Siyasal bir pratik olarak kültürel imha

Kültürel alan iktidar için artık siyasal alandır! İktidar bu alanın siyasal mücadeleye zemin oluşturma ihtimalinden çok korkuyor, evet. Peki ama bu ihtimalden korkan sadece iktidar mı? Bu iklim biraz da ‘kırmızı çizgileri olan’ muhalif belediyelerden, kültür endüstrisin içinde kalabilmek için ödün üstüne ödün veren büyük ‘sanatçıdan’ ve tabii ki “siz bir şey yapmayın, iktidara gelince hepsini halledeceğiz” diye mücadeleyi baskılayan muhalefetten de beslenmiyor mu?

Şenay Aydemir sinesenay@gmail.com

Anadolu Fest, Munzur Festivali, Zeytinli Rock Festivali, Kaz Dağları Ekoloji Festivali, Meryem Ana Panayırı, Mithat Alam Film Merkezi’ne operasyon…

Aynur Doğan, Metin&Kemal Kahraman, Niyazi Koyuncu, Apolas Lermi, Ara Malikian konserleri… Son olarak da Gülşen’in gözaltına alınması…

İktidarın son birkaç ayda sanat alanına yönelik müdahalelerinin ilk akla gelenleri…

Bu uygulamaların bugün ne anlama geldiğine dair gayet yerinde ve doğru tespitleri yapılıyor. Seçim öncesinde ve toplumda huzursuzluk büyürken en enerjik kesimin yani gençlerin bir araya gelmesinin önüne geçmekte siyasal yarar olduğu su götürmez. Sahneden ‘milli, manevi ve ahlaki’ değerlere karşı sembolleri açıp meşrulaştırmak da pek hayırlı sayılmaz. İyi bir konser, coşkulu bir atmosfer en basitinden sizi ajite eder. Ki şu sıralar ihtiyacımız olan şeylerden birisi de ajitasyon ama konumuz bu değil!

Bu yasaklar ‘kültürel iktidar’ iddialarının iflasının ardından yaşanan siyasal iflasın ‘zorunlu’ sonuçları gibi duruyor bir yandan. Ama bu kültürel iktidar meselesine girmeden önce AKP iktidarının kültür endüstrisinin zirve yaptığı döneme de tekabül ettiğini hatırlatmak gerekiyor. 2001 krizi üzerine Kemal Derviş’in küresel sermaye ile uyumlu hale getirdiği Türkiye ekonomisi, kültür endüstrisi açısından da gelişme kaydetti. Dünyaca ünlü gruplar, sanatçılar turnelerine Türkiye’yi de ekliyor, devasa kültür sanat etkinlikleri organize ediliyor, İstanbul adeta ‘kültür başkenti’ haline geliyordu. AKP’nin küresel sermayeyle entegre olduğu bu ‘refah’ döneminde kültürel alan da kendisine düşen payı fazlasıyla alıyordu. Ancak 2013’den sonra ekonomide baş gösteren sıkıntılara Gezi, 7 Haziran seçimleri ve sonrasında yaşananlar, darbe girişimi gibi siyasal gelişmeler de eklenince kültür endüstrisi gözle görülür bir daralma yaşadı. Öte yandan AKP iktidarı ekonomik ve siyasal alandaki sıkışmışlığını bütün alanlara yayarak aşma, her alanı zapturapt altına alarak ilerleme stratejisini büyüttükçe kültür sanat alanı da bundan fazlasıyla nasibini aldı.

Bu noktaya gelişte, AKP’nin ve ona eklemlenmiş İslamcı/muhafazakar entelektüellerin ‘kültürel iktidar’ iddiasının dönüşümünün de payı var kuşkusuz. ‘Eski Türkiye’nin akademi, medya ve kültür alanının önde gelenleri tarafından ciddiye alınmamış, küçümsenmiş olsa da siyasal İslam geleneğinden gelen entelektüeller kültürel iktidar konusunda hayli ciddiydiler aslında. Örneğin İskender Pala, 2009-2010 yılları arasında “Kültürel Meselelerimiz” başlıklı bir dizi yazıyla bu alanı ‘teorik’ bir zeminde tartışmaya girişmişti. Pala, özetle Cumhuriyet iktidarları boyunca kültürel alanın kurucu ideoloji tarafından belirlendiğini, iktidara gelen sağ-sol bütün partilerin de bunu veri olarak kabul ettiğini yazıyordu. Bu kabulün ‘milli ve tarihi’ bazı alanları da dışlayıcı etki yarattığını belirterek AKP’nin yeni bir formül bulması gerektiğini salık veriyordu.

Pala o dönem için durumu şöyle özetliyordu: “Türkiye kültürel katmanları olan, çok zengin kültürel tarihe sahip bir ülkedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafya bir kültür klasörü gibidir. İçinde üst üste tabakalanmış dosyalar barındıran bir klasör... En üst dosyada Cumhuriyet vardır. O dosyayı kaldırırsanız altından Osmanlı çıkar. Sonraki dosya Selçuklu'dur, onun altında Bizans dosyası, onun altında Roma, daha altta Frigya, daha da altta Lidya yer alır. Böyle böyle bu kültürel zenginlik Babil'e kadar uzanır. Eğer iyi kullanılabilirse bu zengin katmanların kültürel mirası sayesinde dünya devletleri arasında önemli bir konuma gelebilir, Avrupa Birliği kartımızı renklendirebiliriz. Bu atılımı yıllar yılı kültüre hükmeden sol gelenekten bakanlar çıkarları uğruna ıskalamıştır. Muhafazakâr kesimler ise hem hükümete, hem de kültürel bir vizyona sahip olmanın ne anlama geldiğini yeni yeni içselleştirebilmektedirler. Sermaye ve siyasetin yeni sahipleri, sanata yakın olmanın metafiziğe ve hakikate yakın olmak demeye geldiğini, bunun da fikir sorumluluğu istediğini biliyorlar artık.” (1)

Yani İskender Pala, meselenin siyaset ve sermayeye kimin hükmettiğiyle ilgili olduğunu düşünüyordu ve küresel çapta bir sanat üretmek için bunları yeterli görüyordu. AKP iktidarının Cemaatle birlikte en güçlü dönemini yaşadığı, Cemaatin etkisiyle kültürel alanda da dünya çapında işler üretileceğine dair rüyalar gördüğü bir zaman aralığında kaleme alınmıştı bu değerlendirmeler. Pala’nın çizdiği perspektifin son durağı Osmanlı, sembolü de mozaik değil, mermer bugünlerde!

Pala’dan kısa süre önce de muhafazakâr kesimin sinema üzerine kalem oynatan önemli isimlerinden Yusuf Kaplan, AKP ideolojisinin gerekli altyapı ve kültürel birikimi tamamladığını ve artık sinema alanında atağa kalkmak için hazır olduğunu yazıyordu. Kaplan, Bilim Sanat Felsefe Akademisi’nin (BSF) sanat yönetmeni sıfatıyla 2007 tarihinde verdiği bir söyleşide amaçlarını şu sözlerle açıklıyordu: “Bu toplumun temel İslâmî dinamiklerinden yola çıkıp, bütün dünyanın batıda üretilenlerinin diğer birikiminin geniş perspektifini kullanarak bu dünyaya bir şeyler söyleyebilecek sinemacılar yetiştirmek. Biz bu konuda model oluşturacağız.” (2)

Tabii ki böyle filmler çekilmedi, böyle bir model hiç ortaya çıkmadı. 2012 yılına geldiğimizde Kültür Bakanlığı ‘aile filmleri’ni öne çıkaracaklarını ilan etti, Gezi’den sonra da bakanlık desteklerini tamamen ideolojik bir alan haline getirdi. Barış imzacısı ve ‘Gezici’ sinemacılar cezalandırılıp yıllarca destek alamadılar. İktidar meftunları burayı da bir rant alanı olarak gördükleri için akıbetinin ne olduğunu bilmediğimiz onlarca projeye akıtıldı destekler.

Yusuf Kaplan’ın bugün hezeyanlarla dolu yazılarına değinmeyeceğim ama ilginçtir, solcuların bu işi beceremediğini, muhafazakarların yepyeni bir alan açacağını iddia eden İskender Pala 2017’ye gelindiğinde iddialarını kaybetmiş gibiydi. 2 Şubat tarihinde Hürriyet’e verdiği röportajda “Dünya sanatına, 2. Mahmut’un yenileşme hareketinden bu yana 200 yıldır bizden bir katkı yok” (3) diyordu.

Pala’nın bakışının, çizdiği hattın siyasal alandaki ifadesi bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 6 Kasım 2017’de dile getirildi: “Ağızlarını her açtıklarında muasırlıktan, Batılılıktan, Avrupalılıktan, modernlikten, çağdaşlıktan söz edenlere soralım bakalım, dünya çapında hangi eserleri ortaya koyabilmişler? Örneğin, dünya çapında bir opera, pop sanatçısı, bir aktör, bir gitarist yetiştirebilmişler mi?”(4)

Erdoğan, Pala’nın çizdiği hattı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e çekiyor ve kültür sanat alanında yeni durumun iktidar olmak değil, inkar etmek olduğunu vurguluyordu bir bakıma. Muhafazakar/ İslamcı aydınların sermaye ve iktidar sahibi olunca kültür sanat ürünlerinin patlayacağı, dünya çapında yazarlar, sinemacılar çıkaracaklarına dair en baştan yanlış olan tezlerinin iflasının ilanıydı aynı zamanda bu ifadeler. Yeni politik hat ‘iktidar’ olunamayan kültürel alanın inkarı olarak şekillenecekti. İnkardan imhaya geçiş için ise fazla beklememize gerek kalmadı. Bunun ilanı da 5 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un twitiyle gerçekleşti: “Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek...” 5

OHAL uygulamalarını ve tek adam rejiminin olanaklarını arkasına alan iktidar yalnızca konserleri değil, kitapları da yasakladı. Ekonomik krizi, kurun yükselişini bu alanda içerik üreten kurumları sarsacak fırsat olarak gördü. Siyasal alandaki şiddeti kültürel alanı kontrol altına almak için kullandı. Kendi düzenledikleri bienaller, film festivalleri, kitap fuarları siyasal bir aparat olarak işlevli olsalar da kültürel anlamda beklenen etkiyi yaratmadığı için bir kenara bırakıldı ya da eski önemlerini yitirdiler. ‘Muhalif’ belediyelerin düzenlediği kültür sanat etkinlikleri, ‘liberal büyük sermaye’nin himayesindeki festivaller dahi ‘Saray’ın kırmızı çizgilerine dikkat etmek, o alanlara girmemek için azami dikkat sarf etmeye başladı.

İktidarı ve sermayeyi elinde tutmak dar anlamda sanat üretimini artırmaya, dünya çapında işler üretmeye yetmemişti. Bu alandaki egemenlik hala ‘öteki mahalle’de olsa da, iktidar ve sermaye sahibi olmanın avantajları bu ürünlerin görünürlüğünü, insanlarla buluşma seçeneklerini siyasi baskı ve piyasanın görünmez eliyle azaltmaya yetti açıkçası.

Öte yandan bu yasaklamaların Kürt illerinde yıllardır devam eden eylem/etkinlik yasaklarından azade olduğu düşünülebilir mi? Üç Kürdün bir araya gelmemesi için onlarca merkezde yıllardır her türlü etkinlik yasaklanıyor.

Kültürel alan iktidar için artık siyasal alandır! İktidar bu alanın siyasal mücadeleye zemin oluşturma ihtimalinden çok korkuyor, evet. Peki ama bu ihtimalden korkan sadece iktidar mı? Bu iklim biraz da ‘kırmızı çizgileri olan’ muhalif belediyelerden, “ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu” diyen zanaatkardan, kültür endüstrisin içinde kalabilmek için ödün üstüne ödün veren büyük ‘sanatçıdan’ ve tabii ki “siz bir şey yapmayın, iktidara gelince hepsini halledeceğiz” diye mücadeleyi baskılayan muhalefetten de beslenmiyor mu?

Tam yazıyı bitirirken, Gülşen’in gözaltına alındığı haberiyle CHP’nin “İmam Hatipleri biz kurduk. Maksadını aşan bir espri” şeklindeki açıklaması düştü haber sitelerine. Soruşturmanın değil de esprinin maksadının peşine düşen bu siniklik, sanatı/sanatçıları değil iktidarı cesaretlendiriyor kuşkusuz!

(1) Pala’nın bu yazısını kişisel arşivime alışımın üzerinden yıllar geçti. Yazıyı linkiyle birlikte almıştım ama artık link yok. Bu iddialarla birlikte yazı da tarihe karışmış demek ki!
(2) http://www.mehmetnuriparmaksiz.com/3516/yusuf-kaplan-%E2%80%9Csinemada-model-olusturacagiz%E2%80%9D 
(3) https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/dunya-sanatina-200-yildir-bizden-bir-katki-yok-40354787 
(4) https://www.ntv.com.tr/turkiye/sozunu-aldim-2019un-ilk-ceyreginde-bitecek,NTLmzF0V3EGU5DmeIg7_bA 
(5) https://twitter.com/fahrettinaltun/status/1014916512598167555 

Tüm yazılarını göster