıdır yoksa altıncısının uzlaşmaya yanaşmayarak masayı terk etmesi mızıkçılık/basiretsizlik midir? Meral Hanım mı masaya bir şeyler dayatmaktadır, geri kalan beş genel başkan Meral Hanım’a mı? El insaf!
2) Bir partinin Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı adayı olmasını “sıtma ile ölüm arasındaki tercih” olarak nitelendirip, o partinin iki belediye başkanını “aynı anda” aday olmaya davet etmek basiretsizlik değilse “basiretsizlik” nedir? Farz-ı mahal hem İmamoğlu hem Yavaş Akşener’in önerisini kabul etseler Hanımefendi ne yapmayı planlamaktadır? Papatya falı?
3) Gelecek yerel seçimlere yaklaşık bir yıl varken (2024) ve hem Sayın İmamoğlu hem de Sayın Yavaş’ın tekrar partilerince belediye başkanlığına aday gösterilmeleri neredeyse tartışma götürmez ve seçimleri kazanmaları da büyük bir ihtimalken; kendi partilerine rağmen Akşener’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı önerisine evet demelerini onlardan beklemek için kaç ölçü anlamaz olmak gerekmektedir?
4) İYİ Parti ve çevresinin Kılıçdaroğlu’nu aday olarak istememeleri kadar meşru bir talepleri olamaz. Ancak altı genel başkan bir araya geleli tamı tamına bir sene olmuşken (geçtiğimiz yıl 28 Şubat) o günden bugüne altı lider birkaç milyar keredir toplanmış ve pasta börek yemişlerken ve Kılıçdaroğlu’nun müstakbel cumhurbaşkanlığı adaylığı “ilam edilmemiş bir malum”ken Meral hanımın sanki bu ismi ilk defa duyuyormuş gibi yapması ne kadar samimidir?
Meral Akşener’in Türkiye siyasî tarihine bir “basiretsizlik”, “öngörüsüzlük”, bir “ferasetsizlik” “politik izansızlık” numunesi olarak kaydedilecek olan bu konuşmasıyla kulakları en fazla çınlatılan politikacının Demirel olduğunu söyleyebilirim. Bugün onun en fazla yadedilen sözü de “Siyasette bir gün çok uzun bir zamandır.” oldu. Gerçekten de tam da rahmetli Demirel’i haklı çıkartacak bir gün yaşamaktayız. Ben pazartesine kadar köprünün altından çok sular akacağını, Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi taşların yerli yerine oturacağını düşünüyorum.
Şu noktanın da altını çizmek isterim ki Akşener’in ya siyasi kalibresi bunu analiz etmeye yetmemektedir ya da sinirleri/duyguları aklının önüne geçmektedir. Ancak bu saatten sonra Millet İttifakı’nın herhangi bir başarısızlığının faturası doğrudan doğruya Meral Hanım’a kesilecektir. Pazartesi’ne kadar köprünün altından akacak suların, Akşener’in bile (siyasi) aklını başına devşireceğini; İYİ Parti çevrelerinin de soğukkanlı/mantıklı düşüneceklerini ve bir politik üçüncü yolun bulunabileceğini düşünüyorum.
Son olarak bir noktayı daha değerlendirmek isterim: İYİ Parti’nin masadan kalkması, Millet İttifakı’nın yenilgisine yol açmayacaktır. Olsa olsa Akşener’i Ümit Özdağ ve Muharrem İnce’nin Külhanbeyleri İttifakı’na yakınlaştıracaktır. Bu da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması ama sonucun değişmemesi anlamına gelecektir.